Bâyezid-i Bestâmî Hz. ve İslam Tasavvufunnun Özü: -9-

www.sufizmveinsan.com
 
 

Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri’nden Yansıyanlar:

 

Kitabın Adı:                            Büyük Velî

                               BÂYEZİD-İ BESTÂMÎ HAZRETLERİ 

                                                   Ve

                                     İslam Tasavvufunun Özü

 

Müellifi    : Celâl YILDIRIM

 

Yayınevi  : Demir Kitabevi – İstanbul – 0212 528 50 06

Yansıtan  : Hamdi CENİK

 

www.sufizmveinsan.com

Dokuzuncu Bölüm:

Hz. Âli (k.v.) minberde konuşurken patavatsızın biri kalkıp ona bir soru yöneltti. O da “bilmiyorum!..” diye cevap verdi. Adam sanki büyük bir başarı elde etmişçesine büsbütün küstahlaştı ve:

-Orası bilmeyenlerin makamı değildir, lütfen aşağı inin!.. der. Hz. Âli (k.v.) hislerine hâkim bir eda içinde ona şöyle karşılık verdi:

—Burası “bazı şeyleri bilirim, bazısını da bilmem” diyenlerin yeridir. Her şeyi bilirim diyenlerin yeri değildir.

Benzer bir olay da İmam Ebû Yusuf ile bir yarı aydın arasında geçmiştir: İmam minberde halka hitap ederken kendisine birkaç soru yöneltildi. Cevap verebilmek için soruları incelemek ve bazı kitapları karıştırmak gerekiyordu. Bunun için İmam:

—Şimdilik cevap veremeyeceğim, dedi.

Adam şımararak ve yüksek sesle:

-Devlet hazinesinden bunca maaş alırsın ve buna rağmen sorulan şeyleri cevaplandıramazsın ha!.. İn, orası bilgisizlerin yeri değildir!..

İmam sükûnetle dinledikten sonra şu cevabı verir:

-A adam!.. Ben devlet hazinesinden bilgim oranında maaş almaktayım. Eğer bilgisizliğim nispetinde alacak olursam, hazine bana yetmez. (263,264)

Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri dünyanın lezzetinin üç şeyde olduğunu söylüyor:

1-Sevimli bir dost.

2-Cömert bir hükümdarla sohbet.

3-Sözü-sohbeti dinlenir kimseyle oturmak. (265)

Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri bir gün dostlarına şöyle demişti:

-Kıyametin kopmasını sonra da çadırımı cehennem kapısına kurmamı çok arzu ediyorum!..

Sebebi sorulduğunda şu cevabı verir:

—Ben biliyorum ki cehennem beni görünce sönmeye yüz tutar da halka rahmet olurum. (265)

Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri diyor ki:

—Dünya avam içindir. Âhiret havas (has kişiler) içindir. Artık kim havastan olmak istiyorsa, bunun hükmü dünyada avam ile dünyalığa iştirak etmemesidir. Dünya ancak âhirete ayna olarak yaratılmıştır. Kim âhirete bu aynadan bakarsa kurtulur, kim de bu aynayla meşgul olup, âhireti ihmal edecek olursa helâk olur ve o aynaya haksızlıkta bulunmuş olur. (267)

Bir derviş bulunduğu mecliste ALLAHU EKBER dedi. Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri ona sordu:

—Derviş, ALLAHU EKBER’in manası nedir?

—Kendisinden başka her şeyden büyüktür, manasını anlıyorum, diye cevap verince Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri dedi ki:

-Yazıklar olsun sana!.. Bu yorumunla Allah’ı tahdid etmiş oluyorsun. Onunla birlikte bir şey var mı ki o ondan büyük sayılsın?..

Deviş bocaladı ve sordu:

—O halde siz lûtfedip söyleyin bu sözün manasını.

Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri dedi ki:

-Dinle beni derviş!.. İnsanlarla kıyas edilmekten, kıyas altına girmekten, idrak edilmekten çok büyüktür. Kıyas, düşünce ve idrak kapsamına girmez. İşte Allahu Ekber’in manası budur. (268)

Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri bir mescitte cemaatle namaz kıldıktan sonra bir müddet mescitte oturmayı arzuladı. Halk dağıldıktan sonra mescidin imamı ona yaklaşarak:

-Efendi Hazretleri!.. Yiyeceğinizi nereden temin ediyorsunuz ve karnınızı nereden doyuruyorsunuz? diye sordu. Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri ona:

—Biraz sabret, önce şu senin arkanda kaldığım namazı iade edeyim. Çünkü Allah’ın büyüklüğünü ve Rezzak sıfatını bilmeyen bir imamın arkasında namaz kılmak câiz değildir. (268)

Bir adam Bâyezid-i Bestâmî Hazretlerine sordu:

-Namazda elleri kaldırmak nedir?..

—Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin sünnetidir. Fakat sen kalbini de Allah’ın huzuruna yükseltmeye gayret et. Çünkü böyle yapman daha iyi olur!.. diye cevap verdi. (269)

Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri anlatıyor:

—Bir defasında mana âlemine yükseltildim. Manevi alanda bir yolculuk yaptım. Rabbimin huzurunda durdum. Bana buyurdu ki:

— Bâyezid halk seni görmek istiyor.

— Ama ben onları görmek istemiyorum, dedim. Sen Rabbim, benden mutlaka görünmemi istiyorsan, elbette ki sana muhalefete gücüm yoktur. Beni kendi VAHDANİYYETİNLE süsle, ta ki beni o vaziyette görsünler. Ve görünce de o görünen sen olasın!.. Ben orada olmayayım.

Nitekim öyle oldu: Cenâb- Hak beni tutup süsledi ve yükseltti. Sonra da:

“Halkın önüne çık!..” buyurdu. Onun huzurundan ayrılıp bir adım attım, ikinci adımı atmaya hazırlanırken baygınlık geçirdim. Bunun üzerine Rabbim seslendi:

“Benim dostumu bana çevirin. Çünkü o bensiz sabredemez.” (272)

Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri anlatıyor:

—Yüz bin melek Cebrâil, Mikâil ve İsrâfil kadar olsalar ve hepsi de bu makama erişen ârifin kalbinin bir köşesine yerleşseler, mümkün değil ârif onları ne hisseder, ne de varlıklarının farkına varabilir. Hem bunların varlık âleminde mevcut olduklarını bile anlayamaz. Bunu hissedip anladığı takdirde ârif olamaz. Çünkü vahdaniyet köşkünün nurâniyet ve ihtişamı karşısında Allah’tan başka her şey belirsiz olur. Fenâfillah bu makamda başlar, bu makamda biter. (274)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 03.03.2011
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com