Kayıt için burayı tıklayın


2.Bölüm

Nörotik ekskoriasyonlar

Nörotik ekskoriasyonu bulunan hastalarda lezyonlar hastanın kendi derisini yolma ya da tırnaklama yoluyla oluşturulur. Hastada derisini yolmak için dayanılmaz bir dürtü mevcuttur.

Hasta grubu genellikle aşırı duyarlı, kendine güveni az, hata yapmaktan korkan, olumsuz eleştiriye duyarlı, çekingen, kendini suçlayıcı, katı ve mükemmeliyetçi yapıdaki kişilerden oluşur. Kızgınlık ve saldırganlık duyguları aşırı baskılanmış olup, bu bastırılmış duygular bazen öfke ve patlama nöbetleri şeklinde ortaya çıkar, bazen de kendi derisine yönelik bir yıkım halini alabilir. Ayrıca reddedici ve cezalandırıcı ebeveyn öyküsüne de bu grupta sık rastlanır.

Nörotik ekskoriasyonda lezyonlar hastanın ellerinin, özellikle de sağ elinin ulaşabileceği alanlarda yerleşir. Yüz, kolun ekstansör kısımları, boyun, omuzlar, bacakların arka kısımları, sırt ortası, kalçalar en sık görülen alanlardır.

Bu alanlarda kaşıntı olabilir veya olmayabilir. Bazen hastalarda mevcut olan sivilce, follikülit (kıl kökü iltihabı), keratin tıkaçları, böcek ısırıkları kaşıma ve kazıma için bahane oluşturabilir. Hastalar küçük bir lezyonu büyütüp dermatolog tarafından tanınmayacak hale getirebilirler. Sivilce zemininde yerleşen nörotik ekskoriasyon akne ekskorie olarak adlandırılır. Bir başka özel şekil ise dudakta sürekli ısırma, koparma ile keilitis (dudakta ekzama) oluşturulmasıdır. Hastalığın aktivitesi genellikle gece ve hasta boşken artar. Bir kısım hasta olayı meydana getirdiğinin farkında değilken, bir kısmı da bu işi zevk olarak yapmaktadır. Hastalar, lezyonları kendileri yaptıklarını inkar etmez, kabul ederler, fakat bu kazımalarının kaçınılmaz ve gerekli olduğu iddiasındadırlar. Genellikle doktora başlangıçtan 5-8 sene sonra gelirler.

Hasta dermatoloğa başvurduğunda genellikle kaşıma ve tırnaklama ile ortaya çıkan küçük kabuklu lezyonlar görülür. Hastalığın şiddeti, psikolojik problemin şiddetiyle paralel olup, değişik yaşlarda belirtiler bir arada olabilir. Çoğunlukla lezyonlar 1 cm’den küçük olmakla birlikte ender olarak 1-2 cm olabilir. Lezyonların çoğu köşeli ve doğal olmayan görünüştedir. Derin olan lezyonların yerlerinde çevresi kahverengi, ortası açık renk izler oluşur.

Hastalara tanı koymada bazen zorluk çekilebilir. Kaşıntılı hastalıkların hepsiyle karışma ihtimali vardır. En sık karıştığı hastalıkların başında artefakt dermatiti ve parazit delüzyonları vardır. Artefakt dermatitinde lezyonlar genellikle çok daha büyüktür ve hasta lezyonları kendinin yaptığını kabul etmez. Parazit delüzyonlarında ise öykü tipiktir ve hasta derisinin altında bir şeylerin hareket ettiğini ve kendisinin bunları çıkarmaya ya da temizlemeye çalıştığını söyler.

Hastalar çoğu kez psikiyatriste gitmek istemez ve artefakt dermatitinde olduğu gibi burada da tedaviyi dermatoloğun düzenlemesi gerekebilir. Hasta ile doktoru arasında iyi bir güven oluşturulduktan sonra hasta bir psikiyatriste devredilmeye çalışılmalıdır.

Hastalık çocukluk dönemlerinde başladığında iyileşmesi daha kolaydır. Çocuğun olgunlaşması ve aile desteği hastalığın iyileşmesini kolaylaştırır. Yetişkinlerde ise kısa süreli olanlar daha iyi yanıt verirler. Hastalık tedavi edilmediğinde stress dönemlerine paralel olarak artarak kronikleşir ve sürer gider.

Psikokütan dermatozlarda hekimin hastalara yaklaşımı çok önemlidir. Hastaya rahat konuşma ortamı sağlanmalı, sabır ve sevecenlikle yaklaşılmalıdır. Hekimin muayene sırasında hastaya dokunması, deri hastalığı olan kişinin rahatlamasını sağlar. Suçluluk ve dışlanmışlık duygusu ileri derecede olan bu hastalarda dokunma, kendisine güvenildiğini, iğrenilmeyip dışlanmadığını hissettirir. Bunun yanı sıra hekim hem iyi bir dinleyici hem de iyi bir gözlemci olmalıdır.

Nörotik ekskorisyonlar ve artefakt dermatitinde olduğu gibi diğer psikokütan dermatozlarda da hem tanı konulmasında, hem de tedavi aşamalarında, teorik bilgilerin çok ötesinde bir çaba, ustalık ve sezgi gücü gerekmektedir. Bu tür hastalıklarda başarıya gitmek gerçekten de hekimlik sanatının kullanılmasını gerektirir. Fakat tüm bunlara rağmen tedavilere dirençli bir grubun varlığını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

Uzm.Dr. Hülya GÜÇLÜER
hulya6@superonline.com
hgucluer@mynet.com

İstanbul - 24.07.2001
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail