aşarısız olmak, hiçbir zaman istenilen, temenni edilen bir hal değildir. İstenilen sonuca ulaşamamayı kimse arzulamaz, aklının ucundan bile geçirmez. Her zaman gaye, başarılı olmaktır.

Bugün toplumda “ cin ” gibi diye nitelenenler başarılı kabul ediliyor.

Ama başarı kısa değil, uzun vadeye yatırım yapanların hakkıdır. Bizler çocuklarımızı okullarda, hayata bakış açıları geniş olsun diye okutuyor ve yetiştiriyoruz. Onların başarısızlıklarına ise tahammül edemiyoruz.

Başarıda; toplumun tüm düşünce ve davranış biçimini, değer yargılarını, faaliyetlerini, kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi birikimini, tecrübeyi dikkâte almak zorunludur.

Bilgilenmek ve bilgilendirmek, kısaca başarılı olabilmek için bir yığın çaba gerekiyor. Başarının en önemli koşulu ise dürüstlüktür. Sadece başkalarına değil, insan kendine de dürüst olmalıdır.

Düzmece davranışlarla başarılı olmak bir hayaldir. Hiç kimseden çekinmeden doğruyu söyleyenler, başarıyı yakalamış olanlardır. 

Kulaktan dolma bilgilerle, başarılı bir ilişki izlenimi vermeye çalışanlar, hayatları boyunca hemen hemen hiç başarılı olamamış, yalakalığı yeğlemiş kişilerdir. Onlardan içtenlikli bir davranış beklenemez. Başarı, anlamlı bir uğraşının ve didinmenin sonucudur. Tutarlı davranan bireylerin hayatı incelendiğinde, başarılarla dolu olduğu görülecektir...

Başarı, bireye cennet hayatı yaşatırken; başarısızlık, cehennemi solumak gibi bir şey oluyor...

Aslında her başarının altında bir başarısızlık var, nedense bunun pek farkında değiliz. Başarıya koşmamıza sebep olan şey, başarısızlıklardan aldığımız ders değil mi ?...

Bu koşullar altında başarı kadar başarısızlığın da önemi  çıkıyor. Şayet insani ilişkilerde başarı oranında, başarısızlık gibi bir kavram da daima göz önünde bulunduruluyorsa,  başarı kendiliğinden gelip bizi bulur. Başarıya odaklanmış bir insan, alternatif düşünceleri göz önünde bulundurarak, her türlü aksiyonu değerlendirmeli, kendini başarıya kilitleme gereğini duymalıdır. 

Bu noktada en önemli unsur, “ başaramama ” kaygısının yok edilmesidir.

Hayata bakış açısı dar olan, kendini yenileyemeyen, sağlıklı ilişkiler kuramayan; özü ile bağlantısız, deneyimsiz, görgü ve bilgilerini aktaramayan, yapay bir yaşantı içinde taklidi bir ortamı seven, bilincini yeterince değerlendiremeyen bireyler, genelde başarısız olurlar. Hayata katkıları pek yoktur. Kendilerini savunma anlayışı “ ben başarısız biriyim, kapasitem bu, benim yaşam tarzım böyle!.. ” şeklindedir. Genelde, kimseye yardımcı olamayan, yol gösteremeyen, içine kapanık kimselerdir, bunlar.

Başarıyı insan, kendi özüne ulaşmada aramalı, tutku ve bağımlılık yapan yapay başarılardan süratle uzaklaşmalıdır. Sürekli gündemde olmak, beğenilmek; başarı değil, olsa olsa egonun bir tatminidir.

Burada bir konuyu hatırlatmakta yarar var: Özellikle bir işi bütün iyi niyetlerine karşın başaramadığını görenleri karalamak yerine, yıkıcı hareketlerden kaçınarak, başarısızlıklarına neden olan durumlarda yardımcı olabilmek, durdukları ve asla  geçemedikleri yerlerde ellerinden tutarak aşama yapmalarını sağlamak bizlerin görevidir. Bu, aynı zamanda en büyük ve en anlamlı başarıdır.

Kızmadan, sinirlenmeden, suçlamadan, bireyin ortaya koyduğu başarısızlık tablosundan etrafa yakınmadan ona yardımcı olabilmek kadar güzel bir şey olabilir mi?

Başarıda çok sesliliğin, çok renkliliğin ve özgürlüğün tadı var.

İstanbul - 02.12.2002
http://sufizmveinsan.com

02-12-2002 Akşam Gazetesi
Şubat 2003 Popüler Bilim


Üst Ana sayfa e-mail