Kayıt için burayı tıklayın

iz insanlar klasik bilgilerin  peşine takılmış bir şeylerle sorunumuza  çare  bulmaya çalismaktayiz.Genel olarak biliriz ki insanlar çok yedikleri yada az harcadıkları için kilo alır veya kalınlaşirlar yada etraflarına yağ toplanması olur. Bilinenin aksine insanlarda  şişmanlık bir yığın hastalık sonucunda ve bazen de ihtiyaçlara cevap vermek üzere oluşur.

İnsanlar ciltlerinde bir kaşintı olduğunda elleri ile kaşirlar.Ancak,farenx dediğimiz bölgelerinde bir kaşintı olduğunda ellerini ağızlarına sokup ağız arka tavanını kaşiyamazlar. Bu durumda bir şeyler yiyip içerler ve ağız arka tavanı önünden geçen yiyecekler bölgeyi kaşimış olurlar.Genellikle pis boğaz tabir ettiğimiz insanlar böyledir ve sert olması sebebiyle daha ziyade çerez türü yiyeceklere düşkündürler.

Mide,bilindiği üzere asit salgılayan bir organdır ve normal ölçülerde olduğu sürece sorun yoktur.Ancak bu ayarlamayı yapan beyin bir başka konu ile uğraşmaya yoğun olarak zaman ayırırsa,ayar bozulur ve fazla asit salgılaması olur. İşte bu durumda mide asit tarafından yakılmaya başlar biz buna midenin kazınması deriz, ki bu durumda bir şeyler yemek ihtiyacı   belirir.Yemek yada yememek bu durumda elinizde değildir ya yiyip içecek ve midedeki asidi dilüe edeceksiniz yada mide mukozası yanmaya devam edecek ve ülser dediğimiz yaralar meydana gelecektir. Burada iradeden söz etmek insafsızlık olacaktır. Eğer, ülser olmasına rağmen yiyip içmez ve irade kullanmaya çalisirsak,  başimıza gelecek şey midemizin delinmesi olacaktır. Sonuç olarak düşünecek olursak “iradeni kullan az ye” yada  “yeme,içme” diyenlere, yani bu insan yemesinde midesini mi delsin? sorusunu sormayı hep istemişimdir.          İnce bağırsaklar vücudun alım memurları gibi çalisirlar.İhtiyaçlar beyin tarafından algılandıktan sonra ince bağırsaklara bildirilir.İnce bağırsaklar içlerine gelen maddelerden  gerektiği kadarını alırlar,fazlasını dışarı atarlar. Tabii bu söylenen şey,eğer dokularla beyin arasındaki bağlantılar sağlamsa, beyin gelen ihtiyaçları liste haline getirecek kadar meşgul değilse ve beyinle ince bağırsaklar arasında iletişim sağlamsa ve ince bağırsaklar sağlamsa  gerçekleşir. Ama bunlardan herhangi birisi bozuksa arzu edilen şey olmaz ve ince bağırsaklar içlerine gelen maddenin tamamını alırlar. Bu durumda hastada öncelikle dengesiz beslenme, hemen akabinde göreceli olarak  fazla beslenme meydana gelir.

Karaciğerin beslenmedeki rolü herkes tarafından bilinmektedir. Kendisine gelen maddeleri genel anlamda ikiye ayırır : bunlardan bir tanesi enerji sektörü, diğeri de depo sektörüdür. Eğer karaciğer kendisine gelen maddelerden çok az bir kısmını depoya daha çok kısmını enerjiye ( kullanılabilir madde ) ayırırsa kişilerin obesite gibi bir sorunları olmaz ve aldıklarını yakarlar. O insanlar oldukça enerjiktirler (çocuklarda bu böyledir). Eğer karaciğer gelen maddelerin büyük bir kısmını depo sektörüne, çok az bir kısmını enerjiye ayırırsa obesite kaçınılmaz olur.   Bu insanların  spora yönlendirilmeye çalisilmalarinin hiçbir anlamı yoktur. Zaten çok az enerji temin edebilen bu  insanların spora yönlendirilmeleri halinde zorla temin ettikleri yaşam enerjileri de harcanacağı için yeni bir enerjiye ihtiyaç duyacaklarından tekrar yemeleri kaçınılmaz olur. Zannedilir ki sporla harcanan enerjiler depodan alınacak yağlardan karşilanır. Bunun böyle olması her zaman mümkün değildir. Depodan yağların alınması  kısaca ACTH dediğimiz bir hormon aracılığıyla olmaktadır. Eğer vücutta yeterince ACTH var ise, yağ depolarında yağın ütülüzasyonu mümkün olmaktadır. Aksi taktirde depodan yağ almak mümkün değildir.   Bu demektir ki insanlarda hormonsal denge yerinde ise depodan yağ boşaltılabilir, aksi taktirde uğraşma boşunadır.

Kanda serbest şeker ayarlaması beyin ve pankreas tarafından yapılmaktadır.  Beyin kandaki serbest şekerle beslenmektedir. Beyne fazla gelen şekerlerin kanda bertaraf edilmesi pankreasın ensülin ensülin hormonu sayesinde olmaktadır. Eğer ensülin yetersizliği olursa bilindiği üzere kanda şeker yükselmekte ve belirgin bir yükseklikteyken prekoma ve koma meydana gelmektedir. Eğer böyle bir şey oluşursa zamanında ensülin vermek suretiyle hastanın hayatını kurtarmak ve komadan çikarmak mümkündür. Bunun tam aksini düşünecek olursak yani kanda şeker azlığı meydana gelirse yine aynı belirtilerle insanda prekoma ve koma gelişir ve bu komadan hastayı kurtarmak mümkün değildir, mutlak ölümle sonuçlanır. Bu nedenledir ki  kişinin kan şekeri düştüğünde mutlaka bir şeyler yiyerek kan şekerini yükseltmesi gereği doğar. Böyle bir kişiye, “yeme” veya “az ye” demek hiç bir şey ifade etmeyecektir. Yeme,hatta çok yeme durumu oluşacaktır. Bu durumda başta mide için söylediğimiz sözü buraya uygulamak gerekirse yani, kişi yemesinde ölsün mü ? demek hep içimizden geçmiştir. Bu tür hastaların  gecenin bir yarısında uykularındayken, aniden gözleri açılacak, mideleriyle birlikte beyinlerinin de kazındığını hissederek doğru buzdolabının başina gidecekler ve yiyeceklerdir.

Bazı obes hastalarda belirgin bölgelerde toplanmalar gözlenmektedir. Bunlardan en ilginç olanını burada örnek olarak anlatmak istiyorum. Kişinin  , alt yapısının  ( kalça ve basen bölgesi ) , gayet muntazam görünen  üst yarısına  nazaran oldukça kalın olduğu durumlarda yaptığımız incelemelerde bel bölgesinde bozukluklar olduğu ve kalçalardan bacaklara doğru inen siyatik sinirlerinin hasta olduğu gözlenmiştir. Bu insanlar tazyik edildiği taktirde aç kalabilirler. Yanaklar çöker, kaburgalar tek tek herhangi  bir incelme olmaz.

Yukarda anlatmaya çalistigim, çok kısa olarak bahsettiğim konuları bertaraf etmeden hastaların zayıflamalarını sağlamak yada sağlamaya çalismak mümkün değildir. Kilo olarak düşürülseler bile yağ hücrelerinde yeterince azalma olmayacağı için, verdikleri kiloyu tekrar alma eğiliminde olacaklardır. Bu nedenledir ki insanlar ömürlerinin çok uzun bir periyotlarını diyet uğraşisıyla geçirmek zorunda kalmaktadırlar. Bu konuda müracaat eden insanlarda  hastalıkları tespit edilmek suretiyle tedavileri sağlanmalı  ve bir daha yağ biriktirmesi önlenmelidir. Halihazırda olan yağlar fiziksel veya kimyasal usullerle yok edilmelidir. Obesiteyle müracaat eden hastalar hem kilolarından, hem kalınlıklarından,  hem de hastalıklarından kurtulmalıdırlar. Kişisel kanaatimiz ve uygulamalarımız bu yönde olmaktadır.

Dr. Kubilay Orhan
İstanbul - 17.01.2001
http://afyuksel.com

 


Üst Ana sayfa e-mail