Misliniz olan bir beşerim


Rasulüm de ki: “Ben sizin misliniz bir beşerim, ancak (öyle ki) İlahınızın (siz’i yaratanınızın) Vahid olduğu bana vahy olunuyor… O halde kim Rabbine (kavuşma)’yı umuyorsa Salih amel işlesin ve Rabbi’nin ibadetine birini ortak koşmasın”. (Kehf/110)

Bu uyarı belki ilk etapta çok basit şekilde değerlendirilir, tefekkür etmeden, kapsamlı bir şekilde ele alınmadan yorumlanmak istenebilir, tartışılabilir ve şu sorular akla gelebilir:

O da bizim gibi bir insan değil mi, ne farkı var?

İşte kendi ağzından bunu ortaya koymuyor mu?

Vahiy alması bir üstünlük teşkil eder mi?

Şimdi bu noktalar üzerinde duralım. Önce “beşer” kavramı nedir, kime “beşer” denir. “Misli” kelimesi ile ne denmek istenmektedir.

Evet, bütün bu hususları masaya yatırıp analiz etmeye çalışalım.

Beşer ve insan kelimeleri arasındaki inceliği, Ragıp el-Isfehani, El-müfredat adlı Kur’an lügatinde "beşer" maddesi ile ilgili bölümde kendine göre şöyle açıklamış:
"Beşere, derinin dış yüzüne denir ki, çoğulu beşerdir. İnsanın ‘beşer’ tabiri ile tanıtılması; derileri, yün, kıl, tüy ile örtülü olan hayvanların tam aksine, onun derisinin açıkta oluşundan dolayıdır.”

Bu açıklamaya istinaden şunları söylemek mümkün:

İnsanın “beşer” olarak tanımlanmasını sadece derisinin açıkta kalışı ile izah etmek/değerlendirmek olayın içeriğine çok yüzeysel bakmak demek olur.

Bu bakımdan, Kuran sadece, kalıbı (cüsse) yani dış yapısı (zahir) ve esma terkibi (aslında her şey bir terkip neticesi var olmuştur) ile donatılan ve kendi ruhunu üreten mahallere, kadın ve erkek ayrımı yapmaksızın “insan”, “beşer” lafzını vermiştir. Ancak bir hayvana ya da bir nesneye beşer denmemiştir.

Ayrıca, tüm insanların beşeriyet mertebesinde birbirleriyle eşit olduklarına; kendilerine özellik kazandıran hususların çokluğuna dikkât çekerek, bahsi geçen ayette buyrulduğu gibi Allah Rasulü Hz. Muhammed’in ağzından ’Ben de sizin gibi bir beşerim’ ifadesini kullanmış, hemen akabinde de, ’Ancak bana vahyolunur’ ilavesi ile neden “misli” olduğunu anlayabilmemizi istemiştir.

Hz. Muhammed’in sadece almış olduğu vahiy ile (dıştan bir yerden değil, özünden alıyor. Bu hususa dikkâtinizi çekmek isterim. Aksi takdirde Allah bir tanrı olur ki bu mümkün değildir.) diğer insanlara üstünlük sağladığını düşünmek bile yeterli bir neden. Ama  ‘O’, bir değil, birçok yanıyla tüm insanlığa açık ara fark atmış durumdadır.

Beşeriyetten soyunmuşluğu için yine Kur’an tabiri ile söylüyorum, ‘Çıplak Uyarıcı’ olarak nitelendirilmiştir. Çok önemli bir husus  da Fetih gücü ile desteklenmiş oluşudur. Fetih Suresinin 1. ve 2.ayetlerinde bu durum açıkça belirtilmektedir;

1- Doğrusu sana öyle bir fetih verdik ki, Feth-i Mubiyn (apaçık fetih)’dir.

2- Ki böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek tüm zenbini (varlığını) mağfiret eder (örter) ve nimetini (rahmetini, sıfatlarını) senin üzerine tamamlar ve seni, sırat-ı mustakim’e (Zatına) hidayet eder.

Fethin ne olduğunu, kaç çeşit fetih olabileceğini, dileyen, ilgili kitaplarda bulabilir. Biz bu surenin 1. ve 2. ayetlerinden tüm Nebi/Rasullerin varlığını bir şekilde örttüğünü, Allah Rasulü’nün bu nedenle “mislinizim” dediğini, Hakk’ın vasıfları ile muttasıf olduğunu ve O’nun bireyi mutlak varlığın esma boyutuna değil, direkt zatına yönlendirebileceğini ve bu şekilde hidayete ermede vesile olabileceğini anlamaktayız.
Bu kadar muazzam bir fark, neticede Kur’an’ da yine kendi ağzından ‘Misliniz olan bir beşerim’ ifadesiyle tanımlanıyor.
Anlayabilen için yeterli sebepler olduğunu düşünüyorum!

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

İstanbul - 26.03.2006
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com

http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail