Kuantum Teorisi -2-

Fiz.Müh. Kenan Keskin
 

Değerli okurlarımız bilindiği gibi kuantum mekaniği, felsefesi ve teorisi şu anda çok güncel.  İlgi ile takip edilen Sufizmveİnsan.com sayfasında da bu konu ile ilgili pek çok değerli yayın var. Ancak, fizik bilgisi çok elementer seviyede olan kişiler, özellikle mistisizm ile kuantum dünyasının bağlantısını kurmakta zorlanıyor olabilirler. Bu yüzden olayın daha iyi anlaşılabilmesi için bu konuyu soru-cevap şeklinde düzenlenmiş olarak sunuyoruz.  

S. Klasik fizikten ibaret dünyamıza göre fokurdayan bir çorbaya benzetilen, çılgın olarak adlandırılan atom altı-kuantum boyutunun prensipleri ile mistik felsefenin çakıştığı temel noktalar nelerdir? 

C. Temel prensipler aslında oldukça fazladır ama bunlardan birkaç noktaya değinebiliriz. Ancak bunun için de kuantum fiziğinin en temel ilkesine bakmamız gerekir:

 Bildiğimiz gibi mikroskopik uzayda, klasik fizikte olduğu gibi taneciklerin ne belirli bir mekanı ne de önceden tespit edilebilen bir hızı, momentumu (*), enerjisi, …vs. özellikleri mevcuttur. Çünkü, bizim bir parçacığı görmek için ona ışık tutmamız gerekir  sebebi de  ondan bize ışık yansısın ve beynimiz tarafından algılansın diye.

Ancak, gönderdiğimiz ışık, parçacıklarla aynı boyutta olduğu için klasik fiziğin aksine onlarla etkileşime geçerek o parçacığın hızını (momentumunu), konumunu, doğrultusunu, enerjisini, …vs gibi özelliklerini değiştirir. Eğer, o parçacığın konumunu daha iyi görmek, tespit etmek istiyorsak gönderdiğimiz ışığın frekansını artırmamız gerekir. Ama, bu sefer de onu daha iyi göreyim derken taneciğin hızını, hızındaki belirsizliği, dolayısıyla momentumunu artırmış olurum. Bunun yerine eğer hızını (momentumunu) daha iyi ölçmek istiyorsam yani, hızındaki belirsizliği azaltmak istiyorsam bu sefer de ışığın frekansını azaltmam (dalga boyunu artırmam) gerekir. Ancak bu sefer de konumundaki belirsizliği (hatayı) artırmış olurum. Bu yüzden asla, bir elektron ya da taneciğin momentumu, konumu, enerjisi, …vs. gibi özelliklerini değiştirilmeden gözleyemem.

Bunun yanısıra yine Klasik fiziğin tersine, bir taneciğin iki farklı özelliğini de aynı anda tespit edemem. Ya da başka bir değişle, bir parçacığın tek bir ya da birden fazla özelliğini Mutlak olarak tespit etmem mümkün değildir. Tespit ettiğim özellik ya da özellikler, o parçacığa ait özelliklerin belli bir hata payı ile ihtimalli olarak ölçülen yaklaşık değerleridir.

Sonuç olarak biz, her an ışık bombardımanına tuttuğumuz taneciğin asıl olması gereken konumunu, momentumunu, enerjisini, …vs. değil, her an etkilemiş olduğum konumunu, momentumunu, enerjisini, …vs. görmüş, tespit etmiş olmaktayız.

 Ne şekilde olursa olsun benim ölçümlemem, olaya bakış biçimim, bilinç durumum deneyden, deney aletlerinden ve deneydeki parçacıklardan asla bağımsız değildir ve ben de  deneyin bir parçası olarak algıladığım şeyi meydana getirmekteyim.

Gerçekten de çift yarıklı deneylerin de bize gösterdiği üzere, parçacıkların, deneyi yapan kişinin zihninden geçenleri bilir bir biçimde davranış sergilediği tek, tek tespit edilmiştir!

Parçacıklara ait özelliklerin, gözlemlendiğinde belli bir hata payı ile tespit edilmesi, gözlemlenmediğinde de onun özellikleri hakkında hiçbir şey söylenememesi, bu parçacıkların gözlemlenmeden önce ve sonra olasılık dalgası diyebileceğimiz bir yapıda hareket ettikleri ortaya çıkmaktadır. Yani, o taneciğin yerini alan dalgasal yapı.

Böylece gözlemlenmediğinde o parçacık, bir bütün olarak o dalganın her yerinde aynı anda mevcut olmaktadır.

Klasik boyutlarda karşılaşamayacağımız türden, bir taneciğin dalga/parçacık dualitesi, kuantum boyutlarında olağan, sıradan bir durumdur. Mesela, o dalga yapıyı yorumladığımızda, ancak tanecik şu ihtimalle dalganın şu noktasında, bu nokta da şu olasılıkla bu momentum ya da enerji değerine, …vs. sahiptir diyebilmekteyiz.

Ölçümlediğim anda ise, bu ihtimalli durumdan sadece birine indirgeyerek etkilemiş olduğum o tek bir sonucu tespit etmekteyim.

Kuantum düzeylerinde bir parçacığın sahip olduğu özelliklerin alabileceği tüm ihtimalli durumun bir arada olma haline “Süperpozisyon” durumu, ölçümleme anında bu olasılıklı değerlerden birine indirgenme durumuna ise, “çökme, çökertme” tabiri kullanılır.

Mesela bir elektronun “Süperpozisyonu”, onun temsil edildiği dalganın her yerinde aynı anda olması iken, diyelim ki elektronun bir başka parçacıkla oluşturduğu sistemin süper pozisyonu her ikisinin sahip olduğu tüm özelliklerinin bir arada olmasıdır.

Böylece, bu durumu diğer parçacıkları da içine alacak şekilde evrensel boyutlara genişletebilir, bu durumu birbirinden ayrılmaz bir Bütün olarak görebiliriz.

Demek ki, parçacığı ölçümleme anından önce, bilinmeyen, soyut bir halden, ölçümleme işlemimle onu somut bir hale dönüştürmekte, ölçümlemem biter bitmez de parçacığı tekrardan yine eski bilinmeyen, soyut dalgasal hale geri göndermekteyim.

Ama ölçümlediğim andaki özellikler de Mutlak olanlar değil, Mutlak olana nispetle belli hata payları içinde olanlardır.          

S. Tam yeri gelmişken, Kuantum boyutunun özellikleri olan zamansızlık, mekansızlık, elektronların aynı anda birden fazla yerde olabilmeleri ve benzeri konular mistisizmde nasıl açığa çıkmaktadır?

C. Şimdi yine dalga/parçacık ikilemine geri dönüp olayı biraz daha detaylı incelersek, gözlemlenmediğinde dalgasal özelliği sergileyen taneciğin, o dalganın herhangi bir noktasında kesin olarak bulunmadığı gibi, hangi zamanda hangi enerji düzeyinde olacağı da belli değildir.

Bu yüzden olasılık dalga yapıda zamansızlık ve mekansızlık durumu söz konusudur.

Yani bu soyut yapıda zaman ve mekan yoktur.

Kuantum Altı Boyut itibariyle ise, haydi, haydi yoktur.

Dolayısıyla, ister birkaç parçacıktan oluşmuş sınırlı bir olaya bakalım istersek de evrensel tüm olaya bakalım fark etmez, evren ve kainat temelde zamansız ve mekansız olan bir boyuttan meydana gelmiştir ki, bu durum şu anda da mevcuttur. Zaten mistisizm de, evrenin ve kainatın daha derin boyutlarında yer alan ve kendisini meydana getiren, zamanın ve mekanın bulunmadığı boyutlardan bahsetmektedir ki, bu özellikli boyutların en alt düzeyinde olan boyutu ise, meleki boyut olarak isimlendirmiş, her şeyin bu meleklerden meydana geldiğini dile getirmiştir.

S. Yani, “Süperpozisyon” durumuna biz, “Meleki Boyut” diyebilir miyiz?

C. Evet diyebiliriz.

Meleki boyutlar içinde de zaman ve mekanın geçersiz olduğu boyutlar bulunmaktadır ki, Süperpozisyon durumundaki Enerji -Dalga yapı da bunların içindeki bir meleki boyuttur.

Ancak, hemen burada çok önemli can alıcı iki noktaya değinmek istiyorum:-

a)Bunlardan ilki, herkesin anladığı ve yapmaya çalıştığının aksine bizler temel olarak bilimi değil, mistik verileri öncelikle ele aldığımızdan mistik veriler eşliğinde Hakikatı ve Sistemi değerlendirip bunun bilimsel dildeki karşılıklarını ifade ediyoruz. Bilimden yola çıkarak sistem ve Hakikatı anlamaya ve anlatmaya çalışmıyoruz.

b)İkinci olarak da, evrende işleyen klasik fizik kapsamı içinde yer alan yasalar ‘’Determinist’’ yani, nesnelerin tüm hareketlerinin, konumlarının, …vb. özelliklerinin öncesi ve sonrası belliyken, kuantum fiziğindeki belirsizlik ilkesi gereğince parçacıkların öncesine ve sonrasına ait özellikleri hiçbir zaman belirli değildir. Ve hatta ölçümleme anında sahip olduğu özellikleri bile, gerçek değerler değildir, tanımlanamaz. Bu yüzden de kuantum düzeylerinde tüm oluşlar nedensiz ve sonuçsuzdur.

Ancak, Mistik verilerin bize haber verdiği ve yine Kuantum fiziği deneylerinin ve o boyuttaki parçacıkların davranışlarının bize gösterdiği üzere, Kuantum Altı Boyutu dediğimiz bir Boyutun varlığı ortaya çıkmaktadır.

İşte, bu boyut, “ Mutlak Yaratıcı zar atmaz” diyen Albert Einstein’ın Birleşik Alanlar olarak gördüğü, onun öğrencisi olan David Bohm’un da Hologram teorisiyle açıklamaya çalıştığı ve şuanda da tüm bunları içerecek şekilde 10 ya da 11 boyutlu Stringler/Sicimler şeklinde tarif edilmeye çalışılan, Kuantum Altı Boyutudur.

Bu Kuantum Altı Boyutta her şey, ötedeki bir Tanrı tarafından değil, Allah ismiyle işaret edilenin İlminin yansıması olan Mutlak (Kozmik) Bilincin bir eseri olarak yine kendisindeki bir boyutta determine edilmiş yani önceden belirlenmiş, planlanmış, programlanmış bir biçimde, ancak bilinen maddesel yapılarıyla değil, bir bilgi (data) şeklinde mevcuttur.

Dolayısıyla, Kuantum Boyutlarında her şey nedensiz ve sonuçsuzdur ama Amaçsız değildir. Kuantum Altı Boyuttaki bir amacın gereği olarak Kuantum Boyutları indeterministtir (belirsizdir).

Algılanmadığı zaman bilgi (data) halindeki veriler, algılandığı zaman maddesel boyutta canlı, cansız varlıklar ve olaylar olarak açığa çıkmakta, algılanma bırakıldığında da ilgili bilgiler, tekrardan data boyutuna geri dönmektedir.

Yani Kuantum Altı Boyutu, yine Kuantum fiziğinin birçok özelliğini içermektedir.

Bu yüzden, “Allah’ın sünetullahında (Sistem ve Düzeninde) asla bir değişiklik yoktur” ayeti Kuantum Altı Boyuta işaret ederken, “Allah her an yeni bir şandadır (yaratıştadır)” ayeti de Kuantum boyutlarına ve dolayısıyla, Kuantum boyutlarındaki Belirsizlik ve bu Kaosun içinden meydana gelen evrene, kainattaki var oluşa işaret etmektedir.

 Yoksa, biz Kuantum boyutunu, hep yapıla gelen bir şekilde gördüklerimize kıyasla maddenin temeli olarak en zirve kabul edip her şeyin kuantum boyutundaki tesadüfi, amaçsız hareketlerden oluştuğu gibi yanlış bir görüşü dile getirmiyoruz. Bu farklılığı çok iyi görmek gerekir.  

Şimdi de Kuantum felsefesini bir bütün halinde göz önüne alarak temelde mistisizmin verilerine nasıl açıklama yaptığını birkaç örnekle bakmaya çalışalım:-

a) Bunlardan ilki, süperpozisyon durumunun oluşturduğu varlığın alt boyutlardaki birbirinden ayrılmaz Bütünselliği yani, varlığın Tekliğidir. Her şey bu Teklikten meydana gelmiş ve her bir varlık, boyutlarında barındırdığı o Teke ait olanı kapasitesi nispetinde yansıtmaktadır, mistisizmin açıkça vurguladığı gibi.

b) İkincisi ise, başta da dediğimiz gibi algılananların algılayıcılar tarafından oluşturulmasıdır. Kuantum fiziği, Klasik fiziğin söylediği üzere dışımızda, hariçte sabit, sert, katı ve gerçek bir evren ile bu evren içinde gerçek olarak mevcut olan nesneler, varlıklar ve bu nesneleri algılayan birimler yerine, tüm bunların, birimlerin daha öz boyutlarında hareketli dataların (bilgilerin), birim adı altındaki projeksiyonuyla oluşmuş sanal bir gerçeklik olduğunu söyler. Haliyle, her birim kendini oluşturan datalara (bilgilere) sahiptir ki buda onun programıdır.

Bu nedenle Klasik fiziğin ve dolayısıyla sağduyumuzun bize gösterdiği gerçeklik Kuantum altı boyutlarına göre bir hayalden ibarettir.

Gerçek olan ise, Kuantum Altı Boyuttaki Datalar (Bilgilerdir)!

Bu yüzden gerek özümüzdeki bu gerçekleri bize bildiren Resul ve Nebiler, gerek kutsal dediğimiz Kitaplar gerekse de Melekler dışımızdan, dıştan bize doğru gelen şeyler olmayıp gerçekte kendi boyutlarımızdaki, hakikatler, bilgiler (datalardır).

Yani, Klasik boyutta Din adı altında anlatılan tüm şeyler, aslında kişiye Kuantum ve Altı  Boyutlarındaki kendisini anlatan bu boyuttaki bilgi kaynağıdır.

c) Üçüncüsü de, hiç bir şeyin bize dışarıdan gelmemesi dolayısıyla, hiç kimsenin bir diğerinin programını etkileyemediğini ancak kendinde olanı açığa çıkartmaya vesile olduğunu anlatmaktadır.

d) Dördüncü olarak da, yine aynı nedenlerden ötürü kim, kime, neye, nasıl davranırsa davransın aslında bütün bunları karşısındakine değil, kendine yapmakta olduğunu vurgulamaktadır.   Ayrıca,  bu  düşünce ve eylemlerinin sonuçlarını da sistemden, ya bu boyutta ya da kuantum bedenine (ruhuna) yüklediği bu bilgiler dolayısıyla kuantum dönüşümüyle (sıçramasıyla) bir sonraki geçeceği boyutta alacağını belirtmektedir. Kısacası birim kendinde olanı, yine kendinden projekte ederek yaşamaktadır.        

S. Bir evliyanın birden fazla bir yerde aynı anda bulunabileceği veya duvar gibi katı cisimlerin içinden geçebileceği (menkıbelere göre) konusu nu kuantum dünyasındaki elektron davranışları ile nasıl bağdaştırabiliriz?

C. Kuantum boyutlarında her bir taneciğe bir dalganın eşlik ettiğini ya da taneciğe o dalga yapı olarak bakılabileceğini belirtmiştik.

Çünkü, dalga/parçacık ikilemi kuantum boyutlarının temel özelliğiydi.

Dalgasal yönüyle her yerde olan tanecik, parçacık özelliği sebebiyle belli bir uzay hacminde sıkışık olarak açığa çıkmaktaydı.

Aynı şekilde Kuantum fiziği, Klasik boyutlardaki nesneleri de katı-sert görünmelerine karşılık, parçacık boyutlarına kıyasla dev yapıda ve hızlarının ise, çok, çok düşük olmaları nedeniyle belli bir hacimde, uzay kesitinde yoğunlaşmış çok kısa dalga boylu dalgalar olarak görmekte bu durum ise, yine aynı dalgasal yapı olan bizler tarafından algılanamamaktadır.

Biz, “klasik boyutlardaki nesnelerde parçacık özelliği ağır basarken, kuantum boyutlarındaki taneciklerde de dalgasal özellik ağır basmaktadır” diyebiliriz.

 Bu nedenle de klasik fizik kuantum fiziğinin bir uzantısıdır. Başka bir değişle, klasik yasalar, çok, çok nadir ya da çok, çok uzun sürelerde açığa çıkan kuantum yasalarıdır diyebiliriz. Mesela, elinizdeki bir topu bir duvara trilyon kere trilyon kere, …trilyon defa atarsanız ya da bu kadar sayıdaki topu aynı anda gönderirseniz mutlaka bir tanesi duvarla etkileşmeden karşı tarafa geçecektir. Oysa, bu topu kuantum boyutlarına indirgemiş olsaydık, olasılık dalgalarının az ya da çok ihtimalle her yerde bulunabilme özelliğine sahip olduklarından bu topların yarısının tıpkı elektronlar gibi dalga özelliğine bürünerek engelin karşı tarafına geçtiğini görürdük.

Bizlerde maddi yapı olarak yoğun dalgasal yapılar olmamamız sonucu eğer bilincimizin özelliklerini daha derin boyutlardan keşfedebilseydik hemen dalgasal özelliğimize bürünüp her tür engeli ışık hızıyla aştıktan sonra tekrardan yoğunlaştırmak suretiyle bir anda iki uzay-zaman noktası arasında yer değiştirmiş olabilirdik.

Üstelik, o dalga yapıya büründüğümüzde, aynı zamanda o dalga yapının her yerinde olduğumuzdan tıpkı elektronların yaptığı gibi birden fazla uzay-zaman noktasında görünür oradaki her bir nesne ve insanlarla ilişkiye, diyaloğa geçebilirdik.

İnsanlar ise bunu asla fark edemezlerdi.

Bunun yanında hangi dataların sonucu oluştuğunu bilen bir Bilinç, yine aynı şekilde nesneleri bir anda bir yerden diğer bir yere nakledebilir, Belkıs’ın tahtının bir anda Hz Süleyman’ın (as) önüne getirilmesi gibi.

 İşte, Resul ve Nebilerin, onların varisleri olan evliyanın ya da bunların tamamen dışında bir takım istidraç sahiplerinin yaptığı bu yönlü olağanüstü olayların sistemi budur.        

S. Evrenin kıyameti ile kuantum fiziği arasında nasıl bir ilişki vardır?

C. Bunu anlamak için yine bazı temel ilkeleri bilmek gerekiyor.

Bildiğimiz gibi bizler nesneleri, doğrudan o nesnenin kendisinden gelen ya da ondan yansıyan ışık dalgalarının, tanecik özelliğine bürünüp gözümüzdeki retina tabakasına çarpması ve o konudaki bilgilerin sinir sistemi vasıtasıyla beyinde değerlendirilmesi sonucu görürüz. Dolayısıyla beynimizde görüntü yoktur.

Belli Datalar istikametinde hareket eden ya da belli bilgileri taşıyan elektrik sinyallerinin yine beynin içindeki bir bölgede görüntü olarak algılatması söz konusu.

Diğer duyularımızında algılama biçimini detaylı incelediğimizde bunun kökeninin de yine fotonlara dayandığını görürüz.

Bunun yanında kuantum boyutlarında parçacıklar dalgasal yönüyle süreklilik arz etseler de parçacık yönleriyle, tıpkı akan bir nehirdeki gibi sürekli olmayıp kesintili, kesikli bir yapı arz ederler.

Yani parçacıklar, dalgasal yönüyle, sürekli bir yapı arz ederken, tanecik yapıya büründüğünde, sanki küresel toplar gibi peş peşe sıralanmaktadırlar.

Eğer bu tanecik fotonsa, aynı zamanda bu, uzay-zamanın en küçük noktası, sınırıdır. Uzay-zaman dediğimiz şeyi zaten bu fotonlar oluşturmaktadır.

Ayrıca şunu hemen belirtmem gerekir ki, fotonları bizler, bir olasılık dalgası olarak tanımlayabileceğimiz gibi aynı zamanda elektromanyetik dalgalar olarak da görebiliriz.

Çünkü elektromanyetik dalganın da parçacık yönü fotonlardır.

Yani fotonları, dalgasal yönüyle hem olasılık dalgaları biçiminde, hem de elektromanyetik dalga yönüyle tanımlayabiliriz. Bu durumda da elektromanyetik dalgaların iki düğüm arasında yoğunlaşmış yapısı, parçacık olarak görünecektir.

Konuyu fazla dağıtmadan fotonların bir yönüyle süreksiz küreler olması iki küre arasında uzay-zamanın olmadığı anlamına gelir. Demek ki biz bir nesneye baktığımızda aslında onu sürekli olarak görmüyor, yaklaşık saniyenin trilyon kere trilyon da biri anında devamlı kesintiye uğrayarak görmekteyiz. Daha doğrusu uzay-zaman devamlı kesintiye uğramakta ve bu nedenle de her bir anda gördüğümüz, katı, sert olarak algıladığımız dünya üzerindeki canlılar, gezegenler, yıldızlar, galaksiler ve evren, …vs. tüm nesneler, her an yok olmakta ve yine o anda tekrardan var olmakta yani, yaratılmakta ve yine yok olmakta ve yeniden yaratılmakta, …vs. ve bu yaratılış ve yok oluş, her an devam etmektedir (bizler olaya tanecikler değil de örneğin fotonu temsil eden elektromanyetik alanlar açısından baksak bile alanların sürekli olmasına karşılık alanların sıfır olduğu yani, uzay-zamanın yine sıfırlandığı noktalar bulunmaktadır ki, aslında bu yönüyle de durum değişmez.

Bilincimiz, klasik fizik yasalarıyla kayıtlı olduğundan bizler bu durumu asla fark edememekteyiz.

Oysa, vahiy ya da ilham yoluyla olaya kuantum boyutlarındaki Bilinç yapısıyla bakanlar, bize her an yaşadıkları bu müşahadelerini çeşitli şekillerde dillendirmişlerdir.

Bildiğimiz gibi Allah’ın özelliklerini yansıtan Kainat, Allah’ın özelliklerinin sonsuz ve sınırsız olması nedeniyle o da sonsuz ve sınırsızdır. Kainat bir bütün olarak, Allah’ın ilminde, Allah’ın  “Ol” demesiyle bir “an” da oluşmuş, varlık bulmuştur.

Dolayısıyla, onun varlık boyutuna çıkışı, yaratılışı zamansal ve mekansal değil, boyutsal bir yaratılıştır.

Aynı şekilde, Kainata bir bütün olarak baktığımızda bulunduğu boyutun da, “an” içinde olması ve “an’ın” da tüm zamanları içermesi nedeniyle, zamanla kayıtlı olmaması sonucu bize göre ezeli ve ebedi olarak sonsuz öncede var olduğu gibi yine sonsuz sonrada da mevcuttur.

Bu yüzden kainatın kıyameti bu anlamda söz konusu değildir. Kainatın yok olması, kainatın dayandığı isimlerin yok olması, haliyle Allah’ın yok olması anlamına gelir ki bu da muhaldir.

Ancak yine de kainatın kıyameti söz konusudur, hem de her an. Çünkü kainatın hangi katman ve boyutunda olursa olsun temel yapı taşının fotonlar olması dolayısıyla, aslında kainat her an, yok edilmekte ve yine o anda tekrardan yaratılmaktadır.

Oysa, zaman ve mekan içinde yaşayan bizler zamansız-mekansız olarak olaylara yaklaşım sağlayamadığımız için, sınırlı bir evren hayal edip, sınırsız olduğunu düşünsek de o evrenin toptan yok olacağını, bir gün gelecek topyekün kainatın kıyametinin kopacağını vehmediyor, dinsel metinleri de bilimsel değil, bu vehim çerçevesinde değerlendiriyoruz.

 Oysa, “Allah her an yeni bir yaratıştadır” hükmünce kainatın bir sonraki “an” da ki yaratılışı için her an, her gün kıyameti kopmaktadır. Eğer gerçekten bu konuları anlamak, Kuran ve Resulullah açıklamalarına iyi yaklaşımlar yapmak istiyorsak kesinlikle tabanda zamansız ve mekansızlığı çok iyi idrak edip olaylara bu zamansız ve mekansız boyut açısından ele almak durumundayız.                   

Devam Edecek

 

 

 
 
İstanbul - 13.09.2008
hologramk@yahoo.com
http://sufizmveinsan.com