Kayıt için burayı tıklayın




Tat alma,ağızdaki tat cisimlerinin bir fonksiyonu olup kişinin gıdaları seçmesi ve dokuları için gerekli besleyici maddeleri almasında önemi olan bir algıdır.

Canlıların  bir gıda maddesini  diğerinden ayırt etmeleri lezzet tercihini meydana getirir. Bu şekilde yiyecek maddelerine karşı bir diyet de otomatik olarak ortaya çıkmış olur. Ayrıca, organizmanın ihtiyaç duyduğu bazı özel maddelerin özellikle alınması sağlanır. Örneğin, emzirme döneminde kadınların sulu gıdalara ihtiyacı olmakta, ergenlik döneminde  de tüm gıdalara (özellikle kemik gelişiminde  önemi tartışılmaz kalsiyumlu ve hormon aktivasyonu için gerekli enerjiyi sağlayan şekerli besinlere ) ilgi artmaktadır.
Çöldeki tuzlu kayaların bunları yalamak isteyen hayvanları çok uzaklardan kendine çektiği bilinir.

Tat seçimi, merkezi sinir sistemindeki bazı mekanizmaların sonucudur; ağızda bulunan tat cisimciklerinin değil... Bu cisimciklerde, ilgili maddeye karşı  uyarılma eşiği düşse de, beyin onu beğenmeye devam eder. Gıdanın seçiminde alım sırasında yaşanılan olaylar da etkilidir ; gıda alımını takiben hastalanma,bir ölüm haberi, kazalar  vb...

İnsanların bazı hoşa gitmeyen maddeleri yememeleri de aslında, organizmayı ileride meydana gelebilecek bazı zararlardan korumaya yöneliktir.

Genel fizyolojik kuramlar  içinde en azından dört tür tat algısı tanımlanmaktadır: Tatlı,acı,ekşi ve tuzlu...  Ancak bunların karışımı ile oluşan yüzlerce tür versiyon olduğu muhakkaktır.

Ekşi tat, asitler tarafından oluşur ve algı ile  o maddedeki  hidrojen iyonlarının konsantrasyonları arasında logaritmik orantı vardır.

Tuzlu tat, İyonize tuz ile ortaya çıkar.

Tatlı,  Alkol, şeker, keton, glikol, kurşun gibi birçok kimyasal ile oluşur.

Acı tat da birçok madde ile oluşabilir.(Nikotin, kafein, striknin vb...)

Bazı maddeler, başlangıçta tatlı hissi vermesine rağmen, bir müddet sonra acı tat bırakır. Sakarin buna iyi bir örnektir.

Dilin ön kısmı tatlılara, arka kısmı acılara daha duyarlıdır.

Acı tat aslında vücudun iyi bir savunma aracıdır. Zehirli bitkilerdeki  toksinlerin çoğunda yenmesini engelleyecek kadar acı tat vardır. Bu tadın diğerlerine göre uyarılma eşiği düşüktür, daha az miktarlarda bile anlaşılır, bu da koruyuculuğunu artırır.

Tat duygusunun adaptasyonu hızlıdır. Alınan gıdadan birkaç saniye sonra; tat cisimciği tat sinirleri yolu ile beyinde o tadın karşılığını bulur, eğer yoksa daha önceki verilerden hangisine benziyorsa onun yanında yerini alır. Hatırlayın, kiviyi ilk  yiyen herkes, ayrı bir meyveye benzediğini belirtmişti oysa çocuklar için o sadece kivi oldu...

Tat duyusu gıdanın alımını takiben ilerleyici, gittikçe artan adaptasyon gösterir. Diğer duyularda alıcılar (reseptörler) seviyesindeki ilk adaptasyona karşılık, tat almada beyin adaptasyonu söz konusudur.

Şiddetli soğuk algınlığına tutulanlar, tat algılarını kaybettiklerini düşünürler. Fakat bu kişilerin tat duyguları kontrol edilirse tamamen normal olduğu görülür. Bu da göstermektedir ki, bizim çoğunlukla tat olarak algıladığımız, aslında koku algısıdır. Gıda maddelerinden çıkan kokular, burundan geçerek   koku algı sistemini tat algı sisteminden binlerce defa daha şiddetli uyarırlar. Örneğin, burun koku alıcı sistemi sağlam olduğunda, alkolün tadı, sağlam olmadığı duruma göre 1/50.000 konsantrasyonda sezilebilmektedir.

Görüldüğü gibi, diğer dört duyuda olduğu gibi tat  alma da  aslında tamamen beynin bir fonksiyonu olmakta ve duyu organlarımız ayırt etme aşamasında sadece bir aracı olarak görev almaktadırlar.

Bu bilgiler de gerçeklik kavramı üzerine daha farklı bakış açılarını kazandırıyor günümüzde...

Ahmet F. Yüksel
& Uzm.Dr. Işıl Yurdaışık
İstanbul - 19.11.2001
http://sufizmveinsan.com

Popüler Bilim Dergisi - Kasım 2001

 


Üst Ana sayfa e-mail