Masala bağlı masalsı dostluklar için -1-

Nur Cihan
 
 

SEYR'EDENLER İÇİN

BİR DERYA VARDI
MEKANSIZLIĞIN MEKANINDA
VE DENİZ DERYA DAMLA BİRDİ

HER ŞEY HEM AYNIYDI HEM FARKLI
VE HEM BİRBİRİNDEN HABERLİYDİ ORADA HEMDE HABERSİZ

UZUN BİR ZAMANDI AN KADAR KISA BELKİDE

SU VE AKİS Mİ ACABA?
SU VE SEMA MI ACABA?
PERDE VE SEYİR Mİ ACABA?
SEYREDİLENLER HEP BİRDİ ORADA..........
YA SEYREDENLER KİMDİ ACABA?

MEÇHUL BİR AĞ ATMIŞTI DA VARLIK ÇOCUĞUNA..
AĞA TAKILDI AV VE HEP SEYREDENLERİN PEŞİNE DÜŞTÜ....

PERDEDAR VE PERDE?
YADA GÖNÜL DENİLEN O DERYA?
HAH..AHHHH ...İŞTE BU ....İŞTE BU....

Zamanın birinde Zamanlı yaşayan bir çocuk varmış..o bir hayalperest,bir hayal tasarlayıcısı,bir hayal tüccarıymış..gördüğü hayallerin peşine düşer ve kocaman manalı insanlara gider:)” sizi rüyamda gördüm, hadi rüyamı gerçekleştirelim diyebilirmiş belki de..”çünkü burası masal alemiymiş ve masallarda sınır olmayabilirmiş..çünkü çocuklar masalla büyürlermiş..işte bu çocuğun hayalleri de aslında harflerle başlamış..önce harfler gelmiş..önce harfler…aylarca gelmeye devam etmişler..yazarkasa gibiymiş yanii..

çocuk okuduğu kitaplardan çok etkilenirmiş ve onlar rüyalarına girermiş..çünkü kitaplar canlıymış..ama her kitap değil..bu konuda kendisinin en yetkin rehberi Büyük Şeyh Hocasıymış..bir de Hz. Pir Mevlana var tabii..kitaplarını ve kendisini sevdiği her kişi çocuğun rehberi olurmuş..çünkü çocuk öyle zannedermiş..gerçek rehberler hala kitaplarında ve gönüllerde yaşadığı içinmiş bu devamlılık..birde sahte rehberler varmış aynı Samiri gibi…Cebrail’in yürüdüğü yoldan toprak alırsa buzağıdan ses çıkartabileceğini bilen cinsten, sahte keramet ehli rehberler..onların yol kesiciliği ile çocuk yollarda çok kalakaldığından onlara özel ilgisi varmış..çünkü burnunun dibindeki hakikati reddedip kabul etmeyince ,hakikatten kaçınca; alemde boşluk olmadığından- doğruyu bırakınca, daima yanlışın avı oluyormuşsun tabii..işte onlarında kitapları, haberleri çalıp çırpıp kendilerine mal ettikleri halde, kendince canlıymış..ama bu kitaplar kitap çarpsın cinsindenmişler..yani okuyunca elektirik gibi çarpabiliyorlarmış..o yüzden herkesi okumamak lazımmış..başta evet ama sonra seçici olmak lazımmış..Hak ile batılı ayırdıktan sonra neden yanlışa dönülsün ki?geçmişe –emeğe saygısı olmayanın geleceğe hiç saygısı olmaz değil mi?..önce ana baba hakkı denmemiş mi zaten ve akrabalar ve komşular……vesilelerle örülü insan ilişkileri, herkes bilsin bilmesin birbirine bağlıdır ve  farkına varsın varmasın birbirine hizmet eder…yani kulluk…ama sahte Samirilerin  derdi kulluk değil resulluk ve nebilikmiş tabii..

bu hak ile batıl  geçen sene çocuğu çok zorlamış..hanii her gördüğünü hak bilecen, susacan mevzu var ya..aslında yokmuş öyle şey..Haksızlık  karşısında susan dilsiz şeytandır demiş Hz.Efendimiz..ve nerde kaldı ayetler-hak ile batıl mevzuu..o bir mertebeymiş ve sadece kısa süreliğine müridleri ;rehberleri, o mertebede tutarlarmış..kim dayanabilir ki Hak olmaya …geçen yaz Terzi Osman Amcasına çocuk bunu sormuş..kafası çok karışıkmış..demiş ki:hani her şey Hak ya biri benim canımı çok yakıyor diyelim.. yanındayken bile dili-bakışı-hali  ile beni mahvediyor ve ben ona, “o hak “deyip sabretmeli miyim? ..Terzi Amca şöyle demiş:evet her şey Hak ama bendeki Hak ,sana, hemen benden kaç diyor deyip oradan uzaklaşacaksın :)


((çocuk uzun süre ara verdiği yürüyüşlerine tekrar başlamış..ve bu meseleyi tefekkür ederken birden acaib şeyler düşünmeye başlamış..hatırladıklarımı kaydedeyim ki unutmamayım demiş..ayetlerde anlatılan şu haberleri çalan cinler bahsi hani..ve onların nasıl taşlanıp düşürüldükleri gelmiş birden aklına..çook acaipmiş bu bağ..Nur Suresi’ndeki “O, kendiliğinden yanan, yakıtı ilmi sadr’ından gelen İnsan-ı Kamili düşünmüş..birde Onların A’li -Yüksek İlimleri den yansıyanları yakalayan Samirileri…işte onların yakıtları taşıma yakıt olduğundan bitiyormuş ve onlar, gökyüzünde kayan yıldızlarla tanımlanıyormuş..aslında onlar yıldız değil ,yakıtı kendisi olan göktaşlarıymışlar(sultan güçleri-aşkları-muhabbetleri-gönülleri olmadığından atmosfere çarpıp –ateşi bile çalıyorlarmış.. o sürtünmeden  alev alıyorlarmış..) nar ehli belki de..kendilerini: Ashabım Yıldızlar gibidir hangisine tutunursanız kurtulursunuz dan zannediyorlarmış…))
……………………..

İşte akıl almaz bir tembelliğe,ileri safhada dalgınlığa,unutkanlığa sahip biri olan çocuk okula gitmemekte çok inat etmiş..ne dense dinlememiş ama onun kaderinde okumak varmış..tabii önce hayalinde KİTABI okumayı reddettiği için yediği o şiddetli tokat varmış..zorla okutulanlardanmış belki de..istediği kadar kaçsın okumayı reddetsin okuması lazımmış.. o harfler ona aşık ve oda harflere aşık olduğu için sorumluluk istemeyen her okumaya,her sanata hayranmış..karşılığında not ve diploma olmayan ,sıkıldığı an sorumsuzca çıkabileceği sayısız kursa gitmiş..içinden ödev geçen-sınıf atlanacak hiçbir kursa gitmemiş..masal yazması da bu yüzdenmiş..aslında o harflerle kendisine resimler çiziyormuş..sonra yazdıklarını okuyarak-yaşayarak  da öğreniyormuş..

en büyük gerçek dost kitapmış, bunu bilirmiş..hiçbir lisana vakıf değilmiş..hiçbir matematiksel işlemi yapamazmış ..çünkü hiç ilgi duymamış..hiçbir şeyi ezberleyemezmiş..en iyi yapabildiği şey ne duyarsa, ne görürse görsün hepsini kolayca bileştirir ve istediği aynı manaya getirirmiş..bir bunu becerebiliyormuş..

ama o harfleri severmiş..suretleri de ve hayallerini de…onun okuması harflere suret vermesiyle de olurmuş yada o sırada nasıl canı isterse..önemli olan çocuğun bulduğu şeyden kalbinin emin ve ferah bulması imiş..bulduğu Hz. Kur’an’a ve Hadise uygun olana dek ararmış..her şey aynı manaya gelmeye mahkum olduğundan bu genelde kolaymış..çünkü suretlerde hep aynı surete mahkumlarmış aslında..suretsizliğe…HU ya….

Çocuğun arkadaşı aramış:yeni Arapça hocası bulduk..seninde fikrini almak istiyorum sonra teklif götüreceğim demiş..geçen sene aldıkları Arapça eğitiminde hep uyukladıkları için en fazla iki ay ders alabilmişler..çünkü hoca onlara klasik tarzda imlalı-çekimli öğretiyormuş..oysa yaşları 40’ı geçmiş talebeler bu zorluğa gelemiyorlarmış tabii..çocuk:bak ben nasıl derse gelirim biliyor musun?1- para istemeyecek..2-ders sabah olacak ki öğleden sonrası bana kalsın..3-hiç ödev vermeyecek..4-ezberlemem için de bir şey istemeyecek..arkadaşı” çok şımarıksın” demiş..çocuk:evet, öyleyim ..ve ertesi gün ders vesilesi arkadaşı aramış..hocamız bizi bekliyor, tüm istekleriniz kabul oldu demişJişte Allah bir şeyi lütfederse nankörlük etmemek lazım ya hani..bu büyük lütuftan bahsetmek lazım değil mi?


Arapça Hocamız üniversitende sonra İngiltere’ye gitmiş 30 yaşında gencecik bir hanım; iki lisan iki insandır deyip, birde çok kolay bir teknikle öğretildiği söylenen bu Arapça eğitimini almaya gitmiş..Hocası Tunuslu bir Şeyhmiş..O’ndan bu eğitimi ingilizce almış..aslında bu konuşma Arapça lisanı değilmiş..Kur’an-ı Kerim’i anlama Arapçasıymış..çocuğa göre ise hiç arabça değilmiş..Allahça imiş..bu çocuğun pembe beyaz “vücud kitabı “ve pembe beyaz “o vücudun şifası” kitabıymış..birinin ne anlattığı değilmiş asıl olan.. dinleyen sen- ben ne anlıyormuşuz gerçekte  önemli olan buymuş…işte çocuk da kendi dinlediklerini kendince anlıyormuş tabii…

işte böylece, çocuk ve arkadaşları yeni derslerine başlamışlar..
tahtaya yazıyormuş Hoca…ve çocuk o yazdığı kelimelere, harflere bakıp çılgınca seviniyormuş. her harf de, kelime de ve cümle de şimdiye dek öğrendiği tüm tasavvufi anlamları görüyor ve seyrettiklerini Hocasına anlatıyormuş..ve eklemiş çocuk:Hocam,anladım ki, ben hayatım boyunca bu ders için eğitilmişim, çok heyecanlıyım..hiç durmayabilirim..ve bu dersi tüm dersleri olduğu gibi zıvanadan çıkarabilirim.. öyle bir özelliğim vardır..  beni ne zaman isterseniz susturabilirsiniz..hiç alınmam demiş..Hoca da gözleri ışıl ışıl :olur mu? Ben çok memnunum.. sizde bana bildiklerinizi anlatın demiş..çocuk ve Muhterem Hocası beraberce şakımaya başlamışlar..ve Allah lafzını yazmış tahtaya Hoca…hımmm…bu kadar güzel ve anlamlı tablo olabilir mi?her şeyi içinde barındıran bir kelime..önce H yi yazmış Hoca ..O kapalı Heymiş HU yani..içinde Vav ı  gizli..velisi yani..sonra Hu’nun  ön tarafına EL takısı eklemiş hoca ..işte Arapça da isimlerin başına el takısı gelince o belli bilinen bir şey oluyormuş..şimdi kelime İLAH olmuş..İlah-Tanrı yani..ve anlatmış Hoca: yani bilmeden değil, bilerek tapınılan bir İlah-Tanrı demiş.. yani neye secde ettiğini bilmen lazım..ve yine onlarında başına EL takısı getirmiş..Allah olmuş..lafız tamam yani Allah tan başka tapılacak İlah-Tanrı yok..çocuk sevinçle fırlamış..”işte demiş “lam- ilim” ya hani..o lamlar “batını ve zahiri ilimlerin “hepsi ancak Hu’ya gider O’nu işaret eder..istikamet HUUU “demiş..ve lafzın üstündeki şedde de onlar şiddetle severleri işaret eden aşkla taçlanmaya işaret demiş..işte böyle şiddetle sevenleri aşkın tacı şedde bile başında bir elif(sorguç) gibi taşıyor..bunlar sonsuz anlamlardan sadece biri tabii…gerçeği sadece Allah bilir..

 

Hoca tahtaya KELİME yazmış.. ve altta onu üçe bölmüş..kelime tepedeymiş..sağına  HARF  yazmış..ortaya  İSİM  ve soluna  FİİL ..çocuk  BU VÜCUDA  bakmış ve yine atılmış………..zat sıfatın aynıymış……………………….


sonra düşünmüş…..
ARABÇA-ŞERİAT …..RABÇA-HAKİKAT…..ALLAHÇA-MARİFET….hımmmm….

 

Hoca..Ankara’ya gidiyorum kelimesini önce Türkçe sonra İngilizce sonra Arapça yazmış..çocukk: aa Hocam demiş…Arapça da ve Türkçede gizli özne var ya.. işte İngilizcede bu yok ya..ee demiş Hocası..bu anlatıyor ki Arapça ve Türkçe lisanı seyr-ü sülük yapabiliyor ama İngilizce benlikten kurtulamadığından seyr-ü sülük yapamıyor..çook gülmüşler..Hocası: siz benim duamsınız demiş..çocuk: siz benim senelerdir beklediğim rüyamdınız demiş..işte kutlu kavuşma böyle güzel başlamış…

henüz ilk dersleri olmuş..çocuk Hocasından rica etmiş:bu ilim Hz. İdris Nebinin mesleğiymiş öyle okudum..ders ve dres- elbise.. yani bu ilmi hal olarak giydiren hulle biçici ,terzilerin Piri Peygamber..ona Fatiha okuyalım mı?peki demiş Hocası..ve Pirlerine dua etmişler..tabii Tasavvufun ve tüm maden sanatlarının Piri Hz. Davut(a.s). O’ndaki aşkı da anmışlar..çünkü bu ders de ikisi  de ortak Hocaları olacakmış demek ki..insanın bir inancı olması ne güzel değil mi?geçmişle bağ- vesileler hiiiç kopmuyor..Onları gönüllerde yaşattığımız müddetçe üzerlerimizdeki tasarrufları her an sürüyor..yeter ki biz Onları analım ve Onları sevelim..

çocuk dersten sonra eve gelmiş ve hayatında değişik niyetlerle kıldığı namazlarına yenisini eklemiş..ilk kez aklına gelen bir niyetmiş bu..Acziyet Namazı..Alla Teala’nın lütfu hiç bitmiyor ve hediyelerini ne güzel,ne zarif sunuyormuş..öyle öğrenmiyorsan; Ben sana anlayacağın şekilde öğretecek bir hoca yetiştirdim.. hem de taaa nerelerden getirttim diyormuş sanki..sen yeter ki oku..insan öyle değerliymiş ki; ona verilen değeri anlayamadığı için hep azabda sanıyormuş kendisini..oysa etrafımıza anlayan ve şükreden bakışlarla bir nazar kılsak her şeyin bir hediye- bir lütuftan ibaret olduğunu anlayacakmışız değil mi?ama şüphesiz insan çok nankör ve cahilmiş..

 “siz çok şükretmelisiniz hem de çoook ,şükredin,şükredin”diyen Gönlümün Efendisine çoook teşekkür etmek istiyorum..bana şükretmeyi öğretip sevdirdiği için..o günden beri sürekli şükrediyorum ve şükrettikçe hayatımdaki her şey kolaylaşıp güzelleşiyor..ben hiç akledemesem de her şey beni aklediyor..ben göremesem de o her an beni görüyor ne mutlu bana:)…tüm ihtiyaçlarımı güzel süprizlerle bana yolluyor ve beni gözyaşlarına boğuyor…buna layık olmadığımı sonsuza dek yazabilmek isterdim ve bundan inanılmaz haz alırdım ama böyle konuşmam yasak..çünkü: kim hak ediyor ki ?dendi ya hani..bu bir İlahi Lütuf..ve Allah verdiğini tam veriyor..geride almıyor..O, bizim gibi nekes değil..bizi birbirimize vesile eden Yaratanımıza şükürler olsun…

her şeyi yarım bırakan ben, inşallah bu eğitimi yarım bırakmam..Ya Rabbi.. ben, Seni bıraksam da Sen beni bırakma lütfen, olur mu?aminnnnn:)..

 

 
 
Nur Cihan
04.11.2009
nuralem7@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com