Susma!
Nilay Caki
 

Bazen “susMAmak” gerektiğine inanırım…

Zamanı ve yeri geldiğinde konuşmak, gereken cevabı verebilmek de lazımdır…

Aldığımız eğitim, terbiye,  bizlere “tepki vermemeyi”, her oluşumu Hak’tan bilip, “hoş buldum” diyebilmeyi tavsiye ediyor…

Tasavvufa eğildiğimden beri genelde benimsemişimdir bu hali ki aslında bilirim, yaratılış mizacıma tamamiyle zıt davranış biçimidir.  Öyle ki Hak Yolu’na girenin nasıl da ister istemez yeniden biçimlendirildiğine dair kişisel tecrübem, kendi kendime şahitliğimdir. Hatta yaklaşık son on senemi beraber geçirdiğim arkadaşlarım, hala önemli bir meseleymiş gibi  bendeki bu değişimden bahsederler:

-          Bu kız var ya yakında kanatları takıp uçacak, çoğu konuya ne kadar hoşgörüyle bakıyor artık! İlk tanıdığımız insan değil, otuz yaşından sonra bu kadar mı değişir mizaç?

-          Yaa hakikaten nasıldı ilk tanıdığımızda; herkese söyleyecek bir lafı vardı, muhalefet onun temel davranış biçimiydi, biz de öyle kabullenmiştik…

-          Anne oldu iki kere ya, ondan yumuşadı…

-          Üçüncü kez anne olsa hakikaten kanatlanıp uçar artık!!! (Gülüşmeler)

Anneliğime bağladıkları büyük değişim, bana göre tuttuğum yolda daha ancak bir karınca boyu gidebildiğimin göstergesi sadece…

Konuşmak ve cevap vermek de gerekir bazen dedim ya…

E-posta’larla başım dertte… Etrafımdaki bazı tanıdıklar, sağolsunlar ilginç buldukları alıntıları, metinleri bana da gönderiyorlar.. “Bak ne diyor”, “ne kadar değişik bir yaklaşım” ya da “aslı astarı var mıdır”  diye… Sanki haddime düşmüş gibi cevaplamak! Neyse tuttuğum yolun Dost’larından referanslarla bazen yardımcı olmaya çalışırım, çoğu zaman da tüm öğrendiklerime ters olsa bile gönderilen, susarım, duacısı olurum ilgililerin.

Fakat öyleleri var ki ”SUSMAM, SUSAMAM!”.  

Buyrun örnek:


From: xxx
Sent: Wednesday, November 05, 2008 8:40 AM
To: Caki, Nilay
Subject: ilginç

Tam 90 yıl önceki Ezan


 Bazen mısralar biliriz de şairini bilmeyiz, bazen de şairler tanırız
 ama şiirlerini bilmeyiz.
        ' Çocuktum, ufacıktım,
          Top oynadım, acıktım. '

 mısraları çoğumuzun dilindedir ama, acaba kaçımız şairini biliriz ? Bu
 mısralar Ziya Gökalp'in 'Alageyik' adlı şiirinin girişinden.

        Ziya Gökalp'i hepimiz biliriz ama şiirlerinden çoğumuzun
 haberi yoktur. 1918 yılında yayınlamış olduğu 'Yeni Hayat' adlı şiir
 kitabında yer alan 'Vatan' şiirinin girişini aktaralım ;

        ' Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
          Köylü anlar manasını namazdaki duanın,
          Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur,
          Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hudâ'nın,
          Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın. '

        Dikkatinizi çekeriz, yıl 1918.

        Tam 90 yıl önce…

        Atatürk 1932'de, önce Türkçe ezan okunmasının dinen caiz olup
 olmadığını tartıştırır ve caiz olduğu belirlenir.

        Bunun üzerine içlerinde Hafız Burhan, Sadettin Kaynak, Hafız
 Nuri gibi dönemin önemli hafızlarının bulunduğu bir komisyon kurularak
 ezanın Türkçe çevirileri yapılır, hangisinin ahenginin daha uygun
 olduğu tartışılır.

        Kabul edilen metin şöyle:

        ' Tanrı uludur; Tanrı uludur,

          Şüphesiz bilirim, bildiririm;

          Tanrı'dan başka yoktur tapacak.

          Şüphesiz bilirim, bildiririm;

          Tanrı'nın elçisidir Muhammed.

          Haydin namaza, haydin felaha,

          Namaz uykudan hayırlıdır. ''

        Diyanet İşleri Başkanlığı 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelge
 ile bu metni bütün camilere bildirir ve ezan Türkçe okunmaya başlanır.

        Bu uygulama 18 yıl sürer.

        14 Mayıs 1950'de genel seçimler olur, Demokrat Parti iktidara
 gelir.

        Bazıları bu siyasal gelişmeyi 'AK Devrim' olarak anmışlardır,
 anarlar.

        ( Bu 'AK' güzellemesinin hangi durumlarda ve ne amaçlarla
 kullanıldığını artık biliyoruz herhalde).

        Adnan Menderes'in kurduğu hükümetin güvenoyu aldığı tarih, 2
 Haziran 1950'dir. Yalnızca 14 gün sonra, 16 Haziran 1950'de, ezanın
 Arapça okunmasını serbest bırakır. (Dikkatinizi çekeriz, Türkçe ezan
 yasaklanmamış, yalnızca Arapça ezan serbest bırakılmıştır. Ama bugün,
 değil Türkçe ezan okumak, okunmasını talep etmek bile bir cesaret
 işidir. Burada karşımıza bir başka 'ak' çıkıyor. 'Dinde zorlama
 yoktur' şeklindeki 'ak' beyan…)

        Demokrat Parti hükümeti neden bu kadar telaşla, daha ayağının
 tozuyla ilk iş olarak ezan konusuna el atmıştır ? Çünkü 'AK
 Devrimciler' (!) tehlikenin farkındaydılar. 18 yıl boyunca dişlerini
 zor sıkmış, devrim'i beklemişlerdi. Yitirilecek bir dakika dahi yoktu.
 Eğer kulaklar kadar beyinler de Türkçe ezana biraz daha alışsa,
 arkasından 'Biz neden ana dilimizde ibadet etmiyoruz ki ? Biz neden
 kutsal kitabımızı ana dilimizde okumuyoruz ki ?' tepkisinin güçlü bir
 şekilde geleceğinden korkulurdu.

        Ana dil kullanım hakkı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını
 içine sindirmiş olanların aklına henüz gelmemiş bir özgürlük
 istemidir.

        'Ak'la 'kara'yı ayıramamamızın, 'kara'yı bize 'ak' diye
 yutturmalarının temelinde ana dilimizin kısıtlanmasının yattığını
 düşünmez misiniz ? Özellikle de bu toplumun yaşamında en büyük yeri
 tutan din konusunda…


Buyrun bu da cevap:

(Önce ayrıntılı bir şekilde Dua ve Zikir gerçeğini anlatan Üstad’ın kitap ve linkleri eklendi, işin özü “neden Arapça” olmalı bilgisi özetlendi ve ayrıca ”Zikir” çalışmasını günümüz  bilimi ile açıklayan ilgili bulgularının olduğu link bilgisi verildi. http://www.okyanusum.com/zikir.html .

Ve sonrasında aşağıda okuyacağınız mesaja devam edildi )


From: Caki, Nilay
Sent: Wednesday, November 05, 2008 10:39 AM
To: xxxx
Subject: RE: ilginç

TÜRK KİMLİĞİNE TAKILMIŞ BAZI AKIL SAHİPLERİ, NE DÜNYA BİLİMİNDEN NE DE ALLAH İLMİ’NDEN HABERSİZ OLDUKLARI İÇİN 2000'Lİ YILLARDA HALA BİLGİ FAKİRİ OLARAK KONUŞUYORLAR…

KONUŞSUNLAR.... BENİM GİBİLER ONBİNLERCE, BELKİ YÜZBİNLERCE;  BİZLER  DE  BİLİMLE-İLİMLE  KONUŞUR GEREKEN CEVAPLARI VERİRİZ..

İSTENDİĞİNDE  İLGİLİ MAKALELERİ VE  BU KONU ÜZERİNDE KAFA YORMUŞ BAZI AYDINLARIN AÇIKLAMALARINI GÖNDERİRİM...

TÜRKLÜK, "DİNİN DİLİNİ" DEĞİŞTİRMEKLE OLMAZ.... ÇIK BAK SOKAKTAKİ TÜM TABELALARA , DİL ÇOKTAN KAYIP... ÇOCUKLARIN ÇOĞUNUN DEYİMDEN, ATASÖZÜNDEN HABERİ YOK... İNGİLİZCE TAM TEDRİSAT YUVALARA VERİLİYOR 2-3 YAŞINDAKİ BEBELER, KENDİ LİSANLARINI BENİMSEMESİNLER DİYE...

TELEVİZYONLARDA YABANCI KAYNAKLI BEBEK KANALLLARI, YARI İNGİLİZCE YARI TÜRKÇE KONUŞTURUYOR KARAKTERLERİ…

ŞİMDİ HANGİ MANTIK İLE "ALLAH KELAMINI" DEĞİŞTİRMEKTEN BAHSEDİYORLAR…

ÖNCE SOKAKLARINI, ÇOCUKLARININ BEYİNLERİNİ YABANCILARIN İSTİLASINDAN TEMİZLESİNLER...

TÜRKLÜK KAVRAMINI ALET EDEREK BU MİLLETİN DİNİNE SALDIRMASINLAR... 

SONRA AYLARCA TARTIŞIRLAR MEVCUT İKTİDAR  %47 KÜSUR OY İLE NASIL OLDU DA GELDİ DİYE...

ÇÜNKÜ ONLARIN İSTİKRARSIZLIĞINDAN, DİN DÜŞMANLIĞINDAN BIKMIŞTIR BU MİLLET, ZATEN CANI BOĞAZINDA; SARILIR MANEVİYATINA SAHİP ÇIKIYOR GÖZÜKENE VE  EN AZINDAN ”DİN ELDEN GİTMİYOR” DİYE BAKAR OLAYA.

…..

Arkadaşım, belki başını ağrıttım, belki ilgini çektim; her halimle de kusuruma bakmayasın… 

Selam ile.

Nilay


Yukarıdaki örnekte kişisel terkibim öne çıkmış olabilir ama

 “SUSMAMAK tam tersine gerektiğinde ilim ile SUSTURMAK” prensibini temsilen verilmiştir.

Aklımız ve zamanımız yettiğince anlatmak istemişiz, anlayabildiklerimizi…

Bana göre bu yola baş koymuş isek yeri geldiğinde bizlere düşen ödev budur.  

Büyük Cihad (İçsel Nefs Savaşımız)’la  beraber Bilgi Çağı’nın Küçük Cihad’ı da bu olsa gerek diye inanıyorum.

Selam ve dua ile.

 

 

 
 
02.12.2008
ncaki2007@yahoo.com

http://sufizmveinsan.com