Kuantum ve
Mistisizm – 5

Fiz.Müh. Kenan Keskin
 

“Kar

Rölativite teorisine göre uzay ve zaman birbirinden ayrı olmayıp tek bir bütündür. Bu yüzden de uzay-zaman tabiri kullanılmaktadır. Ancak, dört boyutlu uzay-zamanı kafamızda canlandıramadığımız için, üç boyutu, iki boyutlu yüzey olarak, dördüncü boyut zamanı da, mekânla temsil edilen bu yüzeyin her bir noktasına dik doğrultudaki üçüncü boyut olarak ele alırız. Yoksa buradaki “alan” dediğimiz şey, gerçekte üç boyutlu bir hacimdir. Zaman, soyut olup görünmediğinden iki boyutlu uzay, içerdiği madde ve enerji nedeniyle zaman boyutuna doğru eğrilerek uzay-zaman alanını meydana getirmekte ve bu alan her saniye ışık hızıyla zaman boyunca ilerlemektedir. Bu uzay-zaman yapısındaki eğri büğrülük aynı zamanda, evrendeki zaman akış hızını da bize göstermektedir. Her tür taneciklerden, gezegen ve yıldızlara, galaksilere kadar her şey, bu yüzeyde hapsolmuş olarak çeşitli şekillerdeki eğilmelere, bükülmelere, deformasyonlara karşılık gelen yapılar halinde karşımıza çıkarlar. Her yeri kaplayan uzay-zaman yapısı büzülebilir, burulabilir, katlanabilir, esnetilebilir, daraltılıp genişletilebilir, …vs. bir yapıda olduğundan bu durum bazı bilim adamlarınca (teorik açıdan) ışıktan hızlı gitmenin bir yolu olarak da görülmektedir. Bu yüzden bizler hareket edeceğimize, yapacağımız bir araçla uzayı hareketlendirmek suretiyle önümüzdeki uzay-zaman ağını büzüp, arkamızı genişleterek tıpkı yürüyen merdivende olduğu gibi istenilen uzaklıklara çok daha kısa zamanlarda gidebileceğimizi söylemektedirler. Karadelikler ise, bu “alanın” en çok büküldüğü hatta “alanda” dipsiz bir kuyu ve bu kuyunun ucunda bir delik oluşturarak (alanı yırtarak) bir tünel mekanizmasıyla aradaki mesafeler ne olursa olsun uzayın başka noktasına, noktalarına üçüncü yani, dördüncü boyuttan bağlantılar kurmaktadır. Ayrıca, nasıl ki dünya üzerinde bulunan bir yeri belirlemek için meridyen ve paralellere bölüp dörtgenler oluşturuyorsak benzer şekilde uzay-zamanı da bulunduğu boyut (büyüklük) itibariyle enlem ve boylamlardan oluşmuş dörtgenler şeklinde düşünebiliriz. Böylece kesişen çizgilerin oluşturduğu dörtgenlerin büyüklüğü, doğal olarak boyutların durumuna göre büyük ya da küçük olacaktır (Bkz. “Birleşik Alanlar Teorisi – 4”, “Rölativite Teorisi – 2”, “Zamanın Doğası”) (1).

Bunu göz önünde bulundurduğumuzda Makroskopik uzayda kütlenin bulunmadığı uzay geometrisi dümdüz yani, Öklit geometrisi iken, büyük kütleli cisimlerin yakınındaki uzay, o kütle nedeniyle eğildiğinden, büküldüğünden uzay, Rieman eğri uzay-zaman geometrisiyle tarif edilir. Fakat bu durumda bile, büyük ölçekteki eğri uzayın küçük ölçeği, yine düz olmaktadır. Tıpkı, dünyaya uzaydan baktığımızda yüzeyinin eğri olmasına karşın, daha yakından incelediğimizde bunun aslında girintili- çıkıntılı, çok pürüzlü olduğunu tespit etmemiz gibi. Niçin buna değindik? Çünkü evrenin yapısını ve onda işleyen yasaları anlamak için bir geometriye ihtiyaç vardır. Planck mertebesi üzerindeki uzayda bir geometri bulunduğundan, bu geometri sayesinde evrenin nasıl bir davranış sergilediği, içindeki oluşumlar aşama- aşama kesin tespiti yapılabilmektedir. Buna karşın bu boyuttaki uzaya zumlama yapıp molekül, atom, çekirdek ve kuark mesafelerinin de ötesine geçerek Planck boyutlarına indiğimizde, onun hemen altındaki uzayın (boyutun) yani, bu mesafeden de daha kısa bölgelere ait uzay geometrisinin, düz ve pürüzsüz olmaktan çıkıp tamamen çıldırdığını görmekteyiz. Daha açık ifade edersek, bu denli küçük mesafelerde evrenin uzay-zaman yapısı (alanı, topolojisi) düzgünlüğünü kaybederek “alandaki” girintiler, çıkıntılar, eğilmeler, bükülmeler çok fazla miktarlarda artmakta, bununla birlikte alanda yırtılmalar, birbiriyle olan bağlantılar, birbiri içine girip çıkmalar ve tüneller meydana gelmektedir. Böylece uzay-zaman yapısı kaybolarak matematik oluşturacak, fizik yasaları çıkartacak uzay geometrileri yok olmakta ve tüm yasalarımız tamamıyla çökmektedir. Ve bu düzensiz “alanlar” her 10 üssü (-43) sn de bir durumlarını (şekillerini) değiştirerek hareketli ve ne olacağı önceden bilinemeyen belirsiz bir dalgalanmaya dönüşmekte, olası her şeyi sergileyecek potansiyel bir duruma dönüşmektedir (belirsizlik ilkesi ve süper pozisyon durumu). Evrenin Planck mesafesi (alanı) içindeki bu düzensizlik durumu nedeniyle bu boyuta “Kuantum Köpüğü” adı verilmektedir (2).

Sisteme yine bu şekilde yani, tamamen “alanlar” olarak baktığımızda, klasik anlamdaki big-bang in oluşumu ve evrenin genişlemesinin biçimi de değişmekte böylece bu “alan”, belirsizlik ilkesince tamamen sıfır olamayacağı için 10 üssü(-43) saniyede bir salınım gösteren kuantum köpüğünün (alanın), bir yerinden start alıp dalgalanması ve bu dalgalanmanın Planck mesafesi üzerine genişlemesi şeklinde olmaktadır. Bu “alan” daha detaylı incelenirse J. Wheleer’in deyimiyle, tamamıyla kuantum köpüğünü oluşturan kurtdeliklerinden (dolayısıyla tünellerden) meydana geldiği ve yanı sıra da her bir noktanın, diğer tüm noktalarla girdaplar oluşturarak uzayı yırtan bu tünel mekanizması ile bağlantılı oldukları görülmektedir. Başka bir deyişle, tek bir Planck içi bu kaotik dalgalanmadaki kuantum iniş-çıkışları, tek bir kurtdeliğinin var oluş ve yok oluşuyla temsil edilmektedir. Böylece J. Wheleer, Kurtdelikleri olarak açığa çıkan kabarcıkların yani, her an ortaya çıkıp daha öncelerinin yok olduğu bu kuantum köpüğünün (köpüklerin, var oluş ve yok oluşları, aynı zamanda, evrenin sahip olabileceği tüm ihtimalli potansiyel (süperposizyon) durumunu da göstermektedir) bir göle atılan taşın oluşturduğu dalgalar misali, Planck mertebesi üzerine doğru dalgalanmasıyla, boyutları yani, çeşitli dalgalanmalara (tıpkı Stringlerde olduğu gibi titreşim modellerine, kalıplarına) karşılık gelen kuvvet alanları ve tanecikleri oluşturduğunu ve bu dalgaların çeşitli şekillerde birbirleriyle etkileşmeleri sonucu da atomların, moleküllerin ve bildiğimiz nesnelerin meydana geldiğini belirtmektedir. Bir diğer ismi de “Süper Uzay” olan zamansızlık boyutunda yaratılan ve yok olan ve uçları Planck boyutlarında bulunan kurtdelik tünelleri, kıpır kıpır olup devamlı uzanıp kısalmakta, birbirlerine karışmaksızın birbirleri üzerinde dolanmaktadırlar (Bkz. “Kurtdelikleri”, “Birleşik Alanlar Teorisi” – 6).

Nasıl ki noktalardan oluşmuş bir çizgi veya resimler uzaktan kesintisiz bir çizgi veya dopdolu (boşluksuz) bir alan olarak görünüyorsa, bu kırışık alanlar ya da her an var olup yok olan bu nokta gibi düşündüğümüz kurtdelik yapısı da aynı şekilde Planck üstü düzeylerde görünmemektedir. Bu kırışıklıkların görünmemesinin bir nedeni de Sıfır Nokta Enerji düzeyindeki kaotik şiddetli “alan” dalgalanmalarının toplamda sıfırı vermesinden kaynaklanmaktadır. Böylece Planck üstü uzaylarda kırışıklıklar ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla, Planck altı (içi) “sanal vakum da” tamamıyla düzensiz, kaotik görünümlü bir yapı olan “alan”, Planck mertebesinden itibaren giderek daha düzenli hale gelmeye başlamaktadır. Böylece uzay- zaman yapısı üst boyutlara çıktıkça her defasında dörtgenler tek bir dörtgen olarak ortaya çıkmakta, bu durum algıladığımız boyuta kadar öylece devam etmektedir (a). Sonuçta bir açıdan bakıldığında tüm tanecik ve kuvvet taşıyan parçacıkları kısacası tüm varlık, bir anlamda kuantum köpüklerinden başka bir şey değillerdir. Dolayısıyla, bildiğimiz anlamdaki madde ve enerjinin bulunmadığı, yani alanın dalgalanmamışlık halini hiçlik olarak düşündüğümüzde, evrendeki her şeyin hiçlik (boşluk) dalgalanmalarından oluşmuş (o düzeye göre) hiçten ibaret, hiç oldukları gerçeği ortaya çıkmaktadır, tıpkı İslam Mistisizminin de belirttiği üzere. Peki ya, yine mistisizmin işaret ettiği Mutlak Hiçlik? (Bkz. Evrenin Geometrisi, Karanlık Madde Ve Boşluk Enerjisi).

Başka benzer bir modele göreyse, yine aynı şekilde bu boyut, Planck zamanı süresince vakumda Planck mertebeli enerji taneciklerinin var oluş ve yok oluşlarıyla tamamıyla bir enerji çorbasına dönüştüğü bir arena olarak karşımıza çıktığını görürüz. Elbette yine alan dalgalanmalarının en belirgin olduğu (kabardığı) bölgeleri, parçacık yönüyle, tanecik çiftlerinin oluştuğu yerler olarak düşünmemiz gerekir. Artık o boyutta evren dediğimiz şey, içinde bizim evrenimizin de yer aldığı ve sonsuz evrenleri meydana getiren Planck mertebeli big-bang taneciklerinin (kurtdeliklerinin) var olup yok oldukları ve ancak aralarından bazılarının patlayarak ya da genişleyerek (şişerek) açıldığı yapı halini almaktadır (3). Bu nedenle gerek yukarıda açıkladığımız gerekse de şimdi açıkladığımız model klasik kozmolojiden birazcık farklıdır. Çünkü klasik big-bang teorisi, Kuantum Fiziğini içermez. Klasik kozmoloji, sadece tek bir evrenin mevcudiyetini kabul ederek bu evrenin de sıfır hacimli, sonsuz enerji, sıcaklık ve yoğunluklu bir tekillikten, dolayısıyla tüm bunları parça olarak kabul edip tamamen bunun ötesinde bulunan Tanrı tarafından (ki, böyle bir şeyin olamayacağını birçok yerde dinsel ve bilimsel delilleriyle açıklamıştık) yoktan bir anda var edildiğini ve bunun zaman içinde genişleyerek görünen evreni oluşturduğunu söylemekteydi. Eğer kuantum fiziğini (belirsizlik ilkesini) teoriye dahil edersek, yukarıda ifade ettiğimiz gibi evrenin tek bir evren olmayıp sayısız Planck mertebeli evrenlerin varlığı ortaya çıkmakta, bunlardan bazılarının (ki, sayı sonsuz oluca sonuçta açığa çıkanlarda yine sonsuz sayıda olmaktadır) kuantum tünelleme yoluyla Planck engelini aşmak suretiyle evrenimiz ve evrenleri oluşturduğu görülmektedir (bunun dinsel verileri yok etmediğini bilakis dinsel verilerin bunu zaten söylediğini ileriki yazılarda tekrar değineceğim). Elbette “alan” yönüyle Planck engelinin aşılması, Planck mertebesi üzerine olan dalgalanmayla olmaktaydı.

Planck mertebesini biraz daha irdelediğimizde, evrenin, big-bang anının t=0 ile t= 10 üssü (-43) saniye arası Planck zamanı (boyutu) olarak isimlendirilirken, everen, 10 üssü (-43). saniyede, 10 üssü (-33) cm çaplı, yaklaşık 10 üssü (-5) gr kütleli, 10 üssü (19) Gev’ lik enerjili bir enerji yumağı veya dalgalı bir enerji alanına sahip olmaktadır. Bir başka açıdan, Planck zamanınca var olup yok olan kurtdelikleri, yani kuantum köpüğü adı verilen boyut, t=0 kabul edilerek yaratılış, Planck üstü boyuta geçiş anı olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında evren Planck boyutu üzerinde, dalgasal anlamda ya da şişme şeklinde olsun fark etmez genişlemesine devam ettiğinde o evrenin en temel yapı taşı boyutu, yine Planck mesafesi olmaktadır. Dolayısıyla 10 üssü (-33) cm.’ lik Planck mesafesi sadece big-bang anından hemen sonrasındaki belli bir zamanda var olan boyut olmakla birlikte, ondan sonraki tüm aşamadaki uzay-zamanın her bir noktasında da bulunmaktadır. Başka bir deyişle, uzay-zaman yapısı en temel düzeyde Planck mesafeli bir “alandan” ya da taneciklerden (üç boyutlu düşünürsek küreciklerden) yapılanmıştır. Başka bir deyişle evren, Planck ve onun katlarından oluşmuştur. Bu açıdan baktığımızda, saniyede 300 bin km yol alan ışığın her Planck zaman dilimi olan 10 üssü (-43) sn de, 10 üssü (-33) cm yol aldığını yani, Planck zaman aralığında Planck mesafesini kat ettiğini görürüz. Bu nedenle sadece evrenin yaratılışındaki Planck öncesi zamanda değil, şuanda da evrenin zeminini oluşturan Planck zamanından daha kısa sürelerde veya Planck mesafesinden daha küçük bölgelerde, bilinen fizik yasaları uygun geometri bulamadığından çökmektedir (böyle bir bölgeye elbette ışıktan hızlı gidilmesi takdirde girilmektedir). S. Hawking’in belirttiği, eşyaların, bedenimizin veya uzayın herhangi bir noktasındaki mikro ölçekli ya da makro ölçeklere kadar ulaşabilen bebek evrenlerin, bizimle, evrenimizle, evrenimizdeki yapılarla olan bağlantı noktası (ağzı) da, 10 üssü (-33) cm boyutundaki Planck mertebesinde bulunmaktadır. Bu boyutun altında, yani 10 üssü (-43). saniyenin hemen öncesinde evren, bilinen uzay-zamanın ortada olmadığı tamamen soyut bir boyut ve yapı haldeyken, yani uzay-zaman sanal bir durumdayken (bu yüzden bu boyutta zaman, “sanal zaman” olarak ifade edilmektedir) Planck boyutu ve hemen sonrasında bildiğimiz anlamda somut duruma, boyuta dönüşmüştür, yani üç boyut + bir zaman boyutu. Bu soyut boyut, bir anlamda kaotik görünümlü “kuantum köpüğü” olarak karşımıza çıkarken, buna bir başka açıdan ve daha detaylı baktığımızda bu Planck enerji küreciklerinin kurt delikleri (mini karadelikler), dolayısıyla bu tünel içinin de, bildiğimiz enerji türünden tamamen farklı ve ışıktan hızlı hareket eden Takyonlar, “Takyon Boyutu”  oldukları görülmektedir.

Planck mertebesinin hemen altındaki uzaya gerek “alan” gerekse de tanecik yönüyle bakalım fark etmez anlattığımız nedenlerden ötürü dört temel kuvvetin tek bir “alan” ya da parçacık olarak birleştiği bu boyutun matematiği bir türlü oluşturulamadığından dolayı (sistem kendi içinde parça parça ele alınıp ayrı ayrı belirlendiğinden), sistem bir bütün olarak gösterilememekte, tam anlamıyla tanımlanamamaktadır. Yani, kütle çekim kuvvetinin uzayın geometrik yapısının bir sonucu olması, Planck boyutlarında da bu geometri kaybolduğundan kuantum fiziğiyle, genel görecelik kuramı birleştirilememekte, denklemler hep sonsuzluk vermektedir. Ayrı bir deyişle, kuantum fiziğinin Standart modeline göre, tanecik ve kuvvet alanlarının noktasal parçacıklar olarak tanımlanmasına karşın, gravitasyonel kuvvetin uzayın geometrisiyle ilgili olması ve bunun tanecik olarak tespit edilememesi (teorik olarak graviton parçacığı olarak ifade edilmektedir) fiziğin birleştirilmesine engel teşkil etmektedir. Bu nedenle Fiziğin birleştirilmesi (sonsuzlukların giderilmesi) konusunda anlatageldiğimiz bazı teoriler (ki bunların altyapısı, çok güçlü matematiğe ve birtakım deneylere dayanmaktadır) oluşturulmuş, bunlar genel anlamda sistemi doğru bir biçimde açıklamayı başarmış ve sistemin genelini tanımlaması yönündeki bu çalışmalar günümüzde de, beklentiler doğrultusunda hâlâ devam etmektedir.

Böylece Planck mertebesi, fiziğin birleşmesinin gerçekleştiği düzey olduğundan onun öncesindeki sıfır anına ya da mesafelerin sıfır noktasına kadar olan bölümün de anlaşılmasını bize göstermesi beklenmektedir. İşte, ağzı Planck boyutlarında olan tünel içi mekanizmasıyla, yani takyonlarla bir anlamda belirsizliğin ardında yatan “Kuantum Altı boyut” tanımlanmaya çalışılmıştır (birtakım deneylerle bu boyut da ispatlanmıştır). Kuantum Altı Boyutu da içine alacak şekilde sistemi en geniş ve detaylı açıklamaya çalışan ve fiziğin yenilen modu olan “Stringler” de, her biri Planck mertebesinde 10 veya 11 boyutlu bir biçimde yer almakta olup, bu boyutların dört boyutu, uzay-zamanımızı meydana getirmek üzere açılmışken, geri kalan 6 ya da 7 boyutu da yine Planck düzeyinde kapalı kalarak Planck altı boyutu temsil etmekte, yani Planck altı kaotik dalgalanmanın yerini almaktadır (dolayısıyla kapalı olması bir işlevinin olmaması anlamında değildir) (4). Yalnız burada önemli bir husus, bir noktada, bu teorilerin içerdiği şeylerin birbirlerini de açıklamakta oluşlarıdır (Bkz. Din- Bilim 10).

Bunlara kısaca değinip Boş uzaya tekrardan geri döndüğümüzde, vakumun kendi içinde farklı boyutları barındırması sebebiyle, boşluk kavramını da genel anlamda iki şekilde değerlendirmekteyiz. Birincisi Planck boyutundaki (haliyle altındaki) alanların ya da enerji taneciklerinin var olduğu ve sınırsız bir boyut olan “Sanal (Yalancı) Vakum” boyutu, ikincisi de, sanal vakum boyutunda var olan Planck kütleli tek bir taneciğin ya da kararsız alanın, kararlı duruma geçip evrenimizi meydana getirmek üzere  genişleyerek oluşturduğu uzay-zamanın içinde var olan vakum boyutudur ki, buna da “gerçek vakum” adı verilmektedir. İlgili yazılarımızda da değindiğimiz üzere, bulunduğumuz boyuttan alt boyutlara doğru indiğimizde, her şeyden arındırılmış bölgelerin, sağduyumuza göre boş olmayıp “belirsizlik ilkesince” çeşitli tanecik türleri ve kuvvet taşıyan parçacıkların çiftler halinde çok kısa sürelerce var olup yok oldukları ortaya çıkmıştı. Aynı olaya “alan” gözüyle bakacak olursak “alanların” genel anlamda belirsizlik ilkesince sıfır olamayacağı için “gerçek vakum” içinde dalgalanmaların her an var olacağı görülmekteydi. Haliyle yukarıda da belirttiğimiz gibi bu uzay-zaman alan dalgalanmalarının en belirgin olduğu (kabardığı) bölgeleri de, parçacık yönüyle, tanecik çiftlerinin oluştuğu yerler olarak düşünebiliriz. Dolayısıyla “gerçek vakum” itibariyle çeşitli boyutları bünyesinde barındıran bu boşluktaki uzay-zaman dalgalanmaları da kararsız bir hal almaktadır.

Klasik fiziğe göre boş olarak kabul edilen ve Mutlak Sıfır olarak nitelendirilen (0) Kelvin ve ya (-273) santigrad dereceli bu bölgelerin kuantum fiziğine göre boş olmayıp saniyenin trilyon kere milyarda bir anında yokluktan yaratılan ve yine o yokluğa geri dönen fermon ve boson tanecik çiftleriyle tamamen dolu olduğunu, bunların da “virtüel parçacıklar” şeklinde  isimlendirilerek gerçek parçacıklarla her an etkileşime girdiğini “Casmir etkisi” ve “Lamb kayması” deneyleriyle bilmekteyiz. Boşluk kuantumlu olduğundan az önce dediğimiz üzere “Virtüel parçacıklar” da belli enerji düzeylerinde yer almaktadırlar. Bu nedenle mesela, bir sarkacı göz önüne aldığımızda sarkaç makroskopik uzayda sonsuza dek salınımını sürdüremez. Havadaki moleküllerin oluşturduğu direnç belli bir süre sonra sarkacın durmasını sağlayacaktır. Ancak sarkacımızın boyutlarını boş uzaya girecek derecede küçülttüğümüzde sarkacımızın durmak yerine, boşlukta, indiği boyutla doğru orantılı olarak vakum parçacıklarının giderek şiddetlenmesi sebebiyle daha da hızlanacaktır. Oysa (-273) santigrad derece de ısıl (enerji) hareketliliğinin bulunmaması nedeniyle bir tanecik halini alan sarkacın da hareketsiz olması gerekirdi. Sonuç da Sıfır Nokta Enerji Alanında enerji asla sıfır olamaz (olamaz), anlattığımız sebeplerden ötürü mutlaka bir hareketlilik bulunmaktadır. Eğer bizler o boyutta bulunsaydık sarsıntıdan asla duramaz, Planck mertebesine inmiş olsaydık bu sarsıntının gücünü hayal bile edemezdik. Dolayısıyla hangi açıdan ele alırsak alalım, kararlı olan bu tanecikler, kararsız parçacıklarla, tıpkı bir bulut gibi tamamen çevrilmiş olarak bu çalkantılı okyanusta her an onların saldırısı altında varlıklarını devam ettirmekte ve evrenimizi mucizevi bir biçimde ayakta tutmayı başarmaktadırlar.

Boşluğun hayret verici özelliğine devam ettiğimizde, evrenin % 99, 999…’ unun, boşluktan meydana geldiğini görmekteyiz. Sadece atom çekirdekleri ile elektronlar arasındaki devasa boşlukta bulunan virtüel parçacıklarının mevcudiyetleri bile potansiyel olarak korkunç enerjileri saklı tutmaktadır. Bir protonlu çekirdek ve ona en yakın enerji düzeyinde hareket eden bir elektrondan oluşan bir hidrojen atomunda var olan potansiyel durumdaki enerjiyi hesapladığımızda bunun, evrendeki tüm enerjinin bir milyar katına eşit olduğunu görmekteyiz. Başka bir deyişle, John Wheeler’in deyimiyle her bir santimetreküplük boşluktaki enerjinin, meşhur kütle- enerji eşitliğine göre kütle eşdeğerinin 10 üssü 80 ton olduğunu bunun da tüm evrende bilinen maddenin çok, çok üstünde olduğu ifade edilmektedir. Kıyaslama açısından, bir santimetreküplük hacimde var olan çekirdek enerjisinin kütle eşdeğerinin 10 üssü 8 ton olduğunu düşünürsek, boşluğun bunun 10 üssü 80 kat daha fazla olduğu açıkça görülmektedir.

 

(Yararlanılan Kaynaklar: Evrenin Zarafeti – Brian Grene / Mistik Düşünce Ve Yeni Fizik – Michael Talbot / Stephen Hawking’le Zaman Ve Uzayda Gezinti – Kity Ferguson / Karadelikler – John Tyalor / Tanrı Ve Fizik – Yrd. Doç. Dr. Ferit Uslu / Evreni Dokuyan İplikler, Hiçlik Denen Yer – Zeynep Camat / Evren Ve Yaratılış – Prf. Dr. Cengiz Yalçın)

(1) http://www.youtube.com/watch?v=
jfv2AiVfnWA&feature=related

http://ws5.com/spacetime/162571
main_GPB_circling_earth3_516.jpg

http://dsc.discovery.com/news/2008/07
/28/gallery/warp-drive-540x540.jpg

http://thetechies.files.wordpress.com/
2009/01/wormhole_graphic.jpg

 

(2) http://www.youtube.com/watch?v=TfoEJoXEj7s http://www.youtube.com/watch?v=84
_kXpsDJEk&feature=related http://universe-review.ca
/I01-16-quantumfoam.jpg   http://abyss.uoregon.edu/~js/images/
quantum_spacetime.gif 
(a). http://www.ipod.org.uk/reality/
reality_quantum_foam.gif

http://woodahl.physics.iupui.edu/
Astro100/qfoam.jpg

http://www.the-global-shift.com/wp-content/uploads/2009/03/quantumvacuum.png http://physics.syr.edu/courses/PHY312.
03Spring/fuhrhop/IMG00007.GIF

 

(3) http://plus.maths.org/latestnews/may-aug07/
prebigbang/bigbang.jpg

http://dsc.discovery.com/space/top-10/gallery/
big-bang-625x450.jpg

http://astrocultura.uai.it/tesi/stella2004/Chiara
_Donadio/data/img/bigbang.jpg

 

(4) http://bicyclefish.files.wordpress.com
/2006/11/calabi-grid.gif
 

 

 
 

Kenan Keskin
İstanbul - 23.03.2010
hologramk@yahoo.com
http://sufizmveinsan.com