Ayn’a Ayn’a !
Meryem Irmak
 

Aklın devâsı bilgidir.

Her şeyin bir vuslatı vardır. Burnun vuslatı koku ile, gözün vuslatı görünen ile, aklın vuslatı bilgiyledir. Bilgi “isim”dir; sözdür; müsemmâ değildir. Bu nedenle, akılla idrâk ilmel yakîndir ve burası şeriat kapısıdır. Küçük çocuklara ve akli dengesi yerinde olmayanlara dinde sorumluluk yoktur. Öyleyse, aklını kullanmak şeriatın emri ve gereğidir. Akla davet ilmel yakine davettir ki bu başlangıç noktasıdır. O nedenle ilmel yakini küçümsememek, tersine çok önemsemek lâzımdır! Bilmenin başı burasıdır. İnsan bir şeyin ortasına veya sonuna davet edilmez! Başa davet edilir. Başlasın ve yürüyüp gitsin diye... Nitekim Kur’an’ı Kerim Azimüşşân insanları akla ve aklını kullanmaya davet eder. Bilişmemizi, bilgiyle buluşmamızı ister.. Çünkü aklın devâsı bilgidir.

Gönlün devâsı vuslattır.

O’dur. Sadece O. İlle “Müsemmâ”... Sevgili’den başkasına kanmaz ki gönül... İlle O, ille O... Kavuşmadıkça, bilgi falan para etmez. Aşk, otomatikman, terk-i “her şey”dir.

Lokman hekim gelse yaram azdırır

Yaramı sarmaya yâr kendi gelsin.

Yâr kendi gelsin!

Başka türlü olmaz! Yâr kendi gelsin! Aşıkın maşukundan gayrı devâsı yoktur. Derdi, dermanıdır ve her şeyi onundur.

Başka söz söylemem aşktan yana ben

Yaralı bir kuşum battım kana ben.

Ömrümce baş koydum güzelliğine

Azadsız köleyim bil ki sana ben

Azadsız köleyim bil ki sana ben

                                                                      

Bâki Sühâ Ediboğlu

Herkesin ona yoldaş bir derdi vardır. İnsan derdiyle iyi geçinmelidir. Çünkü dermanı en iyi bilen “dert”tir.

Dertlerin efendisi Aşk’tır. Mecazi aşktan dahi öğrenilecek çok şey vardır. Geçen yüzyılın büyük mürşidlerinden, Cerrâhi Şeyhi Muzaffer Ozak Efendi’ye bir adamcağız gelir, “Ben de derviş olabilir miyim?” der. Efendi, sorar: “Sen hiç hayatında bir kadına aşık oldun mu?” “Hayır, olmadım” yanıtını alınca, “Sen önce git, bir kadına aşık ol, ondan sonra gel!” derler. Selâm olsun Muzaffer Efendiye (k.s.) ve tüm aşıklara, erenlere, hâl ehline...

“Herhangi bir kimsede, gizli bir aşk derdi yoksa, o yaşıyormuş gibi görünse de, onun gönlü ve canı yoktur. O âdeta gezen, dolaşan bir ölüdür. Eğer aklın varsa, git de Hak'dan derd iste, çünkü derdsiz olmak, aşk derdine düşmemek, tedavisi imkansız bir hastalıktır.”

                                                                            Hz. Mevlânâ

İnsan birini sevince onun tarafından da sevilmek ister. Sevilmedikçe acı çeker. Kavuşmak, sevilmektir. İster ki sevgilisi de onu sevsin, hem de başka hiç kimseyi onu sevdiği gibi sevmesin. İnsan vuslatsız da sever, ama sevgi doğası gereği vuslat ister. “Allah gayyûrdur”.  Abdülkâdir Geylâni Hz. anlatır Allah’ın  nasıl kıskanç/gayyûr olduğunu. Allah kulunu sevince onun gönlünden herşeyi uzaklaştırır, o gönülden masivâyı silermiş. Kâbeden putları sürermiş! Allah’ın sevdiği kuluna belâyı  çoğaltması da bu yüzden herhalde! Celâlî temizlik! Ne mutlu “hoşgeldin belâ” diyebilenlere.... Ve Muhiddin Arabi hazretleri “Kıskançlık sevginin sıfatıdır” diyorlar. “Ben güzele güzel demem / Güzel benim olmayınca”. Ben’im olmadığım gönül, benim değildir. O sevgiliyi ne kadar seversem seveyim; o gönülde kendimi görmedikçe olmaz; olmaz sevilmedikçe!... “Kendimi görmem”, onun beni sevmesidir. Benim onu sevmem değil! O beni severse “onda” olurum. Gönül sahibinin gönlünde ne varsa, ancak onu sevmiştir. Gönlünde olmayanı sevmemiştir!

Mecâzi aşk öğretti: Mutasavvıfların “ayna” dedikleri şey, aslında, gönülde “kendini” bulmak! Başkasını değil! Kendini! Ki bu “sevilmektir”.

İnsan vuslatsız da sever birini, ama üzülür. Kendini sevgilinin gönlünde TEK görmedikçe, gülmez. Ben o gönülde, sevdiğimde kendimi görmedikçe mutlu olamam. Kendimi görmek isterim onda. Nasıl? Sevsin beni! Hem de her şeyden çok. Başka türlü olmaz. O beni ben onu sevince, o benim gözlerimde kendini, ben onun gözlerinde kendimi görünce, o bende ben onda OLunca, tamamdır! İnsanın sevince sevgilisinin gönlünde kendini görmek, bulmak istemesi ancak sevgilinin de onu sevip gönlüne almasıyla mümkün oluyor. Birbirinde olmadan BİR olunmaz! Ayna olmaz!

“Mürşidin gönlüne giren düdüğü çalar” Lütfi Filiz

“Ayn” olmak aynada OLmaktır. Ayna, mürşid-i kâmildir, onun gönlüdür.

“Beni sev ki sende olayım, seni sevdim BENDE oldun!”

“Kulun Allah’ı sevmeye gücü yoktur. Allah kulunu sevince kul âşık adını alır”Aziz Mehmet Dumlu. Demekki el tutan, “bende” olan, “gönüle giren” Sevgilinin gönlüne girmiştir. Ne mutlu ona! O, sevilmiştir. Fakat gâfilin bir şeyden haberi yoktur! O benlik sahibi olarak “ben seviyorum” sansa da, aslında seven Sevgili’dir. O sevilendir. Böylece, sevildiği için mutlu olacağına, “seviyoruM ama kavuşamıyoruM” diye mutsuz olur!

“Kulun gücü yoktur bulmaya mürşidi!

Mürşid bulur daima müridi!

Kul ölüdür, mürşid ise diri!

Cem etmiştir o Kâmil HAY ismini!”

“Vay ÖLÜ! ”

“Demek sandın ki, sen buldun O’nu!”

Bu yüzden;

Her şey mâşuktur, âşık bir perdedir. Yaşayan mâşuktur, âşık bir ölüdür.
Kimin aşka meyli yoksa o kanatsız bir kuş gibidir, vah ona!
Sevgilimin nuru önde, artta olmadıkça ben nasıl önü, sonu idrak edebilirim?
Aşk, bu sözün dışarı çıkıp yazılmasını ister; ayna gammaz olmaz da ne olur?
Aynan, bilir misin, neden gammaz değil?
Yüzünden tozu, pası silinmemiş de ondan!”

                                                                            Hz. Mevlânâ

Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.”   

                                                                            Hz. Mevlânâ

Dünyada nice Eshab-ı Kehf vardır ki, bu zamanda, senin yanıbaşında ve önündedir.  Mağara da, dost da onunla terennüm etmektir. Ne fayda, senin gözünde ve kulağında mühür var!”                  

                                                                            Hz. Mevlânâ

“Bu söz idrak etmekte söze muhtaç olanlar içindir. Sözsüz idrak edebilenlerin söze ne ihtiyacı var? İdrak edebilen (anlayabilen) için bu göklerin yerlerin hepsi sözdür. Hafif bir sesi işitene bağırıp çağırmaya ne lüzum var.”

                                                                            Hz. Mevlânâ

Balıktan başka her şey suya kandı, rızkı olmayana da günler uzadı.  Ham, pişkinin halinden anlamaz, öyle ise söz kısa kesilmelidir, vesselâm.”                                        

                                                                             Hz. Mevlânâ

yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey
mehtâba dalıp yâr ile sohbet ne güzel şey
dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken
dünyada senin aşıkın olmak ne saadet

bir bitmeyecek aşk-u muhabbet ne güzel şey
yıldızların altında ibadet ne güzel şey

Fâik Ali Ozansoy

Okuma: http://www.metu.edu.tr/~www41/ahmet-inam/nahide.htm

 

 

 
 
İstanbul - 14.01.2009
meryemirmak@gmail.com
www.semazen.net
http://sufizmveinsan.com