Dini Yaşamada Ekonomik İstikrar Faktörü
Nazım Akpınar
 

Yüce dinimiz,  insanlık yaşadıkça onları yüceltecek ve mutlu edecek verileri ihtiva ediyor. Dine samimi yaklaşıp onu kaynağından araştırmak hayati öneme haiz. Türk toplumu olarak bu anlamda çok hassas olmamız gerekli. Zira din taklit kabul etmiyor. Onu hakiki veçhesiyle bir sistem olarak ele alıp değerlendirmek durumundayız.

 Allah ismiyle işaret edilen mutlak varlığın yaratmış olduğu sistem ve düzeni açıklayan İslam dini,  kati surette bu orijin yönüyle değerlendirilmelidir. Gelenekçi anlayışlardan ve hurafelerden şiddetle kaçınılmalı, takva boyutu dini yaşamada öne çıkarılmalı ve bağnaz anlayışlarla sürekli mücadele edilmelidir kanımca.

 İnsanların dini yaşayıp yaşam sistemini değerlendirmesinde en önemli faktörlerden biri de hiç şüphesiz ki ekonomik istikrar faktörüdür. Bir ülkede bu istikrar düzeyi ne kadar yüksekse orada dini yaşam da o derece kolaylaşacaktır. Günümüz insanı maalesef ekonomik istikrarın sağlanamamasından dolayı muzdariptir.  Bu sorun bütün dünya insanlığının sorunu aslında. Geçim sıkıntısı,  özellikle işsiz insanların çoğalması ve sosyal güvenceden yoksun bırakılmaları,  yaşam mücadelesinde oldukça yıpranmalarına neden olmaktadır. İnsanlara dinamik yaşam olanakları sunulması yerine daha ziyade hazıra alışan bir kitle yaratılmaktadır. Modernleşen hayat şartlarına ayak uydurmakta da bir hayli zorlanılmaktadır. Kapital sistemin yaygınlaşması, sermayenin eşit dağılımında en önemli engeli teşkil ediyor. Asgari yaşam şartlarına göre düzenlenmesi gereken asgari ücret uygulaması da insanların temel asgari ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Ailevi sorunlar gerek ülkemizde gerekse batı toplumlarında had safhada. İntihar olayları alabildiğince fazlalaşıyor. Bütün bunların üzerine,  asrımızın değerli fikir çilekeşlerinden Yaşar Nuri Öztürk’ün deyimiyle Allah söylemiyle aldatma da eklenince insanların kuşatıldığı ateş çemberinin tehlikesi ve dehşeti iyice belirginleşiyor. Bütün bu olumsuz şartları bir arada değerlendirdiğimizde insanların dinin mistik yönü olan maneviyatı yaşamalarının da oldukça güçleştiğini üzülerek belirtmeliyiz. Bu sorun,  başta da belirttiğimiz gibi temelde ekonomik istikrarla orantılı olan refah düzeyinin düşük olmasından kaynaklanmaktadır kanaatimizce. İnsanlar geçim derdinden ve sosyal yaşam şartlarının elverişsizliğinden yakınırken aynı zamanda bu nedenden ötürü dini yaşamın pratik uygulamalarını yerine getirmekte de oldukça zorlanmaktadır.  Günde beş vakit namazın haftada bir Cuma namazına indirgenmesi buna bir örnektir. En önemli çalışmalardan olan zikir bile mesai yoğunluğu sebebiyle ancak mesai saatleri sonrasındaki süreçte yapılabilmektedir belki de. Tabii ki istisnalar vardır fakat yaşanan gerçek bu.  Gece namazını ise hiç sormayın. Yoğun iş temposuyla boğuşan insanların gece namazına kalkabilmeleri neredeyse imkansız hale geliyor.

    Sonuç olarak çoğunluğu Müslüman olarak değerlendirilen bir ülkede yaşıyoruz. Asya ülkeleri içinde belki de en şanslı ülkeyiz. Bu anlamda maddi ve manevi kültür mirasımız ve kaynaklarımızın gücü ve değeri küçümsenemeyecek derecede güçlü. Her şeyden önemlisi demokrasi anlayışını oturtan ve benimseyen yapısıyla oldukça özgür ve toleranslı toplum yapımız var. Bu kadar güzelliği bir arada barındıran ülkemizin de en kısa süreçte ekonomik istikrara kavuşmasını özlemle arzuluyor ve bekliyoruz. Avam kesiminden Havassa kadar tüm insanımız aşkla ve şevkle bunun gerçekleşmesini istiyor ve bekliyor. Onların samimiyetlerine yürekten inanıyoruz. Yeter ki bu imkanlar onlara verilsin ve insanımız gelecek günlere umutla bakabilsin. O zaman görülecektir ki insanımız tüm donanımlarıyla ve azmiyle yaşamda daha aktif olarak yer alacak, gerek yurt düzeyinde, gerekse dünya ölçeğinde layık olduğu maddi ve manevi mevkilere gelebilecektir. Bu istikrarın gerçekleşmemesi durumunda ise insanlara dini yaşamı telkin metotları tesirini yitirecektir.

 

 

 
 
Samsun - 18.02.2009
ahad103@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com