A.K.Geylânî Hz. Fütûhû’l Gayb‘dan Yansımalar: -2-

www.sufizmveinsan.com
 
 

Kitabın Adı:   FÜTÛHÛ’L GAYB

                     Gizliden Sesler

Müellifi    :     Abdülkâdir GEYLÂNÎ (1077-1165)

Mütercim :     Abdülkadir AKÇİÇEK

Yayınevi  :     Alperen Basım Yayın ve Tanıtım Tic. Ltd. Şti.

                     (0312) 312 72 31 - (0312) 309 49 67                  

                     www.alperenyayinlari.com

                     www.alperenkitabevi.com

Yansıtan  :     Hamdi CENİK

www.sufizmveinsan.com

İkinci Bölüm:

Bütün kötü arzun, hevesin kırılmadıkça, Hak seninle olmaz. Bu hevan ve hevesin yok olunca da sende hiçbir şey durmaz olur artık… Sende ne iyilik eğlenebilir, ne de kötülük. Ne akıl kalır, ne de fikir. Hiçbir şeyi seçemez olursun. Var ile yok arasında bir hal alırsın.. Allah seni öldürür, yeniden diriltir… Sen de, yeni ve bambaşka bir irade zuhura getirir. Her istediğini o irade ile istersin. (28)

 

Allah; Rasûlünün (s.a.v.) lisanıyla buyuruyor ki:

—Kulum bana ibadet etmekle yaklaşır; ve onu severim… Sevince de tutan eli, işiten kulağı, gören gözü, yürüyen ayağı olurum; hep işlerini benimle görür..

Diğer rivayette şu cümleler de vardır:

-Benimle işitir, benimle tutar, benimle aklı erer..

Bu hal ancak “fena” –kendinden geçiş- ile başlar. Bu iş; güç değildir. Halkı bırakman kâfidir. (29)

 

1-Fenâ,

2-Müna,

3-Mübtega.

Bunlar ayrı tasavvuf mertebesidir. Velilerin son durağı buralardır. Bunlara yönelmek öyle bir istikamettir ki geçmişteki evliya ve edbal hep bunları istediler. Ta ki, iradelerini Allah’a bırakalar ve onun iradesine göre hareket edeler… Zaten bu yolun yolcularına edbal demek bu manayı anlatmak içindir. (30)

 

…Yalnız melekler iradeden masumdur.

Peygamberlerde iradeden değil kötülükten masumdur.

Geri kalan mükellef insan ve cinler; ne iradeden ne de kötülükten masumdur.

Şu var ki; veliler kötü arzudan, edbal’da iradeden mahfuzdur. Ama masum değildir.

Bu şu manaya gelir; bazen ufak tefek meyil ederler… sonra Allah merhameti icabı onlara yine doğru yolu nasip eder. (30)

 

Nefsini bırak ve ondan uzaklaş. Nispi olarak kendine izafe ettiğin mülkten ayrıl. Hepsini Allah’a teslim et. Ve kalbin kapısında bekçi ol. Allah’ın, “gönlüne sakla” dediklerini içeri al ve “alma” dediklerini kalbine sokma. Kötü istekleri kalbinden çıkardıktan sonra bir daha yaklaştırma. Bu şeytani arzuları kalpten çıkarmak; her halde ona uymamak ve daima muhalefet etmekle olur.

Allah’ın iradesi dışında bir şey isteme.

Şirk yalnız putlara tapmak değildir. Kendi şahsi arzu ve isteklerinde tesir görerek, uyman da bir nevi şirk ve putperestliktir.

Âyette:

—Kişi ile kalbi arasında gelip geçeni O idare eder, buyrulmuştur.  (31,32)

 

Manevî bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme.. İster daha altını, ister daha üstün… Hiçbir makam arzu etme.

Padişahın kapısına geldiğinde hemen içeri girmeyi isteme. Zorla içeri alınıncaya kadar bekle. Kendi isteğinle değil, zorla içeri alınmalısın. Tekrar tekrar istemelisin, pek nazlı olma.

İçeri girmek için mücerret izinle de yetinme.. Seni tecrübe için olabilir… (35)

 

Bulunduğun hâlin daha üstüne ve daha aşağısına geçmeyi isteme. Orada sabit kalmayı, bâki olmayı arzu etme. Bulunduğun vazifenin şeklini değiştirmeye yeltenme. Böyle bir şey yaparsan nimetleri inkâr yolunu tutmuş olursun; bu ise, dünya ve ahirette sahibini utandırır.

Veliler için hâller vardır. Ebdal için makamlar vardır. Ve sana hidayeti Allah (c.c.) nasip edecektir. (38)

 

Allah sevgililerine ve bunlardan bir kısmı olan ebdale, akıllara durgunluk veren, adet ve resmiyeti ortadan kaldıran Ef’al-i İlahinin tecellisi açılır. Bu tecelli iki kısma ayrılmıştır: Cemal ve celal sıfatlarının tecellisidir. Celâl aynı zamanda azâmet manasına da gelir. Bunların tecellisi kalbe çok giran gelir. İnsanı müthiş sarsar. Bu hâl kalbde olur, fakat zahiri duygulara da sirayet eder.

Cemal sıfatının tecellisine gelince: Bu sıfatın tecellisinde kalb nurla dolar ve bununla hoş olur. Bu halde kalp rahat eder, lütuflara erer. (38)

 

Bu kadar külfetler içerisinde varlığını gösteren yalnız Allah-ü Teâlâ’dır. Bundan sonra nefsin gelir. Muhatap olarak meydanda da sen varsın.

Nefis, başta Allah’ın zıttı dır. Hâlbuki her şey sahiplidir. Böyle olduğu için nefis, hem yaratılış itibariyle hem de mülk olarak Allah’ındır. Bu arada nefse boş iddia ve arzu, bir de kötülükleri ile sevinmesi kalır. (41)

 

İbadetin başı nefse muhalefet etmektir. Allah-ü Teâlâ buyurdu:

—Nefsine uyma; nefs seni Allah yolundan ayırır.

Davud’a da şöyle buyurmuştur:

- Ey Davud!.. Nefsini bırak, çünkü o daima münazaa çıkarır.

Bayezid-i Bistâmî’den (r.a.) bir rivayet vardır:

Bayezid mana âleminde Tecell-i ilahiye nail olur ve sorar:

-Ya Rabbi, Sana nasıl gelinir?..

Şu cevabı alır:

—Nefsini bırak da gel.

Bayezid der ki:

—Nefsimi bıraktım, yılan soyunduğu gibi ben de nefsimden soyundum: Her hayrın ve her güzelliğin onu bırakmakta olduğunu gördüm. (42)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 06.11.2009
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com