Şeytaniyet manzaraları

 

 

Click to read english...

     Tasavvuf ilminin kabul edilmesi gereken bir kuralı: İyi olan sıfatların Cenabı Hakk’a, kötü olanların ise şeytana mal edilmesidir.

     Çünkü kötü sıfatları şeytan temsil eder. Bunları ciddîye almamak mümkün değildir.

     Bireyin veri tabanında yerleşik bir düzen kuran, kaygı verici bu kötü vasıflar, kuvveden fiile çıktığı takdirde yani açık seçik ortaya döküldüğünde, şeytaniyet sıfatı olarak kabul edilir.

     Örneğin; şımarıklığı ayyuka çıkan kibirli insanların, ‘‘kendilerini vazgeçilmez’’ sanmaları…  (Kaldı ki bu boş bir hayalden ibarettir.)  Mütemadiyen dedikodu yapmaları, dedikodu alanlarını mekân seçmeleri…

     Güçlülerin, zayıf olanlara sebepli-sebepsiz yüklenerek zulmetmesi, kahır içinde bırakması, onlardan şefkâtini esirgemesi…

     İnsanın mala-mülke sahip olabilme hırsıyla yanıp tutuşması, kendini savunma ihtiyacını hissetmesi, tuzağa düşürülmekten, aldatılmaktan korkması ve bu nedenle her olaya kuşkucu nazarlarla bakması; hastalık hastası oluşu, bir yakınında hastalık çıktığında, bu hastalığın kendisinde de olduğu ya da olabileceği kuşkusuna kapılması veya sirayet eder düşüncesiyle o kimseden uzak durması, ölümden aşırı derecede korkması gibi…

     Bu duygularının üzerine gidilmemesi, yapılması gerekenlerin yapılamaması ya da ihmal edilmesi halinde kişinin başına tehlikeli işler açılması mukadder olur.

     Bu bağlamda yine Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bir hadis’ini naklederek sizlere yardımcı olmaya çalışalım:

     ‘‘Muhakkak, âdemoğlunun kalbinin her vadide bir şubesi vardır. Şayet onun kalbi, bütün bu şubelere takılırsa,  Allah-u Teâlâ, onu hangi vadide helâk edeceğini umursamaz.’’

     Hadis’te bahsi geçen ‘‘vadi’’ kavramını bireysel manadaki nefs ya da insanın veri tabanı olarak tanımlamak mümkün.

     Nefsin istekleri ise vadinin şubeleri şeklinde ayırt edilmiş.

     Şayet bireyin şuuru (aklı) bu isteklere tâbi olarak, sıradan bir insan gibi yaşamaya devam ederse, hangi alanda/konuda olursa olsun bir şekilde helâk olması işten bile değildir, denmek isteniyor burada.

     Yukarıda örneklerini verdiğimiz faktörler, kalıtımsal olarak ya da şartlanmalar /alışkanlıklarla bir hamur halinde bahsi geçen veri tabanını oluştururken, istisnaları dışında hemen herkeste mevcut olan bu duygu/istekler ve azgınlıklar demetine ben, şeytaniyet manzaraları ismini yakıştırıyorum.

     Doğrusu, kuşku yaratmak ve kafaları kurcalamak gibi bir merakım yok. Esasen, bunların yeni şeyler olmadığı da malûm. Her daim dile getirilen uyarılar.

     İşin ilginç tarafı, bırakın sıradan insanları; başını örten, namazını kılan, orucunu tutan kişiler için dahi bu durumun geçerli olması.

     Çünkü helâk olmada özellikle toplumsal olaylarda birden değişen atmosferin, yatıştırmacı olmayan uzlaşmasız tavırların, duyguların nelere sebep olabileceğini görüyoruz.

     Bakın bir kutsi hadis olayı nasıl özetliyor:

     “Kulun kalbi, Rahman’ın iki parmağı arasındadır.”

     Rahman’ın iki parmağı “celal” ve “cemal” tecellisidir. Bu tecelliyi yaşayan esma bütünlüğüne sahip bu vasıftaki mahaller, diledikleri anda imanı gevşek olan, istikrarı yakalayamayanı bir anda inançsız duruma getirebilirler.

     Bu bir hükümdür.

     Evet,  Kutsi Hadisin taşıdığı anlam budur.  Bu bağlamda “Rahman’ın kullarının” yaşadığı konumu Kur’anı Kerim şöyle değerlendirmektedir:

     “Rahman'ın kulları (Esmâ hakikatlerinin şuurunda olanlar) arzda (beden yaşamında) benliksiz ve şuurlu yaşarlar... Cahiller (hakikâtten perdeliler) onlara sataştıklarında: "Selâm!" derler. FURKAN SÛRESİ (25): 63. Âyet: (Ahmed HULÛSİ - Allah İlminden Yansımalarla KUR’ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ)

     Görülüyor ki insanı bu noktaya istikrarsızlık ve dengesizlik getirmektedir.

     Onun için kaygıları/ keşkeleri bir kenara bırakıp eksik kalan yönlerimizin üzerine süratle gitmek ve helâke yol açacak hareketlerden kaçınmak, olgunlaşmak zorundayız.

     Bu yazıda inanç noktalarına aldırış etmeyen insanların ne hale gelebileceklerini gözler önüne sermeye çaba gösterdik. Bizler ehlinin sunabileceği anahtarlarla yolumuza devam edebiliriz.

     Aksi takdirde bir yerlerde tıkanıp kalabiliriz.

     Beraberce düşünelim!

     Bir insan var sandığı kendi benliğini yok etmedikçe, insanlığı kurtarmaya soyunması, kendisi ile birlikte onların da batağa sürüklenmesine neden olur.

     Burada tafsiline giremeyeceğimiz ve sadece değinmekle yetineceğimiz bu ve benzeri tavırlar ancak “şeytaniyet manzaraları” şeklinde tarif edilir ve tanımlanır.

     Bu konu o denli açıktır ki bir ihtimal veya karabasan değildir.

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş

     
 
İstanbul - 19.04.2011
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com