Emin insan olabilmek

Click to read english...

     Doğrusu bu ya, çevremizde gördüğümüz aşağı yukarı bütün suretler, şekil açısından insan gibi kabul edilmelerine karşın, “mental hayvan” konumundadır.

     Toplumsal yapının böyle teşekkülü, insanın aklına “neden-niçin böyle?” sorusunu getiriyor.

     Teşhis edilen nokta şu:

     Mevcut insanların, bedenine dönük yaşaması bu sonucu getiriyor.

     Oysa kişi “Mental hayvan” gömleğini çıkarmadıkça, insan olması mümkün değil.

     Yani bir dönüşüme şiddetle ihtiyaç var.

     “Emin insan” olabilme vasfına uzanabilmek hiç de kolay değil.

     Zorlu bir süreci gerektirir. Ama iyi değerlendirildiğinde çok olumlu gelişmeler yaşanır.

     Her kim başını bu yola koyarsa bilmeli ki, “emin” bir rehbere ihtiyacı vardır. Güçlüklerle ancak onun yardımıyla baş edebilir.

     Doğrusu bu ya bütün aksiliklere göğüs germesi şarttır.

     Emin insan’ın yaşamının epeyce farklı bir seviyede bulunduğunu kabullenmek zorundayız.

     Şöyle ki; bir olumsuzluğa meydan vermemek için, kişinin önce her türlü ikili/çoklu ilişkilerden uzak durması gerekir.

     Örneğin bu kimse kendini ispat etmeye kalkışmamalı. Hatta böyle bir şeyi aklına bile getirmemeli. Kendisinde isyan hali görülmemeli. Yaşamı daha ziyade içselliğe, teklif edilen hususlara dönük olmalı.

     Dışsallığa itibar etmemesi “sanal olanla, gerçek olan arasındaki ince çizgiyi” bilmesinden kaynaklanır.

     İlginç olan şudur: Bizler, iyiyi de kötüyü de ‘daha iyiyi ve daha kötüyü bizzat görüp yaşamadan’ kavrayamayız.

     Farklı bir değeri gördüğümüzde hemencecik ‘güvenilir’ insan, ‘emin insan’ deyip dururuz.

     Ancak, bu hatalı bir yaklaşımdır.

     Sıradan, inançlı güvenilir birinin, “emin insan” olduğu kanısına varabilmek fahiş bir hatadır.

     Bir insan güvenilir olabilir ama ‘emin’ olamayabilir.

     Çünkü bu ünvanı beşeri düzeyindeki hali ile hak eder. Oysa o düzeydeki güvenilir bir insanda, kendini tanıma, aslını bilme ve ilmi özellikler yoktur.

     Ne ki, Allah kavramına ve yaşamına yakin olarak anılan bir mahal, hem emin hem de güvenilirdir.

     Nitekim, bu bağlamda Kur’an’da Et-tin suresinde bahsi geçen “emin belde” kavramı, esasen bir beldeye değil, şeytanın uzanamayacağı, korunmuş bir mertebeye işaret etmededir.

     Bu makam “mutlak benlik” anlayışını içerir. İnsanın “en mükemmel” şekilde yaratılmış olduğu düşünüldüğünde, en mükemmelin aynı zamanda “emin bir mahal olacağı, tezi anlaşılmalı ve kabul görmelidir.

     Diğer yandan, Allah Rasulü’nün (sav); risalet görevinden önce de, makul olan her teklife açık olması ve elinden geldiğince ve büyük bir hevesle istenileni yerine getirmesi, sonucu belli olmayan tahmini işlerden kaçınması, kural tanımaz insanlara karşı verdiği mücadele, kimsesiz ve bakıma muhtaç olanların mağduriyetlerini gidermesi, çıkarlarını kaale almaması, sözünde mutlaka durması, şansın ve tesadüfün değil, bilinçli hareketlerinin sonucu bu unvanı hak ettiği bilinen bir husustur.

     Bütün bu özelliklerini haliyle daha sonra da devam ettirmesiyle ‘koruyucu’ olduğu, insani ilişkileri açısından ‘otoriter’ bir nitelik taşıdığı görülüyor.

     Ayrıca muazzam ‘ikna kabiliyeti’ ile  “emin bir mahal ” olarak temayüz ediyor.

     Sıradan insana gelince; o yaşadığı bir olayda kendisini aklama girişimi için gösterdiği mücadeleyi, zararını, bunları önleme çabalarını, bu yolda atacağı adımları, toplum içinde ne kadar itibar göreceğini, nasıl sivrileceğini de görmek ister.

     Ama ne kadar öne çıksa, ne kadar önemli bir aktör haline gelmeyi dilese de, bu rolü oynayabilmesi, altından kalkabilmesi mümkün olamaz.

     Bunun temelinde yatan şeyin “kişilik olduğu” ve bu yapının kendini düzeltmekten ziyade, bireysellik dürtüsü içende “huy ve karakter” yoğunlaşması içinde bulunduğu görülür.

     Bir bakıma güvenilir olma yolundan, emin olmaya giden gelişmede, noksan hallerden geri adım atma, toplum karşısında sıkışmışlığını aşma ihtimalleri hemen hemen yok gibidir.

     Onlara bakılırsa, dünyasını ve algılamasını değiştirmeyi istemekte, insanlık basamağına adım atmaya girişmekteler.

     Çok devasa atılımlar-değişimler olmazsa buna pek muvaffak olunduğu söylenemez.

     Sonuç; tarih boyu ve yaşadığımız dönemler, bizlerin, ‘emin’ insanlara ihtiyacı olduğunu gösteriyor.

     Ne mutlu, böyle birini bulana, ilminden faydalanabilene, ahlâkı ile ahlâklanabilene, ona kapılabilene diyorum.

 

 

 
 
İstanbul - 01.12.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com