Empati kültürü ya da ayna nöronlar

   

    

     "Empati" duygudaşlık anlamına gelir. Bu niteliği devreye sokabilen birey, eskisine göre daha iyi bir çizgi yakalamasını bilir. Bu koşullarda yapılan mukayeseler de bahsini ettiğimiz durumun doğruluğunu ortaya koymaktadır.

Buna göre, insanoğlu yaşlandıkça içine sinen karamsarlıktan kurtulup etrafıyla iletişimde bulunmak, eskiye saplanıp kalmamak, yenilikleri öğrenmek için beynindeki telepati türü dalgaları devreye sokarak söz konusu işlevi yerine getirir.

     Artık o kimselerin daha rahat olduğunu, içlerini bir huzur kapladığını, belirtmek zorundayız.

     Bu işlem, sohbet ortamlarında, kimi alışverişlerde, pozitif yaklaşımlarla, iyi niyetlerle, karşılıklı sevgi ve saygı ile gerçekleşir.

     Ancak konu; menfaate dönük bir yığın abuk sabuk işler, cinayetler, kavgalar, olmadık yerde çıngar çıkarma durumlarla da tezahür eder ve çoğalır. Birbirinden etkilenen beyinler zafiyetleri yüzünden, bu olumsuz davranışları, ortaya koyar. Son zamanlarda toplumumuzda artış gösteren cinnet denilen hadiseler ve kadına uygulanan şiddetin kaynağında bu etmenler bulunmaktadır.

     Altını çizerek söylüyorum; insan sadece kendi tabiatına, düşünce yapısına, bedenine dönük bir yaşam biçimi seçtiğinde, sözünü ettiğim empati gerçekleşmediği gibi, haddini aşan durumlarla da karşılaşır, bir yığın parazit oluşturan fikir beynini kuşatır.

     Basit uyarılar, aslında herkesin bildiği bu gerçeği de düzeltmeye yetmez. Haliyle toplumu oyalamanın ve yanıltmaya kalkmanın bir anlamı da olmaz.

     Anlaşılacağı üzere, yararlı ya da yararsız, her iki işlev de sonuçta aynı sistemle gelişir. Negatif koşullar insana fayda sağlamaz, etrafındakilere de bu hassasiyeti ulaştırır. Sizi de müdahalelerinizi de aşar.

     Yani ilki mutluluk, ikincisinde ise tuhaf şeyleri, acziyeti ortaya koyan davranışları oluşturur.Bu açıdan olumlu işlerin garantisi, bir yerde "niyet seçimine bağlıdır" diyebiliriz.

     Karamsarlıktan kurtulmanın tek yolu, gereken değişimleri oluşturabilmek, kayıtlardan sıyrılabilmektir. Açılım da işte bu şekilde elde edilir.

     Çünkü beden ağırlıklı bir yaşamda, beyinde bu bilgi ağı tesis edilemez.

     Günümüzde,  empati ile ilgili sayısız araştırma yapan insanlar var.

     Bunlardan biri de Ramachandran.O, beyinlerin yaydıkları “dalgalarla” birbirlerini etkilemeleri hususunda (ayna nöronlar) bizlere ışık tutacak önemli bilgiler sunuyor.

     Ayna nöronlar ya da telepati türü dalga yapısı ile bu husus geçerlilik kazanıyor.

     Halk arasında sıkça geçen “Üzüm üzüme baka baka kararır” atasözü de bu noktaya işaret ediyor.

     Bu açıklama, bir anlamda, beynimizin karşımızdakinin beynini-bedenini algılayabilecek bir yapı olduğunu gösteriyor.

     Nitekim “Komşusu aç iken tok yatan, [gerçek] mümin değildir.” uyarısı; anlaşılması, hissedilmesi gerekliliğini bize bildiriyor.

     Bu yaklaşımda, "sosyal paylaşıma ve ayna nöronların varlığına, insanların toparlanması gerektiğine, akıl süzgecinden geçirilmeyen davranışların olumsuz akıbetleri beraberinde getireceği endişesine, ayrıca zamana, hayata, değişime ayak uyduramayan bireyin bir köşede öylece kalacağına, sonunun da, çok kötü olabileceğine" dair bilgi var.

     Amaç bütünlüğün tesis edilmesi yönünde.

     Sonuçta, bu tür yaşama sahip olmayan bir beyin, kısır, uydurmacı, asla üretemeyen, insanlığa faydası olmayan, eskiye bağlı olduğu içindir ki yeniliği pek sevmeyen, hatta karşı çıkan, başını yiyen bir yobaz görüntü ortaya koyar. Bu tiplerin muhafazakâr kavramı ile anılmaları hoşlarına gider. Çünkü bu onların en beğendiği bir sıfattır.
 

     Ama sadece o kadarla kalırlar!
 

     Sevgili okurlar! Çoğu değerlendirmeler ise işte bu zor görünen fotoğraf üstünde yoğunlaşmıyor mu, ne dersiniz?

 

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş