| 
						
						Bâyezid-i 
						Bestâmî Hazretleri’nden 
						Yansıyanlar: 
						  
						
						Kitabın Adı:                            Büyük Velî 
						
						                               BÂYEZİD-İ BESTÂMÎ 
						HAZRETLERİ   
						
						                                                   Ve 
						
						                                     İslam 
						Tasavvufunun Özü 
						  
						
						Müellifi    : Celâl YILDIRIM 
						  
						
						Yayınevi  : Demir Kitabevi – İstanbul – 0212 528 50 06 
						
						Yansıtan  : Hamdi CENİK 
						  
						
						www.sufizmveinsan.com 
						
						İkinci 
						Bölüm:  
						
						Hazretin dostlarından biri soruyor:-Aziz dostum ve kıymetli üstadım!.. Bu yüce mertebeye ne 
						ile eriştin?
 
						
						—Birçok şeyler yaptım; önce Allah’ı kendime muallim 
						edindim ve kendi kendime dedim ki: 
						 
						
						“Eğer Rabbin sana yetmiyorsa, yerde ve göklerde sana 
						yetecek başka bir şey düşünülemez…” 
						 
						
						Sonra dilimi onun zikriyle meşgul ettim. Bedenimi onun 
						hizmetine verdim. Bir âzam yorulunca diğerine döndüm ve 
						böylece bütün âzamı onun hizmetinde kullanmaya gayret 
						ettim… diye 
						cevap verir. (60)
						 
						
						Servet sahibi bir adam dinlediği sohbetin cazibesi 
						içerisinde Bâyezid-i Bestâmî Hazretlerine sorar: 
						-Ey 
						gönül ehli!.. Bu yüce makamlara ne ile erişebildin?.. 
						Üzerinde her an hissedilen manevi cazibeye ne ile 
						kavuşabildin: 
						
						Hazret tebessüm ederek şu cevabı verir:-Sen bahsettiğin makam ve mertebeleri kafandan at, 
						onları sorma!.. Çünkü bunlar Allah’ın ikramlarıdır, 
						sevdiği kullarına bunlarla ikramlarda bulunur. Cenab-ı 
						Hak bana sekiz kerametle ikramda bulundu ve sonra “Ya 
						Bâyezid!..” diyerek bana hitap etti.  Bu 
						kerametler şunlardır:
 
						
						1-Kendimi çok gerilerde, halkı çok ileride gördüm. 
						
						2-İnsanların yerine cehennemde yanmaya razı oldum ve 
						onlara olan merhamet ve şefkatimden dolayı bunu hep 
						arzuladım. 
						
						3-Kendimi bildim bileli mü’minlerin gönlüne sevinç ve 
						ferahlık havası estirmeyi düşündüm ve öyle yaptım. 
						
						4-Yarın için –aç ve sefil kalırım endişesiyle- hiçbir 
						şey alıkoymadım.  
						
						5-Allah’ın rahmetini kendimde ziyâde insanlar için daha 
						çok arzu ettim. 
						
						6- Gayretimi, mü’minlerin gönlüne ahiret âleminin sevinç 
						verici havasını estirmeye ve onların kalbindeki gam ve 
						kederi gidermeye sarf ettim. 
						
						7-Kendilerine olan şefkatimden dolayı rastladığım her 
						mü’mine önce ben selam verdim. 
						
						8-Kendi kendime dedim ki: Eğer kıyamet günü Allah beni 
						affeder, mağfiretine eriştirir ve bana şefaatte bulunmam 
						için izin verirse; önce şu dünyada bana eziyet eden, 
						beni üzen ve yeren kimselere şefaat ederim. Sonra da 
						bana iyilikte bulunan ve beni seven kimselere şefaatçi 
						olurum.
						(61,62)
						 
						 Cüneyd 
						bin Muhammed’e sordular ki: 
						- 
						Bâyezid-i Bestâmî (k.s.) sözlerinde biraz ileri gidiyor, 
						te’vili zor cümleler sarf ediyor!.  
						
						—Peki, onun israfa yol açan sözlerinden size ulaşan 
						nedir? Dediğinde: 
						
						“-Kendimi tenzîh ederim, 
						kendimi tenzîh ederim; ben en yüce olan Rabbimin 
						kendisiyim!...”  
						dediğini öğrenmiş bulunuyoruz dediler. 
						
						Bunun üzerine Hz. Cüneyd (k.s.) dedi ki:-Şüphe yoktur ki Ebû Yezîd, Cenâb-ı Hakk’ın Celâl 
						sıfatının azâmetinin şuhûdunda helak olmuş ve bu hava 
						içinde konuşmuştur. Bu hâlet içinde Hak’tan zuhul etmiş, 
						O’nun azametini görmenin sarhoşluğu içinde söylemiştir. 
						O, İclâl-i Şuhud makamında Hak’tan başka bir şey 
						görmemiş, onun sıfatıyla konuşmuş ve Ondan başkasına 
						yönelen bir bilgisi kalmamış ve buna bir yorumda 
						bulunmamış, böylece Hakk’ı tesbih ederken kendini tesbih 
						etmiştir.
 
						Siz 
						Benî Âmir kabilesinden Mecnun’un ne dediğini hiç 
						duymadınız mı? Kim olduğu ve ismi sorulduğunda hep 
						“Leylâ!..” demiştir. O sırada Leylâ’dan başka 
						bir şey düşünmüyor ve hayalinden geçirmiyordu. O kadar 
						ki kendini unutmuş, Leylâ’yı görüyordu. Halbu ki Leylâ 
						onun yanında değildi. Nitekim bir defasında onu 
						kendinden geçmiş bir vaziyette görenler sormuşlar: 
						
						-Sen kimsin?.. 
						
						—Ben Leylâ’yım… Leylâ da 
						benim… 
						
						Diye cevap vermiştir. İşte Bâyezid’in durumu da Cenab-ı 
						Hakk ile böyle idi. Bu bakımdan: “Ben en yüce olan 
						Rabbimin kendisiyim!..”  demiştir. 
						(63,64) 
						
						Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri dedi ki: 
						
						—Senden korktuğum halde bu benim seninle ferahlık ve 
						sevincimdir. Ya bir de senden emin olduğum halde 
						ferahlık ve sevincim nasıl olacaktır?..
						(64)
						 
						
						Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri talebesine sık sık şunu 
						tavsiye ederdi: 
						
						—Allah’ın huzurunda durduğun zaman kendini bir 
						ateşperest gibi zannet ve belindeki zünnarı koparmaya 
						çalışan bir kimse gibi davran.
						(69) 
						 
						
						Bâyezid-i Bestâmî Hazretleri dedi ki: 
						
						—Allah’ı tam otuz sene aradım. Bir de ne göreyim?!.. Ben 
						onu arzulayıp ararken onun beni arzuladığına şahit oldum.
						(67) 
						
						Bâyezid-i Bestâmî kendisine kesesini uzatıp içindeki 
						paraları saymasını rica eden bir dervişin bu isteğini 
						kabul ederken keseden çıkardığı her akçeyi ona uzatırken 
						bu (bir) dedi, akçeler bitmek üzere hep bu (bir) 
						kelimesini kullandı, (iki) veya (üç) demedi. Derviş 
						şaşırdı ve: 
						
						—Siz ne yapıyorsunuz? Kesedeki akçeler bitmek üzere, hep 
						(bir) diyorsunuz. Bunun ikisi, üçü, dördü, beşi … yok 
						mu? 
						
						Bâyezid şu cevabı verdi: 
						
						-Ben (bir) den başka sayı bilmem ki!.. Bütün sayılar 
						(bir)in tekrarıyla oluşur, hepsi de (bir)den meydana 
						gelir. Hesap ancak (bir) ile tamamlanır. Bin 
						tamamlanınca ondan (bir)i çıkar, geriye bin diye bir şey 
						kalmaz.
						(67) 
						Bir 
						adam Bâyezid-i Bestâmî (k.s.) Hazretlerini az ibadet 
						yaptığı için ayıpladı: 
						
						—Siz zühd ve ibadetten bahsediyorsunuz. Halbuki ben 
						sizin fazla bir ibadet yaptığınızı bilmiyorum!... dedi. 
						
						—Şüphesiz ki zühd, ibadet ve mârifet benden ayrılmıştır, 
						diye cevap verdi. 
						(69) 
						Ebu 
						Musa (k.s.) bir gün sabahleyin şeyhini, üstadını 
						ziyarete gitmişti. Onu hâl âleminde buldu. Kendinden 
						geçmiş, marifetullahın esrarlı havası içine girmişti. 
						Ebu Musa onun bu halini fırsat bilerek soruyor: 
						
						—Aziz üstadım! Bugün nasıl sabahladınız? 
						
						-Sabah akşam diye bir şey yok, bunlar ancak kendisini 
						sıfatlandıranlar içindir, benim ise hiçbir sıfatım 
						yoktur!.. der. 
						
						(69)  |