Persfektif

Click to read english...

     Perspektif, bakış açısı demektir.

     İngilizcede “perspective” olarak geçer.

     Bu kavram, toplum içinde, örneğin güncel olaylara, çözülemeyen sorunlara farklı şekilde yaklaşan kişilerin düşünceleri için kullanılır.

     Ve “değişik bir perspektiften bakıyorlar” denir.

     Şayet bir konuda abartılı, tespitler söz konusu ise, mizah yanlı olarak “gözlerin bozuk olduğu” ima edilir.

     Her zaman her düşüncenin/fikrin “doğru” görüşleri taşıması beklenemez. Haliyle, “yanlış” olan bakış açılarının da bulunması muhtemeldir.

     Ama her iki görüş birbirine alternatif gibi görünse de neticede, bir yaklaşımın sonucudur.

     Bazen gerçek gibi görünen gözlemlerin, doğruyu yansıtmadığı görülmektedir. Bu durum, o konunun derinliğine pek girilemediğinin, satıhta kalındığının bir işareti oluyor.

      Çünkü niyet ne kadar saf ve temiz olursa olsun, meydana getireceği sonuç arızalı çıkarsa, “bakış açısı yerinde değil ve hatalı” şeklindeki sözlerle anılmasına yol açar.

     Bir yazarın ele aldığı “makale” değişik şekilde, farklı biçimde değerlendirilebilir. İtirazlar olabilir veya okuyanın kendi görüşlerine uygun tarafları belirtilir.

     Diğer yandan, bir kişi herhangi bir konuda konuşarak görüşlerini ortaya koysa, etrafındakiler de ona muhalefette bulunsa, dinlenmese, daha açıkçası hakaret etse, şiddete başvursa bu eylem, temel bir fikrin değil, düpedüz insani davranışların dışına çıkmak olur.

     Çünkü kafalarında bir şekil var, bu biçim çok “tutucu ve kilitleyici”, adeta ilâh mesabesindedir. O ilâh ne dediyse aynen o olsun istiyor ve hiçbir değişiklikten hoşlanmıyorlar.

     Bu bakımdan, görüşlerinde biraz cesaret, felsefi derinlik, tutarlılık, ilke ve sağlam çizgiler olmuyor.

     İşte bu analiz, söz konusu süreç içinde devreye girerek, anlaşma olmaması halinde dahi, konunun bir şekilde “bağlanmasını temin etmeye” gayret ediyor, abuk-sabuk şeyleri kapatıyor.

     Şiddet yoksa, bu şekle başvurmayanlar için dahi görüşleri “böyleymiş” denebilir.

     Bunun yanı sıra, kimi olayların “vahameti ve varacağı boyut” epeyce önem arz ederken, olayın ciddiyetine vakıf olamayanlarca, “sıradan, basit bir mesele veya palavra” şeklinde görülebiliyor.

     Bu iki farklı saptama, ne demek istediğimizi herhalde anlatacaktır.

     Yaşadığımız süreçlerde olduğu gibi, tarih boyunca değişik görüşlerde, farklı inanca sahip kimseler olmuştur.

     Değişik perspektiflerden bakarak aynı görüşü paylaşmayan, aynı dinin mensuplarını suçlamak bir yana, katletmeye varan olaylara tanık oluyoruz.

     Bunun bedeli de insanlığın kaybedilmesi şeklinde ödeniyor.

     Demek ki hasım gibi görünen kimseler, bir yerde durmayı, söylenenlere  saygı duymayı bilmelidirler ki, saygınlık kazansınlar ve işler yolunda” gidebilsin.

     Bugün “teklik görüşünü” benimseyip hayatına bu şekilde devam edenler olduğu gibi, bu kavramı belki ömrü boyunca hiç duymamış kimseler var.

     Önemli olan, bir tarafın kendine uygun gelmese dahi diğer görüşü uygun çerçeve içinde benimsemesi ve bazen karşısındakinin sözlerine hak verebilme cesaretini gösterebilmesidir.

     Böyle yapılmadığı takdirde, nerden bakarsanız bakın, herkesin karnından konuştuğu, kaos/korku ortamına dönüşen bir gerçeklikten bahsedilmesi gerekecektir ki, bundan kimsenin gocunması beklenemez.

     Özetlemek gerekirse belli bir noktaya gelmeyi arzu ediyorsak, huy ve karakterimize uygun olmayan tüm çalışmaları ve karşıt görüşleri çok dikkatli şekilde dinleyerek-bir yerde iç içe yaşayarak- mutlaka onlara da hak tanımalı, böylece diyalog tesis etmeli, kendimizi bir sınırlamaya tabi tutmamalıyız.

     Bunu yapabildiğimiz ölçüde, kendimizin ve toplumun güvenliğini sağlamış, taşkınlıkları önlemiş oluruz.

     Dünya, değişimini sürdürürken böyle bir bakış açısı insana/topluma prestij kazandırır.

     Bütünleşmenin en güzel örneklerinden biri de budur.

 
 
 

 

 
 
Fethiye - 17.10.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com