Yerler (Arz), Gökler (Sema)
Ve Cehennem – 8

Fiz.Müh. Kenan Keskin
 

“Kar

“Kıyamet gününde insanlar üç sınıf olarak dirileceklerdir. Yaya sınıfı, süvari sınıfı, yüzüstü haşır edilen sınıf” / “ (Kıyamet gününde) İki kişi bir deve üzerinde, üç kişi bir deve üzerinde, dört kişi … on kişi bir deve üzerinde haşır olur” (hadis)

Kıyamette haşrolan insanların, Rablerinin huzuruna çeşitli bineklerle gitmesi (çıkması) olayı, yine bir sembolik anlatım olup “ kıyamette Rabbinizi açık seçik göreceksiniz” hadisi hükmünce mahşerde istisnasız her birimin Hakikâtlerini müşahede etmesi, Özünden gelen bir biçimde onlara ayan beyan görünmesi (ki bu, boyutsal bir görüştür), ancak Onun İlim ve Kudretini kendilerinde görmelerine karşın bu halin, yaşanılanların otomatikman veri tabanlarındaki verilerle eşleşmesi sonucu ya tamamıyla kapanacağı ya da sadece veritabanlarının kapasiteleri oranında devam edeceği anlatılmaktadır. Farklı bir deyişle “Hayvanlarla taşınmaları”, amellerinden oluşan kuvveleri, güçleri, kendilerinde açıldığı kadar İlim istikametinde kullanabilecekleri, bu kuvveleri (melekeleri) hareket ettirebilecekleri vurgulanmaktadır.

“Arz uzatılıp yayıldığında” (84- 3)”/ “ Kıyamet gününde insanlar beyaz unun çöreği gibi bembeyaz, kızıl-beyaz bir yerde toplanacaklardır.” / “ Kıyamet gününde yer, tek bir çörek gibi olur.” (hadis)

Mahşer anındaki bazı olaylar, dünyanın içine girer girmez buharlaşma durumunda alacağı şekle göre tanımlanmıştır. Gerçekten de dünya güneşin ucundan içine girer girmez, buharlaşma süreci daha da hızlanır. Bu esnada dünya, tıpkı bir karadeliğin ya da Nötron veya Beyaz Cücenin çok güçlü olan kütle çekimi dolayısıyla yanında bulunan bir yıldızın hammaddesini hortumlaması ve bu sırada dönüşü daha da artan yıldızın kutuplarından çöküp (basılıp) ekvator bölgesinden genişleyerek bir disk halini alması gibi, dönüşü artan ve güneş plazması içinde çözünen dünyanın şeklide kutuplardan başlayarak çörek gibi yassılaşıp dümdüz bir hali alacak ve güneşin saatte yarım milyon km’ lik hızla dönen dev girdaplarına katılacaktır. Çözünmeye başladığında 6-7 bin derece ısınan dünya maddesi, siyah cisim ışımasına göre beyazımsı kırmızı rengini alacaktır ki, görüldüğü üzere hadis birebir bu duruma işaret etmektedir. “Beyaz Un” denmesinin nedeni ise, parçacıklardan oluşmuş atomlardan kurulu olan dünyanın, atomlarına, onun da temel bileşeni olan zerrelerine ayrılacak olmasındandır. Yani, dünya bu aşamada iken (bu aşamanın bir başlangıcı ve sonu vardır) ruh bedenlerin, enerji yapısı üzerinde yaşayacakları durum, o sırada dünyanın maddesel yönü de göz önüne alınarak örnekleme ile anlatılmıştır. Kaldı ki ruh bedenler, aynı zamanda o düz hale gelecek olan Dünyayı da, enerji haliyle algılayacaklardır.

“ Cehennem ateşi bin yıl yakıldı. Öyle ki Kıpkırmızı oldu. Sonra bin yıl daha yakıldı, öyle ki Beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakıldı. Şimdi o siyah ve karanlıktır”

Bu hadise, “Din, Bilim Soru Ve Cevapları – (5)”  başlıklı makalede değinmiştik. Şimdi aynı hadisin aynı anda işaret ettiği bir başka gerçeğe değinelim. Öncelikle, her an Vahiy ile hareket eden Resulullah, zaman ve mekânın geçerli olmadığı İlim Boyutunda “an” içinde algıladığı bu olayın üç farklı aşamasına işaret etmektedir. Önce bin yıl yakılarak “Kırmızı” olması, termonükleer yanması sonucu içine dünyayı da alacak şekilde Mars yörüngesine kadar genişleyerek “Kızıl Dev” olma aşamasına, sonra bin yıl daha yakılarak “Beyazlaşması” da, güneşimizin “Beyaz Cüce” aşamasına geçerek (yüzey sıcaklığı yaklaşık yirmi bin ile otuz bin derece arasındadır) çok parlak Beyaz ağırlıklı beyazımsı mavi renk yayınlama sürecine dikkâti çekmekte, “ O Şimdi Karanlıktır” denerek de güneşin en sonunda dönüşüme uğrayacağı “ Siyah (Kara) Cüce” olma evresini bize anlatmaktadır. “Bin yıl yakılarak Beyaz Cüce” olma süreci ise, dış katmanları genişleyerek üzerinden atan güneşin, iç katmanının merkezine çökmesiyle ikincil reaksiyonu başlatması ve bunun da bitimiyle tekrardan merkeze doğru çöken yıldızın, bu sefer elektronlarının birbirlerini itmesiyle tekrardan daha küçük ama çok daha yoğun bir biçimde ayakta durmasıyla gerçekleşecektir ki, bu aşamada ısı, yüz milyonlarca yıl boyunca hapis durumda kalacaktır.

Çok daha ilginci, bu aşama ile “Siyah Cüce” olması arsında da “Bin yıl daha yakılacak olması” olayıdır. Gerçekten de bu ifade, bir taraftan ısının yüz milyonlarca yıl daha var olacağını tanımlarken diğer bir taraftan da, güneşimiz boyutlarındaki yıldızların bir anda üçüncül reaksiyona girecek kütlede olmadığından merkezindeki Karbon ve Oksijen, ancak çok çok yavaş bir biçimde içten içe reaksiyonuna (yanmaya) devam ederek demir elementine dönüşür ki, hadis işte mucizevi bir biçimde bu duruma işaret etmektedir. Buradaki “Bin Yıl” cümlesi de elbette mecazi olup hafsalaların alamayacağı çok çok uzun süreler anlamındadır. Burada, “Şimdi O Siyah ve Karanlıktır” denerek aslında bir anlamda da güneşin bir Karadelik sürecine dönüşebileceğine işaret edilmektedir (1). Bugün bilim, kuantum fiziği açısından mesela, bir tür proton bozunmasına bağlı olarak güneşin (dolayısıyla diğer tüm nesnelerin) karadelik haline dönüşebileceğini de belirtmektedir. Bu ise başka bir yazıda ele alacağız. Bununla birlikte “ Güneşin Siyah Cüceye Dönüşümü Ve Kıyamet – 1” başlıklı makalemizin sonunda “ güneş bu haliyle sonsuza kadar böyle kalır” demiştik. Bunun anlamı, başka hiçbir etki almazsa, başka etkiler hesaba katılmazsa bu şekilde olacaktır anlamındadır. Yoksa tüm maddenin bir gün gelecek tamamıyla yok olacağını daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. Daha detaylı açıklama içinse Din- Bilim (7) adlı makalemize bakabilirsiniz.

Şimdi de bununla ilgili çok önemli bir noktaya daha değinelim. Harvard- Smithsonian Astrofizik merkezinde çalışan J. Cox ve A. Loeb tarafından yapılan ayrıntılı bilgisayar similasyona göre, galaksimizin 2,5 Milyar yıl sonra Andromeda galaksisiyle çarpışacak olmasına karşın, güneşimiz yok olmayacak varlığına devam edecektir. Böylece, bu iki galaksi çarpışıp tekbir galaksi haline geldiklerinde (ki, merkezlerindeki dev karadeliklerde birleşip tek bir karadelik olacaktır) konumları değişen diğer yıldızlar gibi güneşimizin de yeri değişecek ve merkezden 100 bin ışık yılı uzaklığında galaksin çeperlerindeki bir noktada yerini alacaktır. İşte, her biri belli bir süreye kadar akıp giden güneş ve ayı emri altına almıştır…” (Zümer- 5) ayetindeki belli bir süreye kadar” ifadesiyle de bir anlamda (güneşin en sonunda yeni galaksinin yok oluşu sürecinde, diğer yıldızlar gibi merkezdeki karadeliğe düşerek yok oluşu anlamı dışında), Galaktik çarpışmaya kadar devam edecek olan yörünge süreci belirtilmiştir.  Bu sırada, çarpışma ile sarmal şeklinde olan galaksimiz, ortadan tamamen kalkıp yerini eliptik tipteki galaksiye bırakacaktır. Bu çarpışma süreci bile hemen olup bitmeyecek birkaç milyar yıl süre alacak ve güneşimiz yazılarımızda anlattığımız şekillerde  “Kızıl Dev” halini alıp önce bir “Beyaz Cüceye” sonra da bir “Siyah Cüce” Yıldıza dönüşerek varlığını, tamamıyla yok olana kadar sürdürecektir. Zaten bazı galaksilerin birleştiği, bazılarının, fazla etkilenmeksizin birbiri içinden geçip ayrıldığı, bazılarında da birinin diğerine delik açarak ayrıldığı ama bu deliğin zamanla onarıldığı bilim adamlarınca tespit edilmiş bir gerçektir. Bu galaktik çarpışmalarda etkilenme olmayışının sebebi ise, yıldızlar arası boşluğun ortalama 6-8 ışık yılı devasa boyutlarda olmasından ileri gelmektedir. Yaklaşık 2,5- 3 milyar yıl sonra yaşanılacak olan Galaktik Kıyamette, bu iki galaksi ortadan kalkarak (dağılarak) tek bir galaksi halini aldıkları sırada, yıldızların bir kısmı yörüngelerinden fırlayacak, bunlardan bir kısmı galaksi dışına çıkarken bir kısmı galaksi merkezindeki karadelikte yok olacak, bir kısmı da ya başka yıldızlarla çarpışıp birleşecek veya parçalanacak ya da o yıldızın yörüngesine oturacak. Bu birleşik galakside yaklaşık 1,5 trilyon yıldızın varlığı düşünüldüğünde, kayıp giden yıldızların sayısı bize göre sayılamayacak kadar çok çok fazla olsa da, galaksinin indinde bu durum fazla bir önem taşımamaktadır.

1,5 trilyon yıldızdan bahsettik çünkü yine aynı merkezde çalışan Mark Reid’un keşfettiği yeni tespitlere göre, Samanyolu galaksimizin bilinenden % 15 daha geniş olduğu, bilinenden % 50 daha yoğun yani, daha fazla yıldız ve nebula (gaz ve toz) içerdiği, öncekine nispetle daha da hızlı yani, saatte 914 km hızla döndüğü anlaşılmıştır.

“ Dönen Sema’ya Ant Olsun”, (Tarık – 11)

Bu ayet temel anlamda, evrende ne kadar mikrodan- makroya nesne varsa yani, fotondan, taneciklere, atom çekirdeklerinden, atomlara, moleküllere buradan da gezegen, yıldız ve galaksilere kadar her şeyin hem kendi ekseninde hem de bağlı olduğu bir merkez etrafında sistemler olarak hareket edip dönmekte olduğunu anlatmaktadır. Dünyayla birlikte güneşin ekseni etrafında dönen ve“ Yer Semaları” olarak bilinen atmosfer katmanları da yani, bu katmanlardaki atom, molekül ve tanecikler de o katmanlarda sabit olmayıp dünya etrafında hareket halindedirler. En dış katmandaki manyotosferin kutupları da çok uzun süreçler içinde kutupları yer değiştirerek dönerler. İkinci anlamda ise, Astrolojik Sistemin varlığına dikkâti çekmektedir ki, Allah bir surenin de adı olan Burçlara yemin etmekteydi (bkz. Astroloji-Bilim). Daha derin manada da, Semanın, mekânsal bir dönüş değil, Boyutsal bir dönüşüm içinde olduğundan bahsedilmektedir, hem “Yer Semaları” hem de “Gök Semaları” olarak. Dolayısıyla “Yer Semaları” içindeki dönüşüm (daha önceki yazılarda tanımlamıştık), “Salt Enerji Dalga Denizinden” başlayarak aşama aşama maddesel boyuta yoğunlaşma ve buradan da tekrardan Salt Enerjiye dönüşüm iken (2), Şuur boyutlarındaki dönüşüm ise, “Salt Enerji Dalga Denizi” içindeki “Bilinç Boyutları” arasındaki dönüşümdür. Bu ayetteki Sema’yı, “Birimin Seması” olarak düşünürsek, “Semanın Dönüşü”, Salt Enerji Denizinden yani, yokluktan, yok olarak Holografik Özellikli bu Dalga Denizdeki bir girişim dalgası halinde tüm Kâinatla birlikte var olan ve sonucunda kendini madde dünyasında bulan bir birimin, yaşarken kendi “Semasında”, tekrardan aslı olan bu Enerji Dalga Denizine ve Salt Enerji haliyle de Yokluğuna, Hiçliğine dönmesi (dönüşmesi) anlatılmaktadır (Salt Enerji Deniziyle, Salt Enerji Dalga Denizi arasındaki ayrıma dikkât edin (3)).

Son olarak, bildiğimiz üzere evrende bilinen en yüksek hız, ışık hızıdır. Evren içinde ışık hızından daha hızlı bir hızla gidemezsiniz. Işık hızına yüz binde, milyonda, milyarda, trilyonda, …vs. bir oranla yaklaşsanız bile yine de bu, ışık hızı değildir. Cinler bile ışık hızına hem yakın hareket edip hem de algılama içinde olmalarına karşın, Tam Işık hızında değillerdir. Bu hızda da asla hareket edemezler. Bu yüzden de sonsuza dek her an, her aşamada zamana tabidirler. Kısacası Işık Hızı, Mutlak Hızdır. Tam ışık hızında zaman ve mekân (uzay-zaman) anlamını yitirir. Mesafe, uzaklık, yakınlık, büyüklük, küçüklük, hacimsel yapılanma, …vb. kavramlar ortadan kalkar. Merkez, Orijin olacak bir nokta, varlık da, tabi olarak bu boyutta yer alamaz. Dolayısıyla bu boyutta çokluk, yerini Bölünmez- Parçalanmaz Tekliğe, Bütünselliğe bırakır. Bu boyutta her şey mana suretleri olarak vardır. Işık hızı altındaki hızlarda ya da bu hızlara eşdeğer çekim ortamlarında ise, Mutlaklık ortadan kalkar, İzafi (göresel), yani bir şeyin diğer bir şeye nispetle mevcut olduğu boyut ve varlıkları meydana gelir. Farklı bir deyişle, her bir şeyin varlığı, bir diğer şeyin varlığına bağlı olarak vardır ki, Çokluk Boyutu bu şekilde oluşur ve her bir şey kendi bakış açısına göre gerçek, doğru bir biçimde algılanıp değerlendirilir. Mutlak Hızda ise çokluk boyutu, bir varsayım olarak vardır, bu da bir mananın diğer bir manayı ya da bir mana grubunun, diğer bir mana grubunu algılamasıyla meydana gelir. Dolayısıyla İzafiyet (Göresellik) terkibiyetten doğar. Terkipselliğin olduğu yerde de Göresellik, sınırlı yetersiz algılamalar oluşur.

Böylece birimler; şartlanmalar, değer yargıları ve haliyle duygular istikametinde yaşar ki, bu da onların Cehennemini oluşturur. Göreselliğe dayalı doğrular her ne kadar kendi içinde doğru ve mantıklı olsalar da, Mutlak Evrensel Gerçeğe dayanmadığı, dayanarak yapılmadığı müddetçe, sonsuza dek kendi sınırları içinde kalmaya devam ederler. Yapılanlar ve düşünülenler olumlu şeyler olsa dahi (bu olumlu şeyler diğerlerine nispetle azapları biraz daha azaltsa da) birimi ya da toplumları, asla Cehennemden çıkartmaz. Göresel değerler dikkâte alınarak yapılan olumlu düşünce ve fiillerin karşılığı olan enerjiler, dünya üzerinde insana fayda verip rahat, huzurlu yaşamları, bazı Cennet esintilerini yaşatsa da dünyanın kendisi Cehennemlik hükmünde olduğu (Cehennemde yok olacağı) için ona bağlı olan bu birimler de doğal olarak onunla aynı sonu paylaşırlar. İyi, dürüst, karakterli, ahlaklı, …vs. bir insan olmak ayrı bir şeydir, Mutlak Gerçeğe dayalı olarak aynı özelliklere sahip olmak ise apayrı şeylerdir. Çünkü birincisinde amaç iyi ahlaklı olmak iken, ikincisinde amaç, Mutlak Gerçeğe ulaşmak ve ona kapasitesince ayna olmaktır.  İkincisinde zaten bu tür olumlu şeyler, otomatikman oluşmaktadır. Bu yüzden de “Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla örülüdür”  denmiştir.

Cehennemde belli bir süre kalacak Müslümanlar da, sahip oldukları Göreselliğe dayalı tüm özelliklerinden tabanda da olsa arınmak için o azap ortamında bulunacaklardır.  Kısacası, Terkipsellikten, Göreselliğin geçerli olduğu boyuttan kendini sıyırmadıkça (kurtarmadıkça), Vechini (Kişilik Şuurunu), Hz. İbrahim (a.s) gibi Mutlak Veche (Yüze yani, Bilince) döndürüp daha doğrusu dönüştürüp Mutlak Gerçeğin Bilinciyle Âlemleri yani, İzafi Boyutları taban düzeyde de olsa seyretmedikçe asla Cehennemden kurtulması gerçekleşmez. Bu yüzden de, her tür Göresellikten ve buna bağlı tüm değerlerden tamamıyla sıyrılmış olan Hz. Muhammed’e (sav) iman edip söyledikleri doğrultusunda eylemler ortaya koymadıkça, Cehennemden çıkış asla söz konusu olamaz.  

Kenan Keskin        

(Kaynakça: Evrensel Sırlar/ İnsan Ve Sırları I, II/ Allah/ Neyi Okudu/ Ruh, İnsan, Cin/ Kendini Tanı / Tek’in Seyri / Yenilen – Ahmed Hulûsi / Evrenin Manzaraları – Ahmed Fevzi Yüksel / Star Gazetesi – 06-01-2009)

(1) Bkz. “Yıldızların Yaşam Hikayeleri”/ “Güneşin Siyah Cüceye Dönüşümü Ve Kıyamet – 1”

(2)  Bkz. Metafiziksel Yanılgılar - 24

(3) Bkz. Evrenin Geometrisi, Karanlık Madde ve Boşluk Enerjisi

Not: “Yerler, Gökler Ve Cehennem- 3” başlıklı makalede, yazıda açıkça belirtilmesine karşın Andromeda galaksisiyle çarpışacak olanın yanlışlıkla “güneş sistemi” olduğu yazılmıştır ki, bu Samanyolu galaksisi olarak değiştirilmiştir.

 

 
 
Kenan Keskin
İstanbul - 04.03.2009
hologramk@yahoo.com
http://sufizmveinsan.com