HAYAT SERMAYESİ - Bekleme Psikolojisi

Dr. Hüseyin Emin Sert
 

Çok defa hissettiğimiz bekleme anı psikolojisinden bir estantene; Değerli bir beldeye, kıymetli bir yönetici gelmişti. O toplumda kabuğunu kırmaya çalışanlar veya idareciden bazı talepleri olanlar nezaket ziyaretinde bulunmak istemişlerdi. Özel kalemi olan kişilerle irtibat kurulmuş bir veya iki ay sonra buluşma için saat verilmişti. Belki bazıları randevu heyecanıyla günler öncesinden hazırlanmaya başlamıştı. Vaktin değerini ve randevunun önemini bilenler ise dakik gelmişlerdi.

Ancak burada vakit, sanki o kadar da önemli görünmüyordu. Çünkü epey bir bekleyen vardı. Bekleyen ziyaretçiler arasında yaşlı-başlı olanlar da dikkat çekiyordu. Randevu yönetimi başarılı işlemediği için, birileri bekleme salonundaki atmosferden ilham alarak “Bekleme Psikolojisi-Vaktin Değeri” ile ilgili tarihe not düşmeye karar verdi.

O anki atmosfer ve duyulan seslerden anlaşılan oydu ki; randevuları yönetme durumundaki kişiler, zaman yönetimi noktasında ciddi kafa yormadıkları ve belki her gün yaşanan, kanıksandığı düşünülen “bekleme gerginliği” ile hiç de ilgilenmiyorlardı. Odadaki birçok kişinin hissettiği can sıkıntısı bazılarının verimliliğini sınırlandırırken birileri bu satırları karalıyordu.

Şimdi söz randevu yönetenlerde; “içeri girenler vakti geçirdiklerini ve makamı meşgul ettiklerini düşünmüyorlar. Biz de çok zor durumda kalıyoruz.” Az önce dışarıda bekleme gerginliğini yaşayanlar, ne kadar kişinin vaktini heder ettiklerini düşünmeksizin, randevuların aksamasına sebep oluyorlardı… Salondakileri saatlerce bekletenler, görüşmeyi tamamlayıp giderken “iyi günler” demekle durumu telafi etmeye çalışıyorlardı. Ama sadece dilemekle değil “günler” “dakikalar” bile “iyi” olmuyordu.

Yaşlı-başlı ömrünü belki üst düzey bazı hizmetlerde geçirdiği anlaşılan bir beyefendi saat 14.30 için kendisine randevu verildiğini hayıflanarak ifade ediyordu. Bu esnada saat 16.45’di ve daha yedi ayrı kişi bekliyordu. Artık serzenişler aşikare çıkmıştı ve teşhis “organizeyi yapamıyorlar” noktasındaydı.

Bu durum neleri düşündürüyordu; Zamanlama göz önünde bulundurularak randevu yönetimi yeniden yapılandırılmalıydı. Randevu talebi alınırken kaç dakikalık görüşme arzusu olduğu sorulmalı, buna riayet sağlanmalıydı. Dakikalı randevulu kişiler beklerken, araya ilgisiz ve randevusuz kimseler eklenmemeliydi. Bu arada serzenişler ve çözümleme devam ediyordu. Üst düzeyde böyle aksaklıklar olmasına rağmen yine sistem işleyebiliyor, demek bünye hala daha güçlü durumda… Bir zamanlar bir delikanlı, bir siyasiyi dinlemek için gittiği meydanda, iki saat geçmesine rağmen randevusuna gelmeyen “genel başkan” için “Seçim öncesi verdiği randevusuna riayet etmeyen, seçim sonrası verdiği sözleri nasıl tutacak” diyerek meydandan ayrılıp gitmişti.

Salonda birçok kişi saatlerce geciken randevuyu nezaket gereği beklerken; özel kılıklı kişiler randevu verilen “sıradan kabul edilen” insanları yok sayarak makama giriyorlar ve “korsan görüşmeler” yapıyorlardı. Bu muamele oradaki insanların psikolojisini ve güven duygusunu nasıl etkiliyordu acaba?

“Güven” denilen ve toplumun mayası sayılabilecek duygu zor kazanılır. Ama kolay kaybedilebilir. Gerçekten güçlü ve verimli olmak istiyorsak, her daim sorumluluk bilinciyle hareket etmeli, her “ân”ın değerinin bekletilme durumunda hissettiğimiz gibi olduğunu fark etmeliyiz. Beklemek istemeyen, kimseyi bekletmemelidir. Zamanla para kazanılır, ama geçen vakitler para geri alınamaz. Randevu yönetimi için herkesin yapması gereken bir şeyler var. Aksi halde bekleme psikolojisinin gerginliği daha çook devam edebilir. Hayatımızın akışını verimlileştirmek temennisiyle…

 

 
 
Elâzığ - 12.02.2008