İMAJ MESELESİ

(Bu Yazı 3 Ocak 2000 tarihli Akşam Gazetesinde yayınlanmıştır.)


Diğer birçok kelime gibi kültürümüze yabancı dillerden gelen imaj, "bir kimsenin veya topluluğun başkalarının zihninde yaratmak istediği izlenim" anlamında kullanıyor genelde...

Bugün imaj denilince, akla önce "görüntü" geliyor. Yani insanların giyim kuşamları, saç ve sakalları, takıları, günün modasına uygun "pahalı" "gösterişli" giysileriyle sanal bir kişilik oluşturma gayretleri...

Kimileri, her bütçeye uygun olmayan bu eşyaları imkânsızlıklar nedeniyle alamadıklarından kahrolacak duruma geliyor.

Onda var, bende neden olmasın?

Yaşamı, aslını ve hakikâtini tanıma yönünde çeşitli uğraşlarla, meşakkâtlerle ve kendine yapılan acımasız eleştirilere tepkisiz kalarak geçirmiş gönül erlerinden Mevlâna'nın bu konuyu işleyen çok güzel bir sözü var:

"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok Ne adamlar gördüm, sırtında elbise yok..." Aslında "imajsızlık veya imaj eksikliği" diye bir şey olamaz.

Herkesin şahsına özgü bıraktığı bir izlenim vardır. Ortama uyar veya uymaz; bu bir imaj meselesidir. Bireylerin imajını, görüntüleri değil, davranışları oluşturur. Gerisi şekildir. Görüntü, bireyin içteki yaşantısı olmadığına, yani düşünce ile davranışlar farklılıklar gösterdiğine, hatta insan kendi bünyesinde dahi bu çelişkiyi hissettiğine göre, görüntü ile yaşantının uyum sağlaması çok önemli ve harika bir şeydir.

Yaşamın gerçeklerle bütünleşmemesi; toplumda içi başka dışı başkalık olarak nitelenen. mistisizmde "riyakârlık" deyimi ile anlatılan ikilem duygusunu ve davranış bozukluğunu meydana getirir.

Evrenselliği kabul etmiş, hayatın her kesitini toplumsal yaşamdan kopmadan, kesitsel algılama araçları dışına taşarak değerlendirmeye çalışan bireylerin yüksek değerleri bir anda yitirımesi, yani varsayımsal ilişkilerin yapaylığına kapılması, imaj tespitindeki yanlışlarından kaynaklanmaktadır.

Doğru bir söz, şekil, davranış veya hatasız bir zamanlama, insanlar üzerinde gerçekten çok önemli roI oynayabiliyor. Onların yaşama bakış açılarını tahminlerin fevkinde etkileyebilirken, pasif, korkak anlayışı dar olanlara heyecan, sevgi, cesaret, verebiliyor. Yeni bir imaj çizmelerine de yardımcı oluyor. Ancak dünü kabul ederken, üzerine sünger çekerek bugünü yaşayabilen, ayağına basıldığında da asli yönünü muhafaza edemeyen kişinin orijin bir imajı yansıttıği düşünülemez.

Bir başka yanlış da karşıdakini hatalı bularak, onun kendi imajına ayak uydurması için bir yığın çaba göstermektir. Devamlı ikaza rağmen, mistik alanda özellikle bu tür olaylara çok sık rastlanmaktadız.

Belli izlenimlerin dışına taşamayan bireyin ufuklarının genişlemediği, teknolojik, kültürel ve global anlayışa bir katkı sağlayamadığı gibi, tabulaşma ve şekillenme oluşturması nedeniyle beynin çalışmasına da engel teşkil ettiği görülmektedir.

Bir biyo-psiko-sosyal olgu olan imaj meselesini basite indirgememek, en azından toplumsal ahlâka uygun bir modeli benimsemek için, çok iyi değerlendirmeye tabi tutmak gerekiyor.

Üretimsiz bir hâlde, aynı şeyleri tekrarlayarak evrenselliğe ulaşmak mümkün olabilir mi?

At gözlüğü ile olaylara bakış açısının getirisi olan imajlar artık silinmelidir.

Ahmet F. Yüksel
İstanbul - 3 Ocak 2000