Kayıt için burayı tıklayın

u konunun işlenişi, kesinlikle  katı ön kabullerden değil, zorunluluktan kaynaklanmaktadır.
Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Televole’nin hitap ettiği insanların; döviz kurlarını takip eden, en çok işlem gören ve en iyi prim yapan hisse senetlerini araştıran; en çok satan kitapları takip edebilen, hasılat rekorları kıran filmleri izleyen veya mistik bir konuyu çağdaş bilimle karşılaştırmak gibi uğraşları lüks bir olgu gibi kabul eden;  çalışmayan, üretemeyen, adeta bir asalak hüviyeti ile yaşayan, hayatı belli bir felsefeye  odaklanmayan, basit, belirli bir kültürle yaşamayı benimsemiş, yaşamı haz ve doyum nesnesi gibi kabul eden bir çizgide oldukları düşünülmektedir.

Böyle insanların çoğunluğunu teşkil ettiği bir toplumsal yapıda da Televole türü magazin programları o denli tutuldu ki, inanılmaz boyutlara ulaşarak eğlence, neşe, cümbüş ve dedikodu üretim kaynağı haline geldi.

Şimdi, evlerde, işyerinde, çarşı-pazarlarda,  aşağı yukarı her yerde  Televole’nin izlerini görebiliyoruz.

Halkın profilini çok iyi etüt eden yapımcılar, özellikle futbol sonrası olayları halka yansıtmayı düşünürken,  belki de akıllarının ucuna bile getirmedikleri sonuçlarla, bir anlamda beklentinin üzerinde bir ilgi ile karşı   karşıya kaldıklarını fark ettiler. Fırsatlar çok iyi değerlendirildi. Ne yazık ki, konu ve amaç da başka taraflara kaydı.
Nasıl olduysa oldu, “ Hayatın içinden “ denebilecek bir düzeyi aksettirmeyi başardı.
Televole programı,  “Reyting”  getirdiği ve aynı zamanda da  “ucuza mal edildiği” için halka kolaylıkla uzanabildi.
Bir tarafta lüks içinde yaşayan, har vurup harman savuran insanların boy göstermesi, diğer taraftan onlara hayran olan kitlelerin hazin ve cidden acınacak durumda oluşları eni konu iyi işlendi.

Kim kiminle?
Kim kimden ayrıldı?
Kim kime ne dedi?
Kim hangi mekânlarda kiminleydi?
Kimin aşkı neden kısacık sürdü?
Hangi solist ne kadar kazandı?
Kim ne kadar vergi ödedi?

İşte televole’lerdeki fikri kaynaklar  bunlar!...

 

" Ben buyum, şuyum!” gösterileri dışına taşamayan ve tamamen reyting kaygısına dayanan bu tür TV programları, şayet toplumun Ben'ine hitap edebiliyor orada kendine yer edinebiliyorsa, insanların çoğunda empati yeteneği kalmamış demektir.

Aslına bakarsanız,  tabana yaygın popüler kültürümüzü simgeleyen bir serüven yaşanıyor. Popüler kültür derken,  halkın anlayabildiği  “Kitle Kültüründen” bahsediyorum. Bu yanlarını tartışıyorum.

Magazini yaşamın bir parçası gibi kabullenmekle, Popüler kültüre endekslemek aynı şey değildir....

Sonuç olarak diyebilirim ki, eşitlikçi bir toplum kurmayı hedefleyen bizlere  televole, tüm kesitleri ile “yaşam öykümüzü ” çok iyi anlatıyor...

İstanbul - 11.01.2001
http://afyuksel.com

 


Üst Ana sayfa e-mail