İLÂHÎ ARMAĞAN’dan Yansımalar

12. Bölüm

www.sufizmveinsan.com
 
 

Arapça aslı   :  El-Fethü’r-Rabbani Vel-Feyzü’r-Rahmani

Müellifi         : Hz. Abdülkadir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim      : Abdulkadir AKÇİÇEK

Yayınlayan    : Bedir Yayınevi - İstanbul / 0212 519 36 18

Yansıtan       : Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

Allah’ın kitabına uyanların ve peygambere tâbi olanların îtikadı odur ki:

Kılıçta kesme kuvveti yoktur; ondaki kesici kuvvet Hakk’a aittir.

Ateşte yakıcılık yoktur; onda yakan kuvvet Hakk’ındır.

Yenen yemek, gıda olma vasfına hâiz değil; onu Allah gıda yapar.

Su aslında kandırıcı değildir; o kuvveti Allah verir.

İşte, zâhirdeki bütün sebepler böyle… Cinsleri her ne kadar ayrı da olsa, hepsinde Allah tasarruf eder. Bütün sebepler birer âlettir; Hak onlarla dilediği işi yapar. (338)

Ortada hiçbir sebep olmadan konuşmayınız. Yakınlarınız, dostunuz ve tanıştığınız kimselerle fazla oturmayınız. Sebepsiz yere onlarla olmak bir hevesten ibarettir. Lüzum hâsıl olmadan onlarla olmak yalan söyletir ve gıybet ettirir size… İki kişi birleşince hatanın ve gıybetin şartı tamam olur ve iş başlar. Ama, yalnız hâlinde bu olmaz. İnsan yalnız başına kimseyi çekiştiremez, gıybet edemez. (341)

Allah yolcuları belâ anında sabra sarılırlar. Sizler gibi bağırıp çağırmazlar.

Belânın çeşitleri vardır, her zaman değişik, muhtelif şekillerde gelir. Bazen insanın vücuduna gelir, bazen kalbine… Bir kısım belâ halkla olur, bir kısım da Yaratan’la… Gelen belâ bir yönden gelmediği gibi tek şekilde de görülmez. Onun gelişinde hikmetler vardır. Sabretmek, dayanmak gerekir. Belâyı görüp onun zahmetine katlanmayanda hayır yoktur. Belâlar, Hak Taâlâ’nın kapışılması gereken nîmetleridir. Âbid, zâhid, takvâ yolunda olan kimseler için belâ dünyada en büyük kerâmettir; bu zatların öbür âlemdeki nimetleri cennet olur.

İrfan sahipleri için en büyük ganimet, inandıkları gibi kalmaktır. Onlar için dünyada bundan büyük nimet olmaz. Öbür âleme geçince ateşten hâlas bulurlar. (344,345)

Sizden kim olursa olsun, ortalığı gece karanlığı kapladığı zaman, halkın sesi çekildiği ve uyudukları anda kalksın, abdest alsın ve iki rekat namaz kılsın, ve desin:

-ALLAH’IM, KULLARINDAN SÂLİH OLAN, ZÂTINA YAKINLIK BULAN BİRİNİ BANA GÖSTER. O, BENİ SANA İLETSİN VE ZÂTINA VARAN YOLU GÖSTERSİN. (346,347)

Hele rızık babındaki talepleriniz, hiç de yerinde bir hareket değil. Bir defa bu; ne artar, ne eksilir. Yeryüzünde duası kabul olan herkes bu hususta duaya sizinle beraber katılsa, rızkın; ne zerresini artırmanız kâbil olur, ne de aynı miktar azaltmanız!.. Bu işin sonu gelmiş. O baptaki yazı yazılmış, kâtip istirahata çekilmiş. (347)

Hakk’ı dileyen, cenneti ummaz, cehennemden korkmaz, yalnız Hakk’ı diler. Bu dilek de ona yeter. Hakk’ı dileyen, ondan yakınlık umar ve uzak kalmaktan korkar. (350)

Bütün mesele kalbin huzura ermesindedir. Bu huzur; dünyaya, âhirete dayanan bir iş için olmamalı. Hele Halka ait bir dilek için hiç olmamalı. Kalbin tam huzura varması için ölüm gerek… Hakk’ın zikrinde hakikate varmak lâzım. Hakk’ı zikirde öyle bir hakîkat bulunur ki, neye baksan onu asıl şekli ile görürsün. Her hangi bir şeyi düşünmek de öyledir. Devamlı ölümü düşünsen, baktığın her yerde onu görürsün, işittiğin her şeyde onu duyarsın. Asıl ölümü düşünmek ayıklığın ta kendisidir. (352)

Her işini Allah için yap. Bir işe kimin için başlarsan neticesi yine onun için olur. İlmini halk için tahsil edersen, eline halk geçer. Allah için ilim yoluna koyulursan, sonunda O’nu bulursun. Dünyaya dair bilgi toplarsan, dünyayı bulursun. Âhiret işlerini öğrenirsen ona kavuşursun. Hâsılı neye çalışıyorsan ona nâil olursun… Her şey böyle… Yaptığını görür, ettiğini bulursun. Her kap içindekini sızdırır. Kabını neft yağı ile doldurunca, gülyağı akmasını beklemek olur mu?.. (353)

Rabbınızın kelâmını anlayınız,

Anladığınızla amel ediniz,

Amellerinizde ihlâsı bırakmayınız. (356)

İlâhi hükümleri değiştirecek biri olmadığı gibi, onun yerine gelmesini önleyecek bir de çıkmaz. (358)

Aziz ve Celil olan Hakk’ı Tevhid et; her şeyde, her varlıkta O’nun nûrunu gör. Şöyle ki; kalbinde ne dâr kalsın, ne diyar… Hatta iç âleminde, fâni eşyadan zerrenin dahi yeri olmasın.. Tevhid her şeyi yok eder. (359) 

Hakiki Tevhid ve safa âlemine geçmek iki şekilde olur:

Birincisi, mücâhede, zor işlere katlanıp riyâzet yolunu tutmak, nefse ağır gelen birçok güç ibâdetlere katlanmaktır ki, bu sâlih kullar arasında ma’ruf ve meşhur bir yoldur.

İkincisine gelince… O ilâhi bir vergi olarak gelir. Bu nâdir olan bir vâkıâdır. Hak Taâlâ istediği kulun kalbine sevgisini ve marifetini verir. Ehlini alır, sanatını bıraktırır ve kulunda, kuvvetini, kudretini gösterir. (361)

Bazı büyükler şöyle der:

-Sakın, sonunda özür dileyecek işi yapma…

Ama bu kelâm benim için değil. Kürsüye çıktığım an sizleri göremiyorum. Sözlerimi sarf ettikten sonra kalb cânibimde kimseyi bulamıyorum. Dolayısıyla hata ettiğim, yüzüne bakamayacağım ve özür beyan edeceğim şahsı göremiyorum. Bu yüzden sözlerimi saklamadan söylüyorum ve yalnız Hak’dan özür diliyorum. (364)

Bazı büyükler, elinde tespih olduğu halde uyur, uyandığı zaman onu yine çevrilirken görürmüş. Dilini de Hakk’ı anar bulurmuş. (365)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 27.11.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com