Bir yazının düşündürdükleri ya da alışveriş çılgınlığı
Bilal Atış
 
 

Selam tüm kardeşlerimin üzerine olsun. Ve Fatih Mutlu kardeşimi hassaten ve en içten duygularımla selamlıyorum. Okumak, okuduğumu tartmak kavramak ve bende bıraktığı izleri derleyip kâğıda dökmek. Yazmak. Benim hayata bakışım bu. Ben bir yazar olarak kendimi sunmaktan hayâ ediyorum ve kendime âcizane “Okur-yazar” diyorum. Beslendiğim kaynaklar beni şekillendiriyor. Bu kaynaklardan bir tanesi olan dergimiz Gerçek Hayatta bir solukta okuduğum bir yazı neşroldu bu hafta. Fatih Mutlu imzasıyla neşrolunan yazıyı sanki ben yazmışım gibi hissettim.

Gerçek Hayatta olsun, takip ettiğim diğer neşriyatta olsun bazı kalem erbabının yazılarında zaman zaman bu hissi tadarım. Yazının bir yeri tam beni anlatır. Sanki benim kalemimden çıkmış gibi gelir. Ne var ki, 25 Nisan tarihli dergideki Fatih Mutlu imzalı yazı benim uzunca vakittir düşünce ufkumda gezinip de kaleme alma fırsatını bulamadığım bir derdimize değinmekteydi.

Bundan iki sene evvel eşimin ısrarıyla Şişli’deki o dev alışveriş merkezine gidince içimde tarifsiz bir nefret uyandı. Orası bana bir mabet gibi geldi. Kapitalizim dininin devasa bir mabedi. O vakitten beri alışveriş merkezlerine gitmiyorum.

Bakırköylüyüm. Adım başı alışveriş merkezlerinin yerden mantar gibi bittiği, hafta sonları girsen çıkamayacağın bir trafik çilesinin artık aşinası olduğumuz semt. Tüketimin teşvik edildiği insanların ceplerinin onları mest ederek boşaltıldığı bu alışveriş merkezleri hızla yaygınlaşırken çevresinde geçim mücadelesi veren esnaf kitlesini de güneş gören kardan adam gibi eritiyor. Bu kitlenin de alışveriş merkezlerine büyük marketlere gitmesine ben de şaşırsam da hepimiz bu çarkın içinde yaşıyoruz. Sen dirensen karın çekiyor, olmadı evladın sürüklüyor ve bu merkezlerde bizim insanımız sömürülüyor.

Değme kalitede tesettür(!) kıyafetli ablalar, altlarında kapitalizmin değme markaları ile otoparklarda endam eden hacı(!) amcalar bu kapitalizm mabedinin müdavimleri. Tesettür defileleriyle İslamın bir hükmünü ayaklar altına alan zihniyet ve sokaklarımızda rengârenk gezen tesettürlü(!)  ablalarımız erkek arkadaşlarıyla kol kola bu mekânların lokantalarında karınlarını doyurarak, KFC, Mc. Donald vb. mekânlarda tüketim yaparak ırak’taki, Filistin’deki hemcinslerinin yaralarına bir parmak da kendileri basmaktadır.

Alışveriş çılgınlığı ve insanımızdaki marka düşkünlüğü bizim değerlerimizden uzaklaşmamıza ve İslami hassasiyetin yalnızca söylemlerde kalmasına yol açıyor. Dinimizi bir gelenekler yumağı haline getirdik. Kutlu Doğum Haftasında konferans salonlarını doldurduk, hepimiz yeri geldi ağladık ama kaçımız oturup halimizi tefekkür ettik. Etkinlik dağıldı yine gelen ablalar rengârenk eşarplarıyla ortalığı canlandırmışlardı, üstelik Vakko markalarla!

Sisteme kul olmayı çok güzel başardık. Sevgililer sevgilisine ümmet olabilirsek o vakit söylemlerde değil, icraatta bulunabiliriz. Yattığı hasırın izi vücuduna sinen Nebiye ümmet olmak için pier kardin yataklar gerekmez, açlığını bastırmak için karnına taş bastırmak zorunda kalan sevgilinin yolunda gitmek için yollar Mc. Donalttan geçmez. Daha yazacak o kadar çok şey var ki, kardeşlerimin incinmesini, kızmasını istemiyorum.

Ve, selam verilerek girilen esnaftan, hal hatır sorularak yapılan alışverişlerden, çıkışmazsa kalanı elime geçince getiririm deyince canın sağolsun diyen esnaftan neden uzaklaşıyoruz? Müslüman kardeşimin üç kuruş pahalı satmasına laf etmek Müslümanlıkla bağdaşıyor mu? Bugün ucuz mal satan büyük marketler zaman içerisinde toplumumuzun ekonomik ve toplumsal yapısını bozarak uzun sürede cemiyetimize telafisi zor hasarlar vermektedir.

Bu konuya dikkat çektiği için Fatih Mutlu’ya tekrar tekrar teşekkür ederim.