Hamdi Yazır’dan Kul-Huve-Allah-U-Ahad -3-
V. Korhan Koral
 

Siyah renkle belirlenmiş kısımlar kendi yorumlarımdır. Mavi renkle belirlenmiş kısımlar Elmalılı Hamdi Yazır’ ın tefsirinden özetlenip sadeleştirilmiştir. Mutlaka okunması gereken bu tefsir, özellikle çok isabetli olarak İhlas süresini oldukça teferruatlı ele almıştır. Sadece sürenin ilk ayetin açıklamaya çalışan bu özetin konuya ve söz konusu tefsire yabancı olanlar için yararlı olacağını düşünüyorum.

Ahad:  Bu üçüncü makam, Ashab-ı Şimal’in makamıdır ki hepsinden aşağısıdır. (Şimal: sol el, sol taraf, doğuya yönelenin solunda kalan yön yani kuzey) Bunlar vacibül vücudun, ilahın birden fazla olmasını uygun görebilirler ki bunları reddetmek için ehad(bir) denmiştir. Dikkat edilirse bu makam da yön bildirir ve zaman ve mekana bağlılığı gösterir. Bu makamdakiler için kainat bizatihi mevcut olarak var hükmündedir. Kainatı gözlemleyerek maddeyi oluşturan unsurlarda, maddenin özünde bir güç olduğunu gören kişi, 2. makamdakiler gibi kainattan ayrı olabilecek bir yaratıcı gücü düşünmeyip, varlığı yarattıklarıyla bütünleşmiş bu güce inanırlar. 2. makamda olduğu gibi bu makamında çeşitli yansımaları vardır. Panteizm, materyalizm ve ateizm bu yansımalardandır. Bu makamdan 2. makama geçenlerin algıladıkları Allah kavramı, artık sadece hep ikinci makamda olanların bir kısmının algıladıkları Allah kavramından farklıdır. O Allah, yarattıklarından ayrı değil, yarattıklarıyla beraberdir (elbette aslında ilmi suretlere ilaka ile) Buradan da 1. makama yönelmek kolaylaşır. Şöyle ki, ikinci makamdakiler varlığın var olabilmiş olması, varlığın varlığı hakkında uzun uzadıya düşünme ihtiyacı hissetmez, Allah yarattı der geçerler. Ama 3. makamdakiler düşündükleri için 2. makama dahil edebileceğimiz bazı düşünce gruplarının gökteki Allah’ını reddedip ateist olabilirler. Ancak onlara gerçek, Ahad ile açıklandığında düşünceleri mutlağa erip 2. makamdakilerden daha kolay 1. makama varabilirler.

Hüve, nüve(çekirdek) gibidir. Her şeyin özündeki O’dur. Maddenin derinine indikçe dalgalar evreni, onun da alt bileşenlerine indikçe hiçlik (Hüve) ile karşılaşmamız doğaldır. Hüve, alemler yaratılmadan önceki hal olduğu gibi, her zaman olan haldir aslında ve o yüzden şu anda gözlemlediğimiz alemin aslı olan maddenin derinine indikçe Hüve ile yani gerçek olan şeyle yani hiçlikle karşılaşırız. Aslında yok olan hiçlik değil, bizatihi maddenin kendisidir. Her zaman olmuş olan sadece Hüve’dir ve o hal, bize göre, biz maddeyle ve ikilikle kayıtlı olduğumuzdan, hiçliktir.

Tüm bunlarla birlikte, belirtilmelidir ki, Hüve’nin yorumunda meşhur olanı, Hüve’nin zamir-i şan olmasıdır. Zamir-i şan, cümle başına gelerek, işin önemi hakkında, “önemli olan şudur ki:” şeklinde kullanılır. Bu durumda Hüve şan, Allah müpteda(başlangıç), Ahad haberdir. Yani O Allah ki Ahaddır, O Allah Ahaddır, O Ahaddır, Allah Ahaddır anlamlarıyla yorumlanır. Hüve’nin zamir-i şan olması durumunda vurgu, Hüve’yi batında ve zahirde bütün kemal sıfatlarıyla tecelli ettiren Allah ismine ve O Allah’ın zatını kesretten ayrı tutan O’nun birliğini ifade eden Ahad isminedir. Bu yorumla, Hüve ile yapılan vurgu ve Kulhuvallahuahad cümlesinin anlamı, Allah’ın birliği hükmünden ibarettir ki esas maksatta bu hükümden ibarettir. Allah, sıfatlara hakkıyla ve eksiksiz olarak sahip olduğu, bütünüyle varlığı kendisine ait bulunduğu için, ilahlık O’nun hakkıdır. Gerçek ibadet edilecek varlık olan Allah, birdir, ikincisi olamayacak olan tektir, biriciktir. Evvel ve ahir, ortaktan uzak, “Hiçbir şekilde benzeri olmayan” (Şura 11) hep birdir, yegane birdir.

“Ehad, ezelde ve sonrasında hep bir olan ve beraberinde bir başkası bulunmayan fert, tektir.” (İbnul Esir, enNihaye fi Garibil hadis). Bu öyle bir isimdir ki, beraberinde zikronulabilecek herhangibir sayıyı red ve inkar için kullanılır. Mesela Arapçada “bana hiçbir kimse gelmedi” derken ehad kullanılır. Ehad, bir anlamında olan vahid yerine kullanılsa da, aslında aralarında önemli bir fark vardır. Vahdetin kendinden başkasını reddetmek demek olan esas manasında ehad sözü, en olgun ifadedir. Vahid kelimesi göreceli ve karşılaştırmalı da olabilir ve sayısal bir anlam ifade eder. Ehad ise, zatın ne bölünme, ne görecelik, ne de karşılaştırma şeklinde hiçbir sayıyı kabul etmeyen, hiçbir şekilde iki olması veya iki şeyin bulunma ihtimali olmayan gerçek birdir. Hep bir ve daima birdir. Yani vahid ile ehad eş anlamlı değildir.

Elbette asıl anlamıyla vahid kavramına dayanan Vahdet-i vücud, bu durumda, “parçaların birliğinden oluşan vücud”  anlamı verir. Oysa gerçek hal, ancak Vahdet-i şuhud olabilir. Yani parçaların birliğine şahit olabiliriz. Bu birliğe acizane şahitlik,  işte kavranamayacak ve katılınamayacak olan Ehadiyet’i işaret eder. Zira Ehadiyet değimlidir “Hiçbir şekilde benzeri olmayan” (Şura 11) hep birdir, yegane birin vasfı. Sen nasıl olur da bu maddeleşmekten ya da maddenin özü olmaktan beri ve pak olan Mutlak varlığın gerçek anlamda bir keseti olabilirsin? Sen nasıl olur da ilmi bir suretten ibaretken bu Mutlağı kavrayabileceğini zan edersin? Ehadiyet’in bir unsuru olamaz ki sen de Allah’ın bir unsuru olabilesin. Vücut, haşa sen ben gibi aciz midir ki, parçaların vahdetine densin?

“Allah’tan başka hiçbirşey ehad ile tasvir edilemez” (Ezheri) Mesela, recülün ehadun, dirhemin ehadun denilmez, reculün vahidin, dirhemin vahidin denir (adamın biri, bir dirhem gibi). Ehad fert, yani tek demektir. Ehad, Allah’ın yalnızca kendine ait olan sıfatlarındandır ve Ehadlıkta hiçbir şey O’na ortak olamaz. Ehad, vahid kavramını da içerir ama vahid, ehadı içermez. “Bir kimseye hiçbir vahid karşı koyamaz” denildiğinde biri karşı koyamaz ancak iki veya daha fazlası karşı koyabilir anlamı çıksa da, “Bir kimseye hiçbir ahad karşı koyamaz” denildiğinde iki veya fazlası karşı koyabilir anlamı çıkmaz, ona karşı koyabilecek hiç kimse yoktur anlamı çıkar. Vahid ispatta, ehad ise reddetmede kullanılır. İspatta “bir adam gördüm (vahid ile)” denir. Redde ise “hiç kimseyi görmedim (ehad ile)” denir ve geneli ifade eder. “Sizden hiç kimse bana engel olamazdı” (Hakka 47) ayetinde de ehad kullanılmıştır.

Ne güzel bir tespittir ki, o nedenle Vahdet-i vücut ispatı, teşbihi, birliği simgelerken Vahdet-i şuhud bu ispatı, panteizm misali ele alan ve kavrayanlar için reddetmeyi, tenzihi simgeler. Teşbihe dayanan ispat tek başına yeterli değildir diyerek tenzihi de ortaya koyar aynı şekilde sadece tenzihi yani reddetmeyi de reddeder. Kur’an’ın ruhunu teşbihle tenzihin tevhidi olan yüce düşünceyi gönüllere nakşeder. Yani aslında hiçlik makamına o en yüce makama dayanan mutlak imanı gösterir.

Ehad sıfat halinde, sadece Allah’ın sıfatı olarak kullanılır. Ahad kelimesinin aslı vahaddır. “Ehada adet anlamı verilmez, örneğin sayı saymaya başlanırken ehad, isneyn,… denilmez” (Sa’leb) bir yüzyıl, bir bin yıl anlamında, mietün ehadün, elfun ehadün denmez. Hattabi, ehadiyet zatın tekliğini, vahadiyet sıfatta eşi olmadığını ifade eder demiştir. Çünkü zaat, hiçbir şekilde başka bir zatın varlığı ihtimalini ve düşüncesini barındırmayacak şekilde ehad (bir) dir. Sıfatta ise kemal vasıflarıyla başka varlıklarda olamayacak sıfatlar açısından eşsiz, bir (vahid) dir. Başka düşünürler de, ehadiyet ne zatında ne sıfatlarında ortağı olmayan bir tektir demiştir. Bazıları da Allah hakkında, zaat ve sıfat birbirinden ayrı olmadığından, vahid ile ehad aynı hükümdedir deyip, ehad kelimesini vahid diye tefsir etmiştir. Ayrıca bölünme ve parçalanmayı kabul etmeyen vahid diye de tarif edilmiştir. “Ehad anlamına kullanılan vahid, bütün yönlerden birdir. Çünkü ehadiyet karşılaştırma çeşitlerinin hepsinden kurtulmuş olan özdür. Göreceli olan sayısız varlıkların, zatın ehadiyyetinde yok olmasıdır. Bu özelliğinden dolayı tenzih (Allah’ı noksanlıklardan uzak tutma anlamıyla) maksadıyla kullanıldığında, vahidden üstün tutulur. Çünkü vahidiyet sayısal çoğalmanın reddinden ibarettir. Aynılığın çokluğu vahidiyette de reddedilmiş olsa da onda göreceli bir çokluğun varlığı akla gelebilir.” (Ebul Beka)

 

 
 
V. Korhan Koral
Samsun - 03.06.2009
http://www.korhankoral.com
korhan@korhankoral.com

korhankoral@gmail.com

http://sufizmveinsan.com