İLÂHÎ ARMAĞAN’dan Yansımalar

3. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Arapça aslı   :  El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani

Müellifi         : Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim      : Abdulkadir AKÇİÇEK

Yayınlayan    : Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18

Yansıtan       : Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

O “âmi” tabir ettiğimiz, bu yolu kendine seçer, işlerini yukarıda beyan edilen ferman dahilinde yürütürse, saf bir gönül sahibi olur. Ama biraz da iç âleme yönelmesi şarttır. Biraz daha ilerler, hakikatlere daha çok anlayış peyda ederse, Mevlâ ona ilham kapısını açar. İyiliğini ve kötülüğünü o ilhamla seçer. Bir âyeti kerimede şöyle beyan edilir:

-Allah ona iyiliğini ve kötülüğünü ilham etti. (91/8)

İşbu anlatılanlar “âmi” kulun vasfıdır.

Bu zatın kalbi yanlış yol tutmaktan titrer. Her şeyde bir işâret bekler. Kur’ân-ı Kerim okur. Orada bulamayınca Peygamber (s.a.v.) Efendimizin emirlerine bakar, orada da bulamazsa bekler. İşinde çalışırken bir melek onu idâre eder. Yolunu aydınlatır. Bu anlatılanlar, İslâm dininin zahirde beyan edilen emirlerini yerine getirdikten sonra başlar. Îmanı kuvvet bulur. Tevhid nuru kalbe yerleşir. Sonra dünya kalbinden çıkar. Daha sonra halkın hayrını ve şerrini görmek de kaybolur. Her türlü maddi iş ve korku gidince, ilâhi ilham gözükmeye başlar; ama bu gözün göreceği cinsten değil.

Artık sabah olmuştur. İkinci hâl başlar. İyilere mensup olur. Îman nûru gelir. Takva ışığı peyda olur. Amel nuru, sabır nuru, sevgi ve olgunluk nuru da gelir; cümle nurlar birleşir ve artık o da bir insan olur. Bunlar tek tek birer meyvedir. Ancak İslâm dininin hakkı ödendikten sonra başlar ve onun bereketi ile olgunlaşır.

Artık ebdallık başlamıştır. Ebdallar bizzat iyilerdir. Seçmelerin seçmesidir. Bunlardan öte kulluk makamı yoktur. Bunlarda bir iş için evvela İslâm dininin emri gözetilir. Sonra bizzat emir alınır; sonra bizzat ilâhi hareket ve ilham beklenir.

Saydığımız üç şeyin ötesinde hayat yoktur. Manevi ölüm vardır. (64,65)

Bütün varlığından soyun. Varlığını terk et, kendini Hakkın kuvvet eline bırak. Varlıksız olarak O’nun önünde dur. Bu hâlinde şirk olmasın. Sebepler araya sokulmasın. Kullar araya girmesin.

O’na kaç. O’na kesil, üryan olarak yola koyul. Ne sen ol, ne de başkası. Parça parça, ayrı ayrı O’na yürü. O, seni derler ve toparlar. (67)

İlk önce sana ermiş biri lazım. O, seni elinden tutup Hakk’a aparacak. Sonra nefsini ve tabii hevânı yok edeceksin. Daha sonra Hakk’dan gayrı bilinen ne varsa göremeyecek, onları ölmüş bileceksin. Kurtuluşun bu yoldadır.

İlk başta, Hak yolunda saçları ağarmışların kapısına koş. Onlardan alacağını al, yine hücrene dön. Bu kez Mevlâ ile olursun. Bir sen, bir de O olur. Aradan bir zaman geçer, sen de kaybolursun. Sonra kim kalır, her halde anlarsın?... (68)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:

Allah sevdiği kimseyi üzmez, ama tecrübe için bazı belâlar verir. (69)

Allah bir kimse için hayır dilerse halkın kapısını ona kilitler, onların iyiliğini keser, bu sebeple o kul da Hakk’a koşar. Bucaklardan haz alır, deniz sahilinde dolaşır. Hiçbir şeyi olmayanı bırakır, her şeyi olana gider . (72)

Halkın maddi yararını umarak onlara dönmek, Hak’tan yüz çevirmek olur. Hak’tan gayrı neye gönül kaptırıyorsan, onlar senin için put sayılır. (72)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:

-Yalan Îmanı kaçırır, buyurmuşlardır.

Her kap içindekini sızdırır. Yaptığın iş inancına delildir. Dışın içini gösterir. Bazı büyükler:

-Dış, için örneğidir… derler.

Hak ehli, yani Allah’ın has kulları, seni çabuk anlar. Onların birine düşersen edepli ol. Onu karşılamadan önce günahlarına Tevbe et. Onların yanında küçüldüğünü bil. Onlara tevazu göster. İyi kullara gösterilen tevazu Allah için olur. Bir kimse, Allah için kendini engin gönüllü ederse, Allah onu yüceltir. Senden üstün herkesin yanında edebini iyi et. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

-Bereket ve bolluk büyüklerinizin bulunduğu yerdedir.

Peygamberimiz bu kelamı ile, yaş büyüklüğünü kast etmiyor. Allah’ın emrine uyulmadıktan sonra yaş büyüklüğünün bir önemi olmaz. Büyük denince; yaşı olgun, başı dolgun olmalı,  Allah’ın emrini tutmalı. Yasak ettiği şeylerden kaçmalıdır. Kitaba, sünnete göre iş tutmalıdır. Yoksa bir çok yaşça büyükler vardır ki, onlara selam vermek bile caiz değildir.  Yüzünde bereket değil, bilakis şer vardır.

Büyükler Allah’ın emrine göre yürürler, yasak şeylere bakmaktan çekinirler. Bildikleri ile amel ederler. Yaptıkları işe riya karışmaz.

Büyükler saf olur, Allah’tan gayrı varlıktan kaçar. Büyükler saf kalbe sahiptir. Allah’ı içinden kopup gelen nurla bilir. İlim sahibidir. Her kim ki kalb bilgisine sahiptir, O Hakk’a yakın olur. İçinde dünya sevgisi olan kalb Allah’ın nuruna karşı perdelidir. Ahiret sevgisine düşen kalb, Allah yakınlığından perdelidir.

Dünyayı sevdikçe ahiret sevgin azalır. Ahireti sevdikçe Allah’a yakınlığın azalır. (74)

İbadeti terk etmek zındıklıktır. Hatalar yapmak, Hakk’a isyan sayılır. Bu büyükler, hiçbir halde yapılması gerekli ibadetleri yapmaktan muaf olamazlar. (79)

Yalnız kaldığın zaman, ülfetin kiminle? Tek olduğun zaman kim yoldaşın?... (85)

Haddizatında oruç ve namazın aslı bozulmaz; fakat ecri ve mükafatı olmaz, esas gaye ele geçmez. (86)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 26.09.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com