Füsûs-ül Hikem

327. Bölüm

Asliye Tavşanlı
 

[KELİME-İ MÛSEVİYYE'DE   MÜNDEMİC   "HİKMET-İ ULVİYYE"   BEYÂNINDA   OLAN   FASTIR]

Velâkin (fakat) bu ilm-i zâtiden (zati ilminden) başka bir ilim daha / vardır ki, o ilim, "ilm-i esmâî (esması ile alakalı) ve sıfâtî"dir (sıfatları ile alakalı ilmidir). Ve bu ilim ancak hâdisin (sonradan olanın) vücûduyla (varlığıyla) hâsıl olur (meydana gelir). Ve hâdis (sonradan meydana gelmiş) ise a'yân-ı âlemdir (evren hakikâtleridir). Ve bu a'yân (hakikâtler) mütevekkin (yaratılmış) olunca hâdis hakkında ilm-i zevkî (zevk ilmi) husûle gelir (oluşur). Şu halde, Hak Teâlâ hazretlerinin merâtib-i ilminin (ilim mertebelerinin), ancak ilm-i hâdis (hadis ilmi) ile tamâm olması kalmış idi. A'yân-ı âlem (alemin hakikâtleri) mevcûd olunca, ilm-i muhdes (sonradan oluşmuş ilim) ve kadîm (öncesi olmayan eski) ictimâ' ederek (toplanarak, bir araya gelerek) sûret-i kemâl (tam, olgun, en mükemmel suret) zâhir oldu (göründü). Binâenaleyh (bundan dolayı) mertebe-i ilm (ilim mertebesi) vecheyn (iki taraf) ile ya'nî kadîm (önceden mevcut) olan zâtın ve hâdis (sonradan olmuş) olan vücûd-i mümkinin (mümkin varlığın (evrenin) ) ilmi ile kâmil (tam, mükemmel) olur. Ve ilm-i zâtî (zatıyla alakalı ilim) ve sıfâtîye (sıfatlarıyle alakalı ilme) dâir olan tafsîlât (geniş açıklama) Fass-ı Şîsî'de (Şisi bölümünde) ve Fass-ı Lokmânî'de (Lokman bölümünde) mürûr etti (geçti). Bu bahsi (konuyu) iyi anlamak için oralara mürâcaat olunsun. Zîrâ (çünkü) bu bahiste (konuda) pây-i akıl (aklın ayağı) kayar ve zannolunur ki, Allah Teâlâ'ya noksan (eksik) isnâd olunuyor (yakıştırması yapılıyor). Halbuki Allâhü Zü'l-Celâl hazretleri min-haysü'z-zât (zatı bakımından) her şeyden ganîdir (zengindir, doygundur). Ve mertebe-i ilm-i Hak (Hakk’ın ilim mertebesi) vecheyn (iki taraf) ile kâmil (tam, mükemmel) olduğu gibi merâtib-i vücûd (vücut mertebeleri) dahi a'yân-ı âlem (aşikâr olmuş alem) ile kâmil (tam, mükemmel) olur. Zîrâ (çünkü) mertebe-i şehâdet (içinde bulunduğumuz, görülen alem) mertebe-i tafsîldir (teferruat, açılmış, detay alemdir) ve mertebe-i zât (zat mertebesi) ise mertebe-i icmâldir (öz, özet mertebedir) ve icmâl (özet) tafsîl (detay) ile kâmil (tam, olgun) olur.

Ve vücûdun (varlığın) ba'zısı ezelî ve ba'zısı gayr-i ezelîdir (ezeli değildir). Ve vücûd-i gayr-i ezelî (ezeli olmayan varlık) hâdistir (sonradan yaratılmıştır).  İmdi (buna göre) "vücûd-i' ezelî" (ezeli olan varlık) Hakk'ın kendi nefsiyle kâim (mevcut) olan vücûdudur (varlığıdır) . "Vücûd-i gayr-i ezelî" (ezeli olmayan varlık) ise âlemin (evrenin) sûretleriyle zâhir olan (açığa çıkan, görülen) Hakk'ın vücûdudur (varlığıdır) ki, o âlem ilm-i ezelî-i ilâhîde (Allah’ın ezeli ilminde) "ayn" (hakikât) ile sâbittir (mevcuttur, belirlenmiştir). Binâenaleyh (bundan dolayı) âlemin (evrenin) sûretleriyle zâhir olan (açığa çıkan, görülen) Hakk'ın vücûdu (varlığı) "hudûs" (sonradan peyda olmak) ile tesmiye olunur (adlandırılır). Ya'nî suver-i muhtelife (çeşitli suretler) ile zâhir olan (açığa çıkan, görülen) âleme (evren ve evren suretlerine) biz hâdis" (sonradan meydana gelmiş) tesmiye ederiz (deriz). Fakat bu hâdis (sonradan olma), vücûd-i mutlak-ı Hakk'ın (Hakk’ın sınırsız, kayıtsız varlığının) bir mertebesinden başka bir şey değildir. Ve buna vücûd-i Hakk"ın (Hakk’ın varlığının) gayridir (başkasıdır) denilmiş olsa, Hakk'ın ve âlemin vücûdları mahdûd (sınırlı) olmak ve Hak Teâlâ, âlemi kendi vücûdunun (varlığının) hudûdu (sınırları) hâricinde (dışında) olarak icâd etmek (yaratmak) lâzım gelirdi. Ve böyle i'tikâd edenler (inananlar), Hak Teâlâ hazretlerinin    أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ    (Fussılet, 41/54) kavl-i şerîfini (mübarek sözlerini), idrâk etmeyen (anlamayan) ukûl-i zaîfe (aklı zayıf olan) erbâbıdır (kimselerdir). Binâenaleyh (bundan dolayı) "mertebe-i zât", (zat mertebesi) "mertebe-i ilim", (ilim mertebesi) "mertebe-i ervâh", (ruhlar mertebesi) "mertebe-i misâl" (hayal mertebesi) "mertebe-i şehâdet" (görülen, şahit olunan mertebe) ve "mertebe-i insân-ı kâmil" (tam mükemmel, eksiksiz insan mertebesi) hep vûcûd-i mutlakın (sınırsız kayıtsız varlığın) birer mertebesinden ibârettir. Ve Hak bu merâtibde (mertebelerde) zâtiyle sârîdir (yayılmıştır) ve kâffe-i merâtibi (bütün mertebelerin hepsini) zât-ı şerîfiyle (mübarek, kutsal zatıyla) muhîttir (kuşatmış, ihata etmiştir) ve her bir mertebenin mâdûnu (altındaki),  kendisine nisbeten (göre) tafsîldir (açılmış detaydır, teferruattır).Şu halde bu merâtibin (mertebelerin) hudûsü (sonradan peyda olması) zuhûr-i kemâl (kemalin açığa çıkması) içindir. Zîrâ (çünkü) âlemin / ba'zısı, ba'zısına zâhir olur (görülür).  Ve âlemin ba'zısının ba'zısına zâhir olması (görülmesi), suver-i âlemle (evren suretleriyle) Hakk'ın kendi nefsine zâhir olmasıdır (görünmesidir). Ve eğer zât bu sûretle (şekilde) merâtibde (mertebelerde) zâhir olmasa (görünmese) idi, hâl-i icmâl (öz, özet halde (icmal durumda olduğu halde) devâm üzere olur idi. Ve hâl-i tafsîl (açılmış, teferruat hali) mevcûd olmayınca da kemâl (tamlık) zâhir olmaz (meydana çıkmaz) idi. Binâenaleyh (bundan dolayı) vücûd (varlık), mertebe-i tafsîl (tafsil, detay mertebesi) olan âlem (evren) ile kâmil (tam, noksansız, mükemmel) oldu. Böyle olunca âlemin (evren ve evren suretlerinin) hareketi, vücûdun (varlığın) husûl-i kemâli (kemalinin açığa çıkması) için vâkı' (olmuş) oldu. Ve kemâl (noksansızlık, mükemmellik) li-zâtihî (zatının gereği olarak) mahbûb (sevilmiş, sevilen) olduğundan bu hareket dahi hareket-i hubbiyye (sevginin hareketi (sevgiden ileri gelen hareket) oldu.

Bu bahis (konu) gâyet dakîk (ince) olduğundan Hz. Şeyh (r.a.)    فافهم    ya'ni "İyi anla!" buyururlar ve fi'l-hakîka (doğru olarak) bu bahis (konu) anlaşılmaz ise kelâm-ı Fusûs’un (Füsusta geçen sözlerin) zevkıne varılamaz. Ve yanlış anlayanlar ise dalâlete (şaşkınlığa) düşüp şerîatı (şeriat hükümlerini) ta'tîl etmek (ara vermek, durdurmak) belâsına giriftâr (düşmüş) olurlar. Hz. Attâr ne güzel buyuruyor. Beyt:

تاشناسد شاهرا در هر لباس              مردمي بايد كه باشد شه شناس

Tercüme: "Pâdişâhı hakkıyla tanıyan bir adam lâzımdır ki, herhangi bir libâs (giysi) içinde olursa olsun pâdişâhı tanıyabilsin!"

Devam edecek

 

 

 
 
İzmir - 24.06.2008
asliye@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com