Modern Kölelik; Kredi Kartı Mağdurluğu
Bilal Atış
 
 

Belki insanoğlunun tarihi kadar eskidir kölelik. İnsan yaratıcısının nizamından yüz çevirip de nefsine yöneldiği zamandan beridir ki, kendi egosunu rab edindi ve kendinden güçsüzleri, acizleri, garipleri hep ezdi hep kullandı. Eski devirlerde çok acı örneklerine tarihin tozlu sahifelerinde şahit olduğumuz kölelik günümüze gelene değin etkisini azaltsa da ortadan kaybolmadı. Belki bugün adı kölelik olmasa da aynı zihniyet benzer kılıflarda varlığını sürdürmekte.

20. asrı etkisine alan Kapitalizm ve Komünizm insanlara bol keseden huzur ve sahte cennetler vaat ederken aslında fertleri ve cemiyetleri kendine bağımlı hale getirmiş, yeri geldiğinde sistemin menfaati için binlercesini katletmekten geri kalmamıştır. İçinde yaşadığımız dünya düzeninde de insanlığa sahte cennetler vaat edenler aslında insanı köleleştirmekte sisteme kul etmekten başka bir şey yapmamaktadır.

21. yüz yılın önceliği sevgi, barış, sağlıklı toplumsal ilişkiler değildir. Vitrinde bu kavramlar yer alsa da yaşadığımız devir ekonomik menfaatlerin her şeyin üstünde olduğu bir devirdir. Bu sömürü dünyasının en kuvvetli enstrümanlarının başında ise bankalar gelmektedir.

Bankalar ekonomik düzenin olmazsa olmazlarından sayılmaktadır. Bugün memleketimizde İslami bankacılık yaptıkları iddia edilen ve mevcut kanunlar ve piyasa koşullarına göre işlem yapan finans kurumları bulunmaktadır. Bu kurumların bankalardan ne farkları vardır. Gerek banklar olsun gerekse de adına banka demeyeceğimiz kurumlar olsun bir kere ağlarına düşen insanların canlarını yakmaktan ne kadar da hoşlanmaktadırlar.

Kredi Kartı Tuzağı

Alışveriş hayatımızda kredi kartları hâkimiyetini kurmadan evvel de insanlar çarşılarda pazarlarda ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Esnaflar vardı ve esnafların güvendiği müşterilerdik hepimiz. Yeri gelir ihtiyaçlarımızı alır ve elimize geçince öderdik. Esnafla aramızda banka yoktu, kart yoktu ve faiz yoktu. Sokaklarda dar gelirli insanımızın iki parça sebze satmasına rıza göstermeyen zalimler her köşe başında tezgâh açan bankalara dokunmadılar ve herkese yağmur gibi kartlar dağıtılmaya başlandı.

Başlangıçta çok hoşumuza gitmişti. Sanki geri ödemeyecekmiş gibi harcama yaptık. Telefonlarımızı değiştirdik, hanımın bir dediğini iki etmedik. Harcadık da harcadık. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 795, yoksulluk sınırını 2 bin 588 TL olarak tespit edildiği bir memlekette 577 lira askeri ücretin reva görüldüğü insanların cebine kredi kartı konursa bugünün beyliğini elbette sürecektir. Hepimiz aynı tuzağa düştük. Bu nedir demedik. Kızımız okul için bir şeyler isteyince, eşimiz mutfak için bir şeyler isteyince markette onları kırmadık ve zaman geldi ki ne yaptığımızın farkına vardık.

İnsanımız kredi kartı borçlarının ağırlığını atmak için yeniden parlak fikirler üretti ve bir kartın borcunu kapatmak için yeni kartlara yüklendikçe içinden çıkılamaz bataklıklara saplanır hale geldi. Ve intihar edenler, borcunu ödeyebilmek için varını yoğunu satanlar her gün karşımıza çıkan haberlerden oldu. Peki, bu sıkıntıda suçlu olan insanımızıydı. Evet, bizim de kabahatlerimiz çoktu ama asıl suçlu bankalardı. Her köşe başında kart dağıtan, 1000 liralık geliri olan adama 2000 liralık kart veren bankalar en sonunda hedefine ulaştı ve halkı kendine borçlu bir toplum meydana getirdi.

Ve devlet, senelerdir gelen hükümetler bu gidişe bir dur demedi. Neden desindi ki, nasıl olsa her liradan vergisini anında almak varken sistemle beraber kucak kucağa yaşamak varken gariban vatandaşını koruyup da ne yapacaktı ki?

Bankacılık

Bankacılıktan bahsetmek haddim de değil benim saham da değil. Bildiğim ve doğruluğundan emin olduğum bir şey var ki, bu gün başımıza bela olan bu derdin müsebbibi bankalar. Bankalar cemiyetin kanını emen vampirlerdir. Bankalar dinle diyanetle değil insanlıkla dahi bağdaşmayan bir kölelik düzeninin temel taşlarıdır. Kimse bu satırları okuduktan sonra bana bankalar hakkında ahlaki söylemde bulunmasın lütfe. Çünkü faizin, tefeciliğin, mağduriyetin ahlaki bir tarafı olmaz. Bizler de masum değiliz. Üç kuruşumuzu aman erimesin aman gelip istemesinler diye bankalara emanet ediyoruz ve bankalar da bu paralarla yine bizim insanımızı seviyorlar.

Son zamanlarda bir bankanın reklâmı çıktı kanallarda. Çizgi film formatında. Bir kız çocuğu ağabeyim işsiz diyor. Sizler paralarınızı falan bankaya yatırın. Adamın birisi gelecek o bankadan kredi ile para alacak ve fabrika kuracak. Ağabeyi işe girecek ve mutlu yarınlar. Na… (affedersiniz) zavallı çocuk. Adam bilmem kaçıncı geri ödemede çuvallayacak ve fabrika elden gidecek ağabey de kapı dışarı haliyle. Böyle bir reklâma çocuk alet etmek de ayrı bir yüzsüzlük.

Düşünsenize bizler hangi cihetten olursak olalım. Sadece ben de insanım diyenler yarın tüm paralarımızı çeksek bankalardan. Ve ceplerimizdeki kartları kırıp atsak kapılarının önüne. Bakın o zaman neler oluyor. O vakit bu zulmü yapabilirler mi? Ha bire memleketimizden banka alıp insanımızın kanını emen ecnebiler alırlar bohçalarını çekip giderler. Bizim sermayedarımız da oyunu adam gibi oynar. Bankacılık yaparken sadece piyasa kurallarını değil insanlığın gereklerini de hesaba katar. Sadece bize bakar bu sorunu düzeltmek. Yarın gidiniz ve bankada ki son meteliğinize kadar çekiniz. Var mısınız?!!

Çözüm

Sahifelerce kredi kartlarından doğan mağduriyetleri yazabilirim. Sahifelerce bilgi ve olay internette doludur. Ve bankacılık çarkının insanımızı nasıl ezdiğini burada anlatmak malumun ilanı olacaktır. Ben kendi düşüncelerimi burada okurlarla paylaşmak istiyorum.

Bu satırların yazarı iktisatçı, ekonomi uzmanı değildir. Fakir, gazetelerin ekonomi sahifelerini bile okumaz. Ama damdan düşmüş bir kardeşinizdir. Sonra kendini toplamış ve bankalarla ilişkisini minimuma indirmiştir. Hesaplarını kapatmış, kartlarını kapatmış. Pos cihazını iade etmiş ve sisteme uzak durmaya çalışan bir âdemdir.

Evvela soruna toplumun her kesimiyle yönelmemiz şarttır. Bu bir terördür. Ekonomik terördür. Devletin bir açılım da bankalar konusunda yapması elzemdir. “Vatandaşını Sermayenin Ezici Gücünden Koruma Açılımı” ve eli kalem tutan, dili laf yapan herkes bu dert için kafa yormak zorundadır. O kanalda bu kanalda boy gösteren erbabı fikir, televizyon yapımcıları, belgeselciler bu konuda çarpıcı yayınlar yapmalıdır. Geç saatlere değin insanımızı bağlayan hocalar başka düşünceleri yermek yerine, sunucular akla ziyan sorularla gündemi bulandırmak yerine; “Hocam bu banka belasından, bu faiz belasından vatandaşı nasıl kurtarırız, kredi kartlarını alış veriş hayatımızdan nasıl atarız” gibisinden derde deva sorularla halkı aydınlatmak zorundadır.

Müslümanın para istiflemesi hem günahtır hem de ekonomi için sakıncalıdır. Allah malın kendi aramızda dönüp durmasını hoş karşılamayacaktır. Mallarını istif edenleri de acıklı bir azapla müjdelemektedir. Müslüman müslümanı bankaya muhtaç etmeyecek. Karzı hasen sistemi uygulama alanı bulacak ve cemiyette yerleşecek. Devlet de vatandaşının yanında olacaktır. Devlet öyle güvenilir bir toplum tesis edecek ki, insanlar ihtiyaç sahiplerine imkânları ölçüsünde borç verecekler ve sadece Allah rızası gözetecekler. Alanlar da Allah rızası gözeterek alacaklıyı mağdur etmeyecektir. Devlet vatandaşını borç vermeye teşvik edecek, sen ver ihtiyaç sahibine, o da işini görsün” diyecek. “Ben kefilim borçluya, o borcunu ödeyecek. O ödemezse ben öderim senin alacağını ve ben bir şekilde ondan geri alırım.” Diyerek vatandaşa güven verecek. Taraflar arasında akit olunan evrak devletin güvencesinde olacak. Ve devlet gücü hiçbir bahanesi olmaksızın borcunu ödemeyenin gırtlağına sarılacak.

Bir gurup insanımız borçlu ve ödeme gücü de yok. Bu insanlar acilen rahatlatılıp yeniden harcama yapar duruma getirilmelidir. Bir kısım insanımızın hem borcu var hem de parası. Bunlar hemen, hem de hemen borçlarını ödeyecekler ve paralarını ekonominin içine sokacaklar. Bankalarda bekletmeyecekler. Alacaklar, harcayacaklar. Kazanacaklar tekrar harcayacaklar. Bir de parası olup borcu olmayanlar var. Bu insanlarımız da en yakınlarından başlayarak borç yükü altında olan insanını rahatlatacak. Ona borcunu ödeme yolları açacak ve parasını o insanın ödeme yapabileceği şartlarda geri alacak.

Bu memlekette peynir yemeyen insanlar var mıdır? Devlet herkesi peynir yiyebilir hale getirecek. Peynir üretimi artacak. Yeni yeni peynirciler oluşacak ve istihdam artacak. Her alanda bu çark hızlanacak. Devlet vatandaşını aç bırakamaz. Bir aç varsa o doyurulacak. Sonra sisteme kazandırılması için mücadele verecek.

Nedir devletin görevi; aç bırakmayacak, hasta bırakmayacak, eğitimsiz bırakmayacak, konutsuz aile bırakamayacak. Ülke gelirlerini buralara harcayıp ülkemin emniyetini sağlayacak. Bu alanlarda yatırım yapıp gelirlerin fazlasını halkının rahatlatmak için harcayacak. Bankalar da tefecilik değil müşterisiyle beraber ticaret yapacak. Halkı kalkındıracak efendim (affınıza sığınarak) kucağına oturası sevmeyecek.

Yaptıkları işlemlerden makul ücret alacak. (**) müşterisiyle birlikte kazanmanın yollarını sunacak insanlara. Ağlarına düşürdükleri insanlar acılar içinde kıvranırken bankalar karlarına karlar katabiliyorsa bunun adı ekonomi değil sadece tefeciliktir, zulümdür.

Belki de hayal gibi geliyor ama bankasız bir ekonomi, asgari borçlu bir cemiyetin tesisi için vakit kaybetmemeliyiz. Bankaların zararlarını minimize etmek hepimizin görevidir.

 

*)Bankaların karlarında ``yüzyılın karını`` açıklayan Ziraat Bankası 3 milyar 511 milyon lira ile ilk sırayı alırken, bunu 3 milyar 100 milyon lira konsolide net kar ile Garanti Bankası, 2 milyar 752 milyon lira ile İş Bankası ve 2 milyar 722 milyon lira ile Akbank izledi.
Bankacılık sektöründeki toplam net karlılık rakamı 2005`te 5 milyar lira civarında olurken, bu rakam 2006`da iki kat artarak 10 milyar lirayı geçti. Toplam net karlılık, 2007`de 14 milyar lira, 2008`de bir önceki yıla göre az da olsa düşerek 12 milyar lira civarında gerçekleşmişti.
2009`da ise krize rağmen verdikleri krediler ve kâğıt tarafından gelen karların etkisiyle karlılıklarını artırarak sürdürdükleri dikkat çeken bankaların yılsonu karlılık rakamının, 20 milyar lirayı geçeceği yönündeki tahminler doğrultusunda gerçekleşmesi öngörülüyor.

3 MİLYAR LİRA İLK KEZ
Bankacılık sektöründe 3 milyar liranın üzerinde net karlılıklar ilk kez görülürken, Ziraat Bankası ve Garanti Bankası Türk bankacılık sektöründe 3 milyar liranın üzerinde konsolide net kar rakamlarıyla dikkat çeken bankalar oldu.
Akbank ve İş Bankası da 2 milyar liranın üzerinde 2,7 milyar lira civarındaki konsolide net karlarıyla dikkat çekerken, bu bankaların yanı sıra Yapı Kredi, Halk Bankası ve Vakıfbank 1 milyar liranın üzerinde net kar açıkladılar.
2005`te 752 milyon lira net kar açıklayan Garanti 2009`da konsolide net karını dört kattan fazla artırarak 3 milyar 100 milyon liraya çıkarırken, son 5 yılda Ziraat, İş Bankası ve Akbank net karlarını yaklaşık iki kat, Halk Bankası üç kat artırdı. 

**) Bankalar, 2006 yılında 6,6 milyar lira, 2007 yılında 8,2 milyar lira ve 2008 yılının tümünde 10 milyar lira hizmet geliri elde etmişti. Kredileri kısmalarına rağmen bankaların geçen yıl kullandırdıkları kredilerden aldıkları ücret ve komisyonlarda 2008 yılına göre yüzde 31,6 oranında artış kaydedildi. Sektör bu kalemden 2006 yılında 1 milyar 725 milyon lira, 2007 yılında 2 milyar 50 milyon lira, 2008 yılının tümünde de 2 milyar 518 milyon lira kazanmıştı. Yapılan hesaplamalarla bankaların, işletme giderlerinin 2007 yılında yüzde 64,8'ini, 2008 yılında yüzde 63,3'ünü, 2009 yılının ilk 11 aylık döneminde ise yüzde 66,4'ünü sadece ücret ve komisyon giderleriyle karşıladığı belirlendi.

 

 
 

Bilal Atış
İstanbul - 21.04.2010
b.atis73@gmail.com
http://sufizmveinsan.com