Darı…Kümes….Ayna

Özgür Kurt Durmaz
 

5-) Efenadribü ankümüz Zikre safhan en küntüm kavmen müsrifiyn;
Siz (hakikatinizdeki kuvveleri) israf eden bir topluluksunuz diye, sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?

36-) Ve men ya'şü an zikrir Rahmani nukayyıd lehu şeytanen fehuve lehu kariyn;
Kim (dünyevî-dışa dönük şeylerle) Rahman'ın zikrinden (Allah Esmâ'sının hakikati olduğunu hatırlayarak bunun gereğini yaşamaktan) âmâ (kör) olursa, ona bir şeytan (vehim, kendini yalnızca beden kabulü ve beden zevkleri için yaşama fikri) takdir ederiz; bu (kabulleniş), onun (yeni) kişiliği olur!

51-) Ve nada fir'avnu fiy kamihi kale ya kavmi eleyse liy mülkü mısra ve hazihil enharu tecriy min tahtiy* efela tubsırun;

Firavun, halkı içinde nida edip dedi ki: "Ey halkım! Mısır'ın varlığı ve altımdan akan şu nehirler benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?”

ZUHRUF,yalancı süs,gösteriş,ziynet,yaldız,mücevher gibi anlamları olan bir sözcük.Yukarıdaki ayetler de Zuhruf Suresi’ne ait ayetlerden üç tanesi…

Gündelik yaşam tanımı ile özetlediğimiz, yirmi dört saatlik zaman  çitleri ile çevrili bir hayal yığını kümesinde, etrafındaki darılarla bir yandan konuşan bir yandan da onları yemekten hiç tereddüt etmeyen ve kendini tavuk sandığı için  kolları yerine kanatları olmasını dileyen adamın durumu gibi bir halde olduğuma tanıklık ettiğimde Zuhruf suresi beşinci ayet yansıyordu gözlerimde…

Okudukça ard arda gelen bu üç ayetin tuttuğu ‘ayna’da seyredebildiklerim bu yazının konusu nasipse…

Hakikatimdeki kuvvelere baktım 'ayna 'da …’Ayna’nın adının anlamı ‘halis‘idi…Halis …Samed gibi…Her noktasında aynı ,som…

Samed ismi ile işaret edilen nasıl algılanırsa algılansın her yönelene aynı hakikati açıyordu isminin anlamı ‘halis ‘olan 'ayna' da…

Hakikatimin tasfirine baktım ‘ayna’da.Rüya içinde rüya içinde rüya derken uyandırıyordu rüyalardan ilkinden tatlı tatlı gülümseyen manasıyla…

-Uyan ,uyan da anla ki darıdan ibaret olmayan bu dünya gibi sen de darıya mahkum değilsin, tıpkı herkes gıdakladığı için gıdaklamayı kutsal olana haykırış sanmaya mahkum olmadığın gibi...

-Tüysüz  kollarında bir tavuk kanadı değil asla …Kendine bir baksana…

İrkilişim öyle ani oldu ki etraftaki tavukçukların arkalarına bakmadan kaçışlarındaki gı-daaaak sesleri ortalığı inlettiğini bile duymamışım…

Bi kere ben baya uzundum tavuklardan,tüylerimin olmayışı kanatlarımda bir sorun mu var diye düşündürdüyse de hep, boyumun bu denli uzun olabileceğini hiç düşünmemiştim..Sahi ayaklarımda beş parmaklıydı ve kalındı diğerlerine oranla…

Gagamın bile olmadığını gördüğümde büsbütün şok geçirmiştim ki sanırım bu sebeple darıları yerden alabilmem bu denli zordu…

Hiçbir yerim benzemiyordu bildiklerime…Gördüklerime….Ben hep gördüklerimi kendim sanırken yahut kendimi onlarda görürken bir başkaydı bana dair olan biten her şey…

Birden  ‘Ayna’da beliren görüntümde  ben olduğum yerde dururken ,sırtımdan tutup yukarı doğru yükselmemi sağlayan birşeyin yardımı ile ayaklarımın yerden ilk kez kesilişini tattım…Yeryüzü,ayaklarımı daima kendine doğru çeken,darıların da kaçamadan bana yem olmalarını kolaylaştıran ,kendimi güvende hissettiğim ve varoluşumu anlamlı kılan bu toprak ,şimdi yavaş yavaş uzaklaşıyordu benden.

Havaya kaldırıldığım noktaya her baktığımda eskiden durduğum nokta daha da görünmez oluyor ve bildiğim gördüğüm ‘etraf’ım hiç bilmediklerime bırakıyordu yerini…

Kümesi gördüm önce yukarıdan, sonra çiftliği ….Ve yükseldikçe değişti bildiklerimden ibaret sandığım ‘gerçeğim’…Çiftlik bir sürü yolun kesiştiği bir alan üzerine kuruluydu ve bu arazide başka bedenli varlıklarda vardı biz tavuklara hiç benzemeyen…Yollar uzadıkça uzuyordu göz alabildiğine ve birbirine dolandıkça dolanıyordu …Ve küçüldü gittikçe etrafa uzanan yollarda…

O da nesi….İleride kocaman bir yalak vardı mavi renkli …O kadar kocamandı ki benim gibi sayısız tavuğu bıraksalar su içsinler diye  sonsuza kadar susuz kalmazdı sanki hiçbiri…

Her şey örtüldü sonra beyaz beyaz pamuklardan dokunmuş bir örtüyle…Altında kaldı her şey ve yükseldikçe mavisi siyaha döndü etrafın.

Göz alabildiğine siyah ...

Uzaklara bakmanın adı siyah oldu … Bu uçsuz bucaksız karanlığın  içinde bana gözkırpan parlak beyaz noktalar o kadar çoktu ki...

İçimi ürperten bu karanlığın içinde parıldayanlar da ne böyle derken küçük bir mavi küre kocaman siyah bir boşlukta asılı duran parlak noktaların arasından bana bakıyordu şimdi…Ne yani ben bu noktadan mı çıkıp gelmiştim  buralara...Ama o minicik  bir nokta nasıl olurda ….der demez   hızla o noktaya doğru düşmeye başladım .Okadar hızla düşüyordum ki noktaya çarpınca ne olacak diye düşünürken tüysüz kollarımı yüzüme doğru kaldırıp kendimi korumaya çalışırken buldum kendimi...Ama çarpmadım bir türlü ,düştüm düştükçe düştüm ve beyaz pamukları tekrar gördüğümde anladım ki çarpma yok...Noktaya yaklaştığımda çarpmak yerine o nokta birden büyüyerek beni içine alan bir dünya oluverebiliyordu...

………………………………………………………………………………………..

İşte o devasa  yalakta  yaklaştıkça yaklaştı …O bitmek bilmeyen ,uzanan, kıvrılan yolları gördüm sonra ve bizim çiftliği …Kümesin damından hemen sonra yerdeydim artık..

Ayna’nın karşısında kımıldamadan yaptığım bu yolculukta anladım ki eğer nasıl yapabileceğimi öğrenebilirsem içinde yaşadığım o uçsuz bucaksız mavi kürenin dışına çıkabilir ve onu bile mini minnacık halde bırakabilirdim, toprağı karanlık üzerine parlak taşlarla örtülü başka bir yeryüzünün sonsuzluğunda...
            Ve sordum ‘ayna’ya nasıl diye…

-Bak dedi bana bak yalnızca…yalnızca bak bana ama yalnızca bana…

-Bakışlarını çevirirsen gördüklerinin esiri olarak kalır gördüklerin kadar bilebilirsin...Bende yansıyana odaklanırsan beni tanıdıkça anlarsın ki 'ayna'da yansıyanlarında ötesi var...
              Ve  döndüm yüzümü 'ayna'ya...Aklım darılarda da kalsa döndüm yüzümü ,beni çağıran darıların seslerinin arasından fısıldayan o kısık sese kulak verip ardıma bakmamacasına...
              Tavuklar aleminde en önemli şey bizi büyütmek için var olmuş darıları israf etmemekti..İsraf edilmiş darı bir tavuğun boğazından geçme şerefine nail olamamış darıydı...Durduğu yerden uzanıp alınmamış ,ihtiyaç duyulmamış olsa bile tüketilmemiş darıydı israfın adı...
              Boşa giden bir darı onu verenin yenisini göndermeme riskini doğurduğu için israf edilmemeliydi...

Peki ya beni kaldırıp o kadar yukarılara çıkarabilecek bir 'ayna'ya bakmamak o 'ayna'da kendimi bulmamak ne demekti?Kendimi bildim bileli gördüklerimden ibaret sandığım gerçeğe uzanabilmenin yolunu anlatacak biri varken algıladıklarımın ötesinde bulabileceklerimin öğrettiklerinde büyümek varken güven veren bildiklerimde kalmak değil miydi asıl israf !!Ne için yaratılmışsan ona yüzünü dönmemeyi tercih etmek ,varlığının hakikatine eremeden duyduğunu hakikat sanıp ,gördüğünü hakikat sanıp ,bedenini ,algılarını hakikat sanıp sınırsız sonsuzluğu kendine hapsetmek mahkum etmek değil miydi israf !!

Tam bunları düşünürken koluma giren bir başka tavuğun telkinleriyle başladım yine darı peşinde koşmaya...Koşarken bir yandan boyunlarımızı uzatıp darıları topluyor bir yandan da konuşuyorduk bağıra çağıra...
              -Yahu bırak şu 'ayna'mıdır nedir...

-Alt tarafı sana kendini yansıtıp duruyor işte...

-Ne görmek istersen onu yansıtıyor sana...hayal bunlar yahu...

-Yemeden içmeden kesilirsen nasıl yaşayacaksın hem günde yedi sekiz yumurta çıkarabilmemiz lazım biliyorsun... 

-Hem üç civcivin var senin bir sürü sorumluluk demek bu üç civciv daha onlara öğreteceklerin var...
             Zuhruf otuzaltıda bahsedilen şeytan, hayatım ve onun gereklilikleri olarak karşımda dikilmiş,

- Sen gıdaklamaktan ibaretsin’i öyle tatlı söylüyordu ki o,aptal bir tavuksun,kuş beyinlisin sen derken bile ben sorumluluk olarak algılayıveriyor ve nedenini bilmez bir halde darıları topluyordum durmadan,yılmadan...Az önce kendim bulduğum aynayı unutmuş seytaniyetime tabi olmuş bir halde...
             Bu gelgitler arasında sürüklenirken kümesin baş horozunun sesi geldi ü-ürü-üüüüüüü...
             Baş horoz....

Adını duyunca bile yer yerinden oynardı....

Koskoca baş horoz...

Hele bi de öttüyse ü-ürü-üüüüü diye hepimiz işi gücü bırakıp onun etrafında toplanmalıydık...
             Söze girdi beklemeden....

-Bu cennet kümeste dilediğince beslenen ,çoluk çocuk sahibi olup,ev bark aramadan mutlu mesut yasayan sizler hiç güvenlik sorunu ,can korkusu yaşıyor musunuz burada?

-Neyiniz eksik...Darıysa darı ,yalaksa yalak, su ise su...

Gülümsedim birden o kocaman mavi yalağı gören dinler miydi şu kart horozun martavallarını artık, hem dinlese de etkilenir miydi?Yüreği pır pır edermiydi içi kof nutukların hayallerinde ,”Bir atom bombasını bir sineği öldürmek için harcayanın hali “(A.H) gibi olmak pahasına da olsa baş horoz dedi diye …
            Sizden biriyim ben diye söze devam etti....

Teknolojimiz o kadar gelişti ki toplumumuz varlığını sürdürebilsin diye ne gerekiyorsa yapabiliyoruz...

Hem varlığını sürdüremeyecekse bir toplum ilmi,teknolojiyi,bilimi ne yapsın?
            Varlığım ...Gıdaklamanın farklı tonlamaları ile kurabildiğim birkaç cümleden ibaret edebiyat ve sanat görüşümün dışında bu toprak üstünde debelenip durmaktan ibaretken ilim neyin ilmi olabilir di ki?
            Ve Zuhruf otuzaltı'da bahsedilen firavuna nasıl tabi olduğumu fark ettim bir an...Ve verdim kararımı …Soyunacaktım bu korkulardan,algılardan ,hayallerden,martavallardan…Ve çıkarıp atıverdim kendimi ,kart horoz kümesi farkındalığının yavanlığından bir çırpıda….
            Günler geçti,zaman aktı bir nehir gibi....
            Yüzümü 'Ayna'ya dönüp  yansıtıklarında kendimi bulmayı tercih ettiğimden beri meczup diyorlar bana...Kümesin meczubuyum ben...
            Ve A'yna'...
            En son beni çıkardığı mavi noktanın içinde olduğu parak noktacıklı karanlığın da ardındaki manalar alemindeki sonsuzluğa Ekberiyet diye bakanların yanolgılarını anlattı bana...
            -Bu gördüğün sınırlı sonsuzluk....
           - İyi düşün bunu sınırlı sonsuzluk....
            -Ekber olanın sonsuzluğu sınırsızdır...Şimdi yolculuk ona....
            -Ve unutma Ahad olan Ekberiyet aynasına yansımış da biz o aynın gölgesi olarak bulmuşuz kendi aynalığımızı kendimizde...

-Ahad olan yalnızca Ahad mıdır?

-Yoksa Ahad olan Ahadiyet aynası hayalinde mi seyretmiştir kendini sende sen bende ben olan eniyetini keyfiyetiyle ?

 

 

 
 
Büyükçekmece-İstanbul -19.01.2010
guipago70@hotmail.com
keepingthefaith77@gmail.com
 http://sufizmveinsan.com