Paralel Evrenler




Hayatınızın herhangi bir noktasında bir an durup “de ja vu” dediğiniz oldu mu acaba? Nedir bu “de ja vu”? “Matrix” filminin 1. bölümünde de Neo bir apartmanda merdivenleri çıkıyordu ve bir kedi gördü, aniden “de ja vu” dedi. Hepimiz "de ja vu"yu “bu anı ben yaşamıştım sanki” diye kullanmaktayız. Peki, bizler bu boyutta yaşamaya devam ederken nasıl oluyor da yaşamda tecrübe ettiğimiz bazı olay ve hisleri sanki daha önce yaşamışız gibi algılıyoruz? Ya da birisiyle karşılaştığımızda, O kişiyi uzun zamandır tanıyormuşuz gibi gelmez mi? Acaba “evren” diye adlandırdığımız içiçe geçmiş, birbirleri ile iletişim halinde olan paralel evrenlerin bulunduğu sonsuzluğun içindeki bir kesit mi?
“Beynin veri tabanının derununda “çok boyutlu tek kare resim” vardır! Burada geçmiş ve gelecek kavramı bulunmaz. Dejavu’nun kökeninde bu derinlikle iletişim yatar. Holografik gerçeklik, bunun temelini anlatır.”, diyor Araştırmacı-Yazar Sayın Ahmed Hulusi (http://www.ahmedhulusi.org/yazi/yenilenartik.htm)

Hadi o zaman gelin bir düşünce seyahatine çıkalım ve paralel evrenlerle ilgili aşağıdaki 44 dakikalık ingilizce olan videoyu seyredelim ya da ingilizeceden türkçeye çevirdiğim yazılı halini okuyalım. Belki bu şeklide paralel evrenler hakkında daha kapsamlı bilgiye sahip olarak, yaşadığımız sisteme bakış açımız değişir.

PARALEL EVRENLER
http://www.youtube.com/watch?v=o9LV9vaGxJQ

Einstein’dan günümüze tüm bilimadamları ulaştığı nefes kesici teori ve olağandışı bir sonuca vardılar: Yaşadığımız evrenin ilk ve tek evren olmadığı! 100 yıldan fazla bir zamandır bilim çevrelerinin aklından çıkmayan bir sırrın açığa çıkması ile uğraşmaktadır. Belki de gizemli, saklı evrenler mevcuttur! 1920lerden beri çalışan fizikçiler, ilginç bir noktaya ulaştılar: Onlar atom parçacıklarının mesela elektronların kesin yerini belirlerken, onların kesin ve tek bir lokasyona sahip olmadıkları! Parçacıklar sadece bizim evrende değil, başka evrenlerde de olabilecekleri… Sonsuz sayıda paralel evrenler mevcut ve hepsi birbirinden değişik. Mesela bir evrende Napolyon Waterloo savaşını kazanırken, İngiliz kolonisi Amerikan İmparatorluğunu kurmamış, siz doğmamış olabilirsiniz! Aslında bir evrende olanın diğer bir evrende alternatifi olabilir. Mesela, Al Gore başkan, Elvis hala hayatta! Zamanla paralel evrenler, Elvis’in hala hayatta olmasından daha garip bir hal alabilirler.

Eski bir değiş vardır; “Ne dileğine dikkat et, dileğin gerçekleşebilir!”
Biz zamanın başından beri evrenin simetrik, saf, güzel ve yalın olduğuna inanırız. Hatırlıyorum da 8 yaşımdayken, ilkokul öğretmenim çok ünlü bir bilimadamının öldüğü haberini vermişti. Ölümünün ardında henüz tamamlanmamış çalışma kağıdı bırakmıştı. Bu kağıtlarda ne olduğunu çok öğrenmek istemiştim. Yıllar sonra bu teorinin ne olduğunu öğrendim “Herşeyin Teorisi” (Theory of Everything) ve ben bunun bir parçası olmak istedim. Son zamanlara kadar bu teori iyi niyetli bir dilekten öteye geçemedi.. 1980’lerden itibaren tüm dünyadaki çeşitli üniversitelerde bu konu üzerinde çalışmalar gerçekleşmektedir. En sonunda evrendeki herşeyin bir açıklaması olabilecektir. İngiltere’nin ünlü fizikçisi Stephen Hawking, “çok yakında Tanrı’nın kafasından geçen herşey okunacaktır” demiştir. Bir fikir, diğerlerinden çok daha fazla devrimcidir. O da “herşeyin teorisi”. Fiziğin başlangıç tarihinden beri maddenin parçacıklardan meydana geldiği düşünülmekteydi, ama artık biz bu düşünceyi değiştirdik.

Madde, küçük sicimlerden/tellerden (strings) oluşmaktadır. Bu teori “string (sicim/tel) teorisi” diye adlandırıldı. Bu sicimler tıpkı bir keman teli ya da gitar teli gibi belli bir şekilde çekersen belli bir frekans yaratırsın, daha başka bir şeklide de başka frekanslar, başka notalar… Varlık, bu süper sicimler/tellerin oluşturduğu küçük notalardan meydana gelmiştir ve fark ediyoruz ki; evren bir senfoni ve evrenin tüm fizik kanununları da bu süper stringlerin yani sicimlerin/tellerin bir uyumudur. Bu sicim teorisi, o kadar basit ve açık nettir ki, varlığı açıklamada neden kullanılmasın diye düşünmeden edilemedi. Ancak, bu teori Einstein’in yarım bıraktığı “herşeyin teorisi”ni açıklayacaksa bir denemden daha geçmek durumundaydı; özel bir olayı “Evrenin oluşumu” nu… Bu konu, büyük yıldızları, galaksileri üzerinde çalışan kozmologların araştırma konusu olmuştur. Dünyamızın “büyük patlama” (big bang) ile oluştuğunu düşünen kozmologlar, bu fikri daha ileri noktalara götürdüler. Onlar, zamanda geriye gittiler. Öyleki adım adım big bang anına kadar vardılar. İlk yıldız ve galaksilerin oluşumu geriye doğru baktığımızda evrenin 1 milyar yıllık olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, ilk atomun oluşumundan bu yana baktığımızda evren birkaç yüzbin yıl yaşındadır. Eğer hücre çekirdeği (nuclei) oluşumu açısından bakarsak da birkaç saniye. Fizik artık bu garip gözüken olayları konuşmaya hazır; saniyenin kesirleri-en küçük parçaları-, saniyenin milyarlarca milyarı, 10- 35 saniyeler… Eğer evrenle ilgili herşey açıklanacaksa, büyük patlama ve sicim teorisi mükemmel bir şekilde birbirini tamamlamaktadır. Bir tanesi evrenin doğumunu, oluşumunu anlatırken, diğeri tüm bu oluşumun elementlerini kapsamaktadır.

Evet, fizik bu noktada zafere çok yaklaşmıştır… Ancak kötü giden bir şey oldu! Bu iki teori bir şekilde birlikte ortaya çıkamadı. 10 yıl çabadan sonra daha da kötü bir şey oldu! Bu iki teori şimdi kendi kendini yok etme durumuna düşmüşlerdi. İlk problem, big bang yani büyük patlama ile ortaya çıktı. Kozmologlar, zamanda büyük patlamaya kadar gittiklerinde evrende boşluklar olmayacağını düşündüler. Uzun çalışmalar sonunda yok olmayan sadece bir tane boşluk olduğunu farkettiler! Aslında büyük patlama teorisi diye konuşuyoruz ama aslında bu teori hiç bir şey söylememektedir; “ne büyük patlaması”, “neden büyük patlama”, “ne sebep verdi bu patlamaya” diye sorular gelmekte insanın aklına. Hatta bu büyük patlama ardından ne gibi durumlar söz konusu olduğunu bile anlamamıza pek imkân vermeyen bir teori…

Kozmolojinin başlıca problemi, fizik kanunlarının büyük patlama ile çözülmesi. Bazı insanlar fizik kurallarının bozulmasında ne gibi bir sorun olabileceğini söyleyebilirler. Ama bir fizikçiye göre önceden belirlenen bu kuralların zamanla çürütülmesi tam bir felakettir. Bütün hayatımız boyunca biz fizikçiler hayatımızı bir fikire adamışızdır; tüm bu evren kanun ve kurallara göre işlemektedir, bu kanunlar mamatematikseldir yani matematik dilinde yazılabilirler. İşte elimizde olan ana-merkez kısmı olan evrenin kendisi ki bu kanunlarla açıklanan kısım ama diğer geri kalan kısım ise fizik kanunlarının ötesinde…

Büyük patlamaya tekrar geri gidersek, kozmoloji için gizemini koruyan bir kavram var; o da “TEKLİK”! (singularity). Einstein’ın “izafiyet teorisi”ni ele alarak başlangıç noktasına geri gidersek, keşfedeceğimiz şey “TEKLİK”, “KOZMİK TEKLİK”. İşte bu noktada denklemler anlamını yitiriyor!

Büyük patlama ile ilgili problem, stringler yani sicim teorisinin de bir problemle karşı karşıya kalması ile gölgelendi. String teorisinin evreni açıklamadaki tek teori olma umudu pek çok kişinin onun üzerinde çalışması ile karmaşık bir hale geldi. Fizikçiler bu teorinin ikinci, üçüncü tanımlamasını, yorumunu buldular. Daha sonra da beş değişik sicim teorisi tanımlaması bulundu! Tek bir yorum yoktu ve bu da teorinin kesinliğini ortaya koyamıyordu. Beş tane yorum fazladan da öte bir sayı! Çünkü biz bu 5 teori değil çok daha özel tek bir teori olsun istiyorduk ve bu beş teori ile ilgili çalışırken bir yandan da kafamızın bir köşesinde “neden bir tane teori olamıyor” diye sorguluyorduk.

Sicim teorisi fazlaca açılmaya, çözülmeye başladı! Öyle ki herşeyin teorisi olarak gözüken bu teori bundan çok uzak bir noktaya gelmişti! Sicim teorisi sanki çıkmaza girmiş ve “hiçbirşeyin teorisi” olmuştu!...

Tam da bilimadamları umutlarını kesmişlerdi ki, yeni bir buluş ortaya çıktı. Bu bilimadamlarını tekrar arayışlarına devam etmesi için bir ilham olacaktı ve sonunda onlar için en az popüler olan fikir ile karşı karşıya gelmelerine neden olacaktı: PARALEL EVRENLER!...

Sicim teorisi karışık bir hal aldığında herkesin kafası karışmamıştı. Bazılarının bu durum hoşuna gitmişti! “Eğer sicim teorisi herşeyin teorisi diye adlandırılan teoriyse, bu “herşeyin beş teorisi” kafa karıştıran bir zenginliğe sahiptir.” Bilimadamlarının arasında yükselmiş bir yıldız Michel Duff, süperyerçekimi (supergravity) diye bir fikir ortaya koyar ve sicim teorisi Michel Duff’ın fikrinin yerine geçmiştir ve O’nun kariyerini etkilemiştir!

Duff: “Fizikte kuralları ve kanunları zorla kabul ettirme eğilimi vardır. Bazı gurular yani üstadlar vardır. Onlar hangi fikrin geliştirileceğini söylerler! Pek çok açıdan yalnız bir zamandı benim için. Benimle çalışacak mezun öğrenciler bulamaya çalışırken pek çoğu bana haklı da haksız d olabilceğimi ama benimle “süperyerçekimi” konusunda çalıştıkları takdirde iş bulamayacaklarını ifade ettiler.”

Aslında bu iki teori dışardan bakıldığında aynı gibi gözükse de içerden bakıldığında çok ince bir farklılığa sahiptir. Bu da dışardan bakana göre herşeye bir kusur bulmak gibi gelmektedir. Bu aslında evrendeki “boyut sayısı” ile ilgilidir…

Biz normal olarak üç boyutlu bir dünyada yaşadığımızı düşünmekteyiz. 3 şekilde hareket edebiliriz; sola-sağa, yukarıya-aşağıya, öne-arkaya. Ama fizik ekstra boyutlar eklemeye bayılır! Einstein “zaman”ı 4.boyut olarak önermiştir. Daha sonra başka birisi özel bir boyutu 5. boyutu önerdi. Sonra 6 ve sayılar gittikçe artarak devam etti. Bu ekstra boyutlar evrende bizim mikroskopik denecek kadar küçük yani algılayamayacağımız bir şekildedirler. Ama tabii ki bilimadamları bu boyutların varlığına inanmaktadırlar. Sicim teorisi tam olarak 10 boyut olduğu konusunda ikna olmuştur.

“Eğer biri matemetiksel olarak değerlendirirse çok açık bir cevapla karşılaşır. Bu da 10 boyutun olması gerektiği. 10 boyut! 9 uzaysal boyut, 1 zaman.”

Süperyerçekimi teorisi de 11 boyut olduğunu düşünmektedir… “ Süper yerçekimi teorisi 11 boyutsal sistem içerisinde yazıldığında net ve anlaşılır bir hale gelmektedir.”

10.boyutla 11.boyut arasında bir savaş yaşanmaktaydı!...

“10.boyutta yüzlerce sicim teorisyeni bulunmaktadır ve hepsi de evrenin bilinen tüm özelliklerinin tek bir çerçevede sunmak için çalışmaktadırlar; o da “sicimlerin titreşimi”… Bu çalışmaların dışında kalmış kişilerin çalıştığı bir de 11. boyut vardır.”

Sicim teorisi yükşelişini sürdürürken, bu konuda çalışanların çok azı 11. boyutu ciddiye almışlardı. Ancak süper yerçekimi teorisini destekleyenler, 11. boyut konusundaki iyimser ümitlerininden asla vazgeçmemişlerdi.

“Er ya da geç ne zaman ve nasıl olacağını bilmiyorum ama 11. boyut pek çok şeyin merkezi olaraka görüleceğine inanıyorum.”

Ama sicim teorisinin başı son günlerde dertte! Sicim teorisinin bu 5 değişik açıklaması fiziğin aramakta olduğu tüm fizik kanunlarını kapsamamaktadır. Herşey sicim teorisini kurtarmak için gibi gözükmektedir. Yani neredeyse herşey…

“Çok ilginç, inanılmaz bir şey açıklandı”, “ bir başka şok dalgası tüm manzarayı tamamen değiştirdi!” Son bir çaba ile sicim teorisyenleri yıllardır reddettileri 11. boyutu 10. boyuta eklediler. Şimdi neredeyse sihirli bir şey oldu; 5 tamamlayıcı sicim teorileri…

“Cevap gerçekten de kayda değerdi… Kesinlike kayda değer… Bu beş sicim teori açıklamalarının aynı olduğu gözükmektedir. Bu 5 sicim teorileri ana teorinin basit anlamda tezahürlerinden başka bir şey değildir. 11. boyuttan bakmak dağın tepesinden aşağı bakmak gibi… Buradan sicim teorisinin daha kapsamlı bir gerçeğin parçası, 11. boyutun gerçeği olarak görebilirsiniz.”

“Bunca yıldır 11. boyut için yapılan çalışmaların boşa gitmediğini görmek çok güzel bir duygu.”

Tamamen birbirlerinden farklı olduklarını düşünen bu iki teoriyi destekleyenler, bir anda şaşırtıcı bir şeklide11.boyutu ekleyerek birbirlerini tamamladıklarını farkettiler. Böylelikle sicim teorisi tekrar bir anlam kazandı. Ancak bu sefer de başka çeşit bir teori olmuştu; “Sicime ne olmuştu?”…

Sicim teorisindeki çok küçük, görünmez sicimler, evrendeki tüm ana maddenin blokları olduğu farz edilmekteydi ama şimdi 11.boyutun eklenmesi ile bu değişti; genişlediler ve birleştiler. Şaşırtıcı bir sonuç ortaya çıktı; evrendeki tüm maddeler tek bir yapıyla birbirlerine bağlılar; bu da bir “zar”(membrane). Aslında bizim tüm evrenimiz bir zardır!

Bu farkedişle birlikte evrendeki herşeyi açıklamaya tekrar başlanabilir; yani yeni teori ile “zar teorisi” (membrane theory). Bir başka değişle “m” teorisi… Ancak bazıları bunu çok esrarengiz bulurken bazıları da “m”in başka şeyleri açıkladığı görüşündeydiler…

“M” teori… belki sihirli gizemli zarı ( magic mysterious membrane), anneyi (mother) temsil etmekteydi, belki de sihiri (magic), belki de muhteşem (magnificent) kapsamlı evren teorisini…

Belki de sonunda “M” teorisi ile evrendeki herşey açıklanabilecek. Ama “m” teorisinin geçerliliğinin kabul edilmesi için, bilimadamları 11.boyut ile ilgili daha çok şey öğrenmeye karar verdiler; tüm bilinen kuralların ve sağduyunun terk edildiği bir yer olduğu çok çabuk bir şekilde açığa kavuştu, sonsuz uzunlukta ama mesafe olarak çok kısa!...

“11. boyut maksimum ölçüde; bu 10­üstü eksi 20 milimetre bir başka deyişle milimetreyi 20 tane sıfırla 10’a bölmek! Bu çok çok küçük bir ölçüdür.”
Bu şu demektir: 11. boyut, bir milimetrenin trilyonda biri ölçüsünde 3 boyutlu dünyamızın her noktasında bulunmaktadır. Bu size sizden daha yakın olmasına rağmen onu algılayamayız. Bu gizemli uzaya bizim zarlı evrenimiz (membrane universe) yayılmaktadır. Ancak ilk başta hiç kimse bunun nasıl çalıştığını bilmemekteydi. Daha sonra bazıları onun tıpkı ince lastik gibi genişleyip yayıldığını, bazıları ise hiper uzayda amaçsızca titreşerek uçan bir balon gibi olduğunu düşündüler.
Eğer bu size yeterince sürrealist gelmediyse, bir de ileri sürülmüş şu fikre bakalım; belki de11.boyutun diğer ucunda titreşim halinde olan bir başka evren (membrane universe) mevcuttur! İlk başlarda bu fikir çok ciddiye alınmadı ama zamanla tekrar ele alındı. Fizik, şu soruyu sordu; “evrenimiz gerçekten de tek evren mi, yalnız mı?”

 

Bu sorgulama Lisa Randall ile başladı ( kaya tırmanışı yaparken şöyle diyor): “İnsanlar kayaya bakıyorlar, tabii ki fiziksel olarak o bir taş. Küçük birşey üzerinde odaklanabilirsiniz. Ben, bu kayay tırmanırken problem çözmeyi, oyunları bazı şeyleri tespit etmeyi seviyorum."

 

Randall bu açıklanması zor olan bir fenomenden (olaydan) çok etkilendi: “yerçekiminin zayıflığı” (weakness of gravity). “Doğada pek çok çeşit kuvvet bulunmaktadır. Çoğunu bir şeklide anlayabiliyoruz, ve bir de şu yerçekimi var, çok farklı gözükmekte. Yerçekimi kuvveti diğer kuvvetlere göre aşırı zayıf bir kuvvet. Belki şimdi etrafınıza bakıp “yerçekimi o kadar da zayıf bir kuvvet olarak gözükmemektedir”diyebilirsiniz. Fakat şöyle bir düşünürseniz; tüm yeryüzü sizi kendine doğru çekiyorsa da siz yine de bazı şeyleri kaldırmayı başarabiliyorsunuz.”

Nima Arkani-Hamed: “Yerçekimi günlük hayatta o kadar da zayıf gözükmemektedir. Bizim ayağımızın yerde sabitlenmesinden, dünyanın güneş etrafında dönmesinden sorumludur ancak gerçekten de yerçekimi diğer kuvvetlere nazaran oldukça zayıf bir kuvvettir. Mesela alın bir tane buzdolabı mıknatısını ve metal bir kalemin ucuna yapıştırın. Göreceksiniz ki mıknatıs kalemi yukarı doğru çekecektir. Burdan da anlaşıldığına göre küçük bir mıknatıs kuvveti yerçekimini yenebiliyor.”

Randall: “Yerçekiminin zayıflığını açıklayan pek çok yeni fikir var. Extra boyutları bir açıklamış olsak…”

“M” teorsi ortaya atıldığında, Randall ve arkadaşları yerçekimi ile bir açıklama getirip getiremeyeceklerini merak etmekteydiler: Acaba yerçekimi bizim evrenimizden 11. boyuttaki uzay boşluğuna mı sızmaktamıydı?

Nima Arkani-Hamed: “yerçekimi gerçekte oldukça diğer pek çok kuvvet kadar güçlü bir kuvvet olmasına rağmen zayıf gözüküp, algılanabilir. Çünkü yerçekimi gördüğümüz ya da görmediğimiz tüm extra boyutlara yayılmaktadır.”

Randall, yerçekiminin bizim zar evrenimizden (membrane universe) nasıl uzay boşluğuna sızdığını ölçmeye bulmaya çalıştı. Ancak, bu fikrini işleme sokamadı. Sonra bir teori duydu bu teoriye göre 11. boyutta başka evrenler de olabilirdi. Şimdi gerçekten de garip bir düşünceye sahip oldu; “Ya yerçekimi bizim evrenden sızmıyorsa ve başka evrenden bize geliyorsa o zaman yerçekimi diğer kuvvetler kadar kuvvetli olabilir.” Bize ulaşana kadar zayıf bir düşünce olan bu fikir, Randall’ın tekrar hesaplaması ile gerçeğe uygun hale gelmiştir.

Randall: “Ya iki tane evren varsa; bir tanesi bizim gördüğümüz ve diğeri de bizim algılayamadığmız ve ne çeşit kuvvetlerden yapıldığını ve oluştuğunu bilemediğimiz… Eğer biz 11.boyutun herhangi bir yerinde yaşasaydık, yerçekimini kuvvetini pek göremeyecektik. Çünkü daha çok diğer yandaki zarda açığa çıkmata olacaktı. Biz yerçekiminin sadece kuyruğunun ucunu görüyoruz!!!”

“Yerçekiminin zayıflığı” ancak yeni bir fikri ortaya koyarak olabilecektir. O da “PARALEL EVRENLER”dir. Randall’ın fikri pandoranın kutusunu açmıştır. Şimdi dünyanın her yanındaki fizkçiler 11. boyut üzerinde yoğunlaşıp bu konuda çalışmalara yönelmişler ve her defasında da mükemmel bir açıklama ortaya çıkmıştır. O da “paralel evrenler”… her defasında baktıkları 11. boyutun her noktasında açığa çıkan şey paralel evrenlerdi!!!

“Bize paralel olan diğer evrenler belki de bizim evrenimize çok yakındılar. O kadar yakın ki farkında bile olamamıştık!” “Belki de tamamen çok farklı doğa kanunları ve kuvvetler bulunmaktaydı diğer evrenlerde. Bu sonsuz evrenlerde sonsuz cüzlerde sonsuz yaşam formları olabilir.” “Bazı evrenler tıpki bizim evrenimiz gibi görünebilir. Tek şey hariç o da siz orada değilsiniz!”

“M”teorisi gittikçe garip bir hal alıyordu. Acaba evrenimizdeki herşeyi açıklayan bir teori olabilir miydi? Eğer böyle bir şey kabul edilirse bu teorinin hiçbir teorinin açıklayamadığını açıklıyor olabilme şansına sahip olacaktı ve büyük patlamadan bu yana tartışılan “teklik” konusuna da bir bakış açısı getirebilirdi. “M” teorisi bunlara cevap olarak ortaya çıkmak üzereydi ve “paralel evrenlerde bu teorinin kalbinde, merkezindeydi.”

2001 yılın başlarında oluşan bilgi;11. boyutun zar evrenlerin içine doğru süzüldüğü sakin, huzurlu bir boyut olduğudur. Ancak Burt çok daha heyecan verici bir fikir ortaya attı; “Evrenler 11. boyuta doğru azgın devası dalgalar gibi hareket etmekteydiler.”

“Bu evrenler hareket halindelerdir. Tıpki diğer herşeyin hareket ettiği gibi… Aslında hareket için fazla yerleri de yoktur ya bu evrenler birbirinden ayrılarak ya da birbirine doğru çarparak hareket edebilirler. Beni ilgilendiren eğer evrenler birbiri ile çarpışırsa ne olurdu?”

Yeni nesil kozmologlardan Neil Turok, Burt’ün fikrinin merak uyandırıcı bir fikir olduğunu ancak kendisinin ve arkadaşlarının başka bir fikri olduğunu bildirdi. Onlar hala kozmolojinin büyük problemleri ile boğuşmaktadırlar: “Bir başlangıç varmıydı? Büyük patlamadan önce zaman mevcut muydu? Evren nereden gelmekteydi, nasıl oluşmuştu?” bu soruların ötesinde onlar daha büyük bir sorunun cevabını bulamaya çalışmaktaydılar: “Acaba büyük patlamaya ne sebep olmuştu yani “TEKLİK” konusu.”

“Hiç kimse “TEKLİK” konusuna bir çözüm getirememiştir. Hiç kimse büyük patlama öncesine gidip bir açıklama getirememiştir. Bu çok da tatmin edici bir durum değildir. İşte bu kozmoloji için en derin problemdir. Eğer “TEKLİK” konusunu çözebilirseniz, evrende seyrinizi daha anlamlı bir sekilde sürdürürsünüz. Turok ve arkadaşları fikirlerini bütünüyle açıkladıklarında kozmologlar bu probleme asla bir çözüm bulamayacaklarını düşünerek neredeyse tamamen vazgeçmek üzereydiler. Cambrigde’deki bir konferansta “M” teorsinin öncüleri biraraya gelerek bu konunun öne sürülen fikirlerini oratay koydular. Burt bu konferansın yıldızıydı. Onun 11. boyutla ilgili açıklamaları fizikçilerin ve kozmologların ilgisini çekmişti.

“ Biz pek çok fikirden etkilendik. Ancak özellikle Burt’un açıklamaları bizi derinden etkiledi.”

Konferansın son gününde Neil Turok, Paul Steinhardt ve Burt biraz ara vermeye karar verdiler ve bir tiyatro eserini seyretmek için Kopenhag’a trenle gittiler.

Burt: “ Londra’dan trene atlayıp Kopenhag’a bir oyunu izlemeye gittik. Trende tabii ki konferanstaki fikirleri konuşmak için zamanımız vardı.”

Seyahat esnasında tabii ki fikirleri konuşacak zamanları vardı. 3 fizikçi ve bir tren…
Konu ise evrenin en büyük sırrı: “Büyük patlamaya ne sebep oldu?”

Neil Turok: “Paul ve Burt’le oturmuş, fikir paylaşımı yapıyorduk.”

Paul: “ aramızdan biri gliba ben dedim ki; neden evreni bir patlama olmadan yaratamıyoruz. Eğer böyle bir şey yaparsan, o zaman tüm madde radyasyonunu yaratabilirsin, dedi arkadaşlardan biri galiba Neil’di. Birimizin fikirlerini tamamlayıp durduk.”

Burt: “ Bu fikir paylaşımı devam ettikçe en azından ben bir sürü fikir patlaması yaşıyordum; evreni etkileyen tüm etkiler ve tıpkı iki elimin birbirine çarpması gibi bir çarpma olabilirdi bu büyük patlama….”

Neil: “ Büyük patlama paralel dünyaların arasındaki bir çarpışma olabilirdi.”

Ama nasıl bu çeşit patlama dünyayı yaratmıştı? İçinde yaşadığımız bu evren küme küme maddelere sahipti; yıldızlar, galaksiler. Şimdi açıklamaları gereken bir konu var: Nasıl iki paralel evren çarpışması kümeler halindeki maddeyi yaratmaya devam etmektedir? Acaba açıklanması gereken zarla ya da zarlarla ilgili bir şey mi var?

“İnsanlar zarı mükemmel düz tabakalar, geometrik düzeyler şeklinde görme eğilimindeler. Bence bizim için net olan şey bunun böyle olmadığı. Zarın ya da zarların mükemmel derecede düz olmaması lazım. Onun dalgacık şeklinde girinti ve çıkıntıları var.”

“Her bir zarın yüzeyinde dalgacıkları, girinti ve çıkıntıları vardır. Dolayısıyla iki zar bir araya geldiğinde aynı yere aynı anda çarpmazlar kıvrımlarından dolayı. Onlar değişik zamanlarda değişik yerlere çarparlar. Çarpışma olduğunda giriniti ve çıkıntıları maddeye çevirir.”

Paralel evrenler 11. boyuta doğru dalgalar şeklinde hareket ederler ve herhangi bir dalga gibi bunlar dalgacıklar şeklinde hareket ederler ve büyük patlamadan sonra dalgacıklar maddeye yön vermektedirler.

En sonunda evrenimizin doğuşu hakkında tam bir açıklamaya sahip oldular. Şimdi onlar daha derin bir şey yapabilirler. Onlar fizik kanunlarını geçmişe büyük patlama anına ve diğer tarafa doğru geri alabilirler.

“TEKLİK”i açıklarken, zarların varlığının büyük patlamadan da önce ve zamanın olabilirliğini ifade etmektedir. Zaman incelenebilir “TEKLİK” ten bakılarak.”

“Zamanda geriye çok geriye taa genişlemenin olduğu yere kadar gidilebilir ve daha sonra başka bir dünyaya (boyuta)olabilir.”

“Zarlar birbiri ile çarpışınca bu çarpışma “M” teorisi kapsamında açıklanabilir. Şimdi bu matematik ve bilimle açıklanabilir.”

“TEKLİK” “yok” olmuştu ve bu bir saatlik tren yolculuğunda farkedilmişti. Bu fikir öylesine yeni ki daha yeni yeni tartışılmaya başlanmıştır. Ancak kabul görüldüğü takdir de Einstein’in kayıp teorisi de ortaya çıkmış olacaktır. Yani “M” teorisi evrendeki herşeyi açıklıyor olacaktır. Ancak bu uzun arayış belki de bir şeklide başka bir açıklama ile karşı karşıyadır: “Sonsuz sayıdaki zarlardan birisi, pek çokevrenden bir tanesi ve çoklu evreni yaratandır.”

“Sonsuz sayıda evrenler ve her birinin kendine ait fizik kanunları olabilir. Büyük patlamalar her an olmakta ve evrenimiz genişleme sürecinde olan diğer zarlarla, evrenlerle bir arada aynı anda varolmaktadır. Evrenimiz, diğer köpüklerin de okyanusu olan okyanusta yüzen sanki bir köpük, kabarcıktır.”

Ancak, bu hikâyenin pek de sonu sayılmaz. Bazıları “herşeyin teorisini” kullanmakta ve Fizik çevreleri, evren hakkında herhangi bir gizemin ve cevaplanmamış sorunun kalmaması için çalışmalarını sürdürmektedirler.

“Yeni evreni nasıl yaratabiliriz”sorusu kapsamında laboratuarda çalışmalar yapıyorum. Bu yeni evren büyüdükçe, geliştikçe kendi mekânını oluşturacak ve çok küçük zaman birimi içerisinde kendisini evrenimizden uzaklaştıracak ve evrimleşerek isole olmuş yani yalnız kalmış ama evrenimize çok yakın, büyüyen kozmik oranlarda ve sınırsız bir seyri olacaktır.”

Aylin ER
İstanbul - 26.04.2006
http://sufizmveinsan.com

Bu yazı http://ayliner.blogspot.com/ Alınmıştır.


  • Üst Ana sayfa e-mail