Cenabı Allah, “Evvel, Ahir,Zahir, Batın” (57*3)  ve her şeyi tüm olarak bilen O olduğu için her şeyden haberdar ve bilgi sahibi olandır.
Şeriat erbabı olan zevat, bu mertebeleri bilmediğinden  evveli, ahiri, zahiri, batını yani içi dışı ayrı ayrı zannetmektedir. Aynı durum, Tasavvuf bilgisini yeni öğrenmeye başlayanlarda da görülmektedir ve onlar mertebeleri iyice öğrenene kadar devam edecektir.

İnsanların çok şey bilmeleri halinde bile, eğer mertebeleri bilmezlerse anlaşmaları ve birbirlerini anlamaları bayağı güç olacaktır.
Bu anlayışın sebebi, Hak’tan başka mevcut olmamasına karşın, Hakk’ın her mertebede başka bir isimle karşımıza çıkmasıdır.
Buna bir misal vermek gerekirse, dağda yetişen büyük bir ağacın karşısına geçip baktığımızda onu köküyle, dallarıyla, yeşilliğiyle bir ağaç olarak isimlendiririz, sonra ormancılar bu yetişkin ağacı keserler ve tomruk halinde kerestecilerin alması için dizerler. Evet, ağaç artık “ağaç” diye anılmaktan çıkıp “tomruk” ismini almıştır. Daha sonra, tomrukları alan kereste tüccarları, onları işlemek için latalar haline getirirler ve kuruması için beklerler; işte bu durumda onlara artık “tomruk” denmez yine ismi değişmiş ve “lata” olmuştur. Daha sonra onlar buradan sanatkârlar tarafından alınarak kapı, pencere, masa, sandalye, dolap haline getirilir ve artık o şeyler, o isimlerle anılır. Sen bir mobilyacıya gidip “şu ağaçlar kaç lira?” diye soramazsın, ancak işlem gördükten sonraki aldığı isimle, yani masa ise “masa”,dolap ise “dolap” ismi ile  sorarsan bu soru mantıklı olur ve cevabını alırsın. Eğer “bu ağaç kaç lira?” dersen, hem soru mantık dışı olur. Hem de cevabı...

İşte bizim dikkât etmemiz gereken şey, bu mertebelerde alınan isimlerdir.
Ayrılık gayrılık gibi anlayışlar zuhur âlemi olan bu âlemde vardır. Ama bütünde ayrılık da olmaz gayrılık da.
Ama bütünde de mertebeler olur, her isim kendine yakın olan isimlerle yakın olur. Buna bir misal verelim: Tasavvuf ehli tasavvuf ehli ile, alkol alan alkol alanla, iyilik eden iyiliklere koşanla,kötülük edenler kötülüklere koşanla birlikte olur ve ondan hoşlanır.
Ne zaman cem’ül-cem mertebesine gelinirse, o zaman da bütün bu mertebeler ve idrakleri kendinde toplanacağından bu ikilikler ortadan kalkmış olur.

Bu mertebeler hakkında Abdül Kerim Ceyli’nin İnsanı Kâmil eserinden ve buna benzer eserlerden geniş bilgi elde edebilirsiniz.
Mertebeler, bir binanın üstüne veya yüksek bir yere çıkmak için kullandığımız merdiven gibidir ve bu merdiven basamaklardan oluşur. Her merdivenin basamağı seni ayrı yüksekliğe ulaştırır ve her yükseklikteki biliş, görüş ayrı olur; ama sen bütün merdivene tek nazarla bakarsan, yani bütün basamaklarını aynı olarak görürsen, o zaman da iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, sapıyla samanı birbirine karıştırmış olursun.
Bunu daha iyi anlamamız için misal vermek gerekirse, hiç kimse okulunu okumadan doktor olamayacağı gibi, sen okumadan o merhalelerden geçip diplomanı almadan, “ben doktorum” diyemezsin ve doktorluk da yapamazsın. Buna ne imkân vardır, ne de toplumda müsaade edilir.

Yukarıda da söylediğimiz gibi, varlık tektir ve ondan başka bir şeyin olmadığını biliyoruz
Görünen çeşitlilikler ise, aynı varlığın çeşitli mertebelerden çeşitli isim ve çeşitli şekillerde görünüşünden ibarettir.

İşte insanları şaşırtan, bu mertebeleri bilmemesidir. İslamiyet’in marifet dini olmasının nedeni de bu mertebelerin idrak olunmasından dolayıdır.
Mertebeleri idrak edemeyenler, şekilde kalmış olurlar ki, belki onlar için bu dünya hayatında bu güzeldir yani şekilcilik, ama Kur’anı Kerim’de(17*72) “Kim ki dünyada kördür, âhiret âleminde de kör olacaktır.” dendiğine göre, irfan ve irfaniyet ışığında gerçeği görmek gerekli oluyor demektir.

İnsanlar Allah’ın kulu olması cihetinden bakıldığında aynıdır; hepsi kuldur ve birbirlerinden farkı yoktur. Onları farklı kılan şey, ilim ve irfaniyetidir.
Mesela bir ustanın çırakla, bir profesörün öğrencisi ile, bir oğulun baba ile, bir kızın annesiyle Allah’ın kulu olması açısından bakıldığında aralarında ne fark var? Hiç....
Ama iş, ilim ve irfan seviyesinden bakılınca fark ortaya cıkar ki, buna da mertebe farkı denir.

işte ilim ve irfan sahibi olanların ilim ve irfan fazlalığı, onların dünya ve ahıret hayatında huzurlu olmalarını sağlar. Bunu bu şekilde çoğaltmak mümkün, bu haftaki sohbetimizi burada noktalıyoruz .Allah kısmet ederse gelecek hafta mertebeler konusuna devam etmek istiyorum.

Bodrum - 28.05.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail