Kayıt için burayı tıklayın




Bölüm III


Bir şeyler yazmaya ya da çizmeye başladığımızda, önce “nokta” ile başlarız. Sonra da bunları, hiçbir sınır düşünmeksizin harfler, kelimeler, cümleler ve resimler takip eder. Halbuki, bu cümle ve resimlere zumlama yaparak bakabilmiş olsaydık bunların  yan yana dizilmiş “nokta”lar dan meydana geldiğini görürdük. Oysa bizler “nokta” ve “noktalar” yerine daima bunların oluşturmuş olduğu şekilleri algılarız. Bu nedenle asıl olan, “nokta” dır, “nokta” ların var kıldığı şeyler ise “nokta” indinde bir hayal...
Şuur kendini “nokta” olarak tanıdığı taktirde, izafi (görsel) varlığını yitirmesi dolayısıyla Hiçliğini, tüm “nokta”lardaki “nokta” olması nedeniyle de Hepliğini yaşar. Kimi “nokta” kimi de “Nokta” olarak. Tıpkı Hz. Ali(ra)’nin “Ben Ba harfinin altındaki “Nokta” yım”, Muhyiddini Arabi’ nin “ ...Kendimi, kendim yitirdim; yine bulam kendimi. / Hep olursun, hiç edince kendi kendini” deyişinde olduğu gibi.
Buna paralel olarak, çokluk görüntüsünün nasıl oluştuğuna ilişkin güzel bir örnek de sayılarla ilgili olandır. Bildiğimiz gibi tüm sayılar sıfırdan beliren 1 sayısından türemiştir. İki sayısı iki tane bir, on sayısı on tane bir, bir milyon sayısı da bir milyon birin yan yana dizilmesiyle oluşmuştur ki, bu şekilde sonsuz sayı yazılabilir. Bir sayısından sonsuz sayılar türetilebildiği gibi, bir sayısının kendisi de sonsuz sayıların toplamı olarak ifade edilebilir.(1) Bu da bize sonsuzluğun bir sayısında aynen mevcut olduğunu gösterir. Böylece bir sayısından türeyen sonsuz sayıların her biri arasında da sonsuz sayılar yer almaktadır. Ayrıca her bir sayı kendine göre bir anlamı söz konusu olsa da burada asıl olan 1 sayısıdır. Diğer sayılar ise, bu bir sayısının bir görünümü olması nedeniyle birin indinde bir yanılsamadan ibarettir. Sıfır ve biri göz önüne aldığımızda ise, Mutlak olan sıfırdır. Bir ve birden varlık kazanan sayılar ise izafi (rölatif) dir. Çünkü sıfırı, bir ve birden türeyen sonsuz sayıların her biriyle ya da hepsiyle aynı andaki çarpımı yine sıfırdır. Bunu “Nokta” ya kıyaslarsak, Asıl Mutlak olanın “Nokta”, izafi (görsel) olanında bu “Nokta” nın çoğulundan meydana gelmiş “nokta” ve “nokta”lar olduğunu görürüz.
Çünkü, boyutları göz önüne aldığımızda yukarıdan bakış açısına göre her şey Mutlak anlamdaki “ Nokta”nın çoğalmasıyla boyut boyut  meydana gelmesine karşın, aşağıdan yukarı bakışta her bir “nokta”, bu “Nokta” yı kendi bulunduğu düzeye göre “nokta” olarak algılaması dolayısıyla bunun “Nokta” olduğunu söylemektedir.
Şimdi de bulunduğumuz boyuttan yola çıkarak aynı olayı anlamaya çalışalım. Bizlerin üzerinde yaşadığı yeryüzü, kendisinden bir milyon üç yüz üç kat daha büyük bir yıldızın yüz elli milyon km uzağında bulunan bir yörüngede dönmektedir. Güneşimizin içinde bulunduğu galaksimizde ise, güneşimizden kat be kat büyük yıldızların bulunduğu ortalama 400 milyar yıldız yer almaktadır. Galaksimizin bir ucundan diğer ucuna saniyede üç yüz bin km.’ lik hızla gidersek 100 bin yılda ancak ulaşabiliriz. Bize en yakın 3,5 milyon ışık yılı uzaklıktaki Andromeda Galaksisiyle birlikte Algılayabildiğimiz, evrenimizde ise, ortalama 200 milyar galaksi mevcut olup bunların da bir kısmı yavaş yavaş  genişleyen evren dolayısıyla gözlem ufkumuzdan ışık hızına yakın hızlarla uzaklaşarak bize göre yok hükmünde olmaktadır. Bu gözlemlediğimiz evrenimiz de, 10 üssü (-33) cm. de 10 üssü (93) gr/cmx3 lük yoğunluklu ve 10 üssü (19) Gev. lik enerjiye sahip Planck boyutlarındaki tek bir noktadan big-bang patlamasıyla meydana gelmiştir. Hiçbir merkezi olmayan ve Hiper Uzay da denilen Mutlak Vakum  boyutunun boyutsuz sınırsızlığında ise, bu big-bang noktalarından sonsuz tane mevcut olup, Kâinat dediğimiz evren içre evrenler, tüm boyutlarıyla birlikte bunların patlamasından oluşmuş ve oluşmaktadır. Yalnız bu evrenlerde birbirlerinden bağımsız kopuk ya da yan yana paralel bir biçimde dizilmiş vaziyette değil, hem bu big-bang noktaları hem de bunlardan meydana gelen evrenler tıpkı bir bardak kolanın üzerindeki köpüklerin birbirlerinin içine geçmiş durumlarında olduğu gibi Tek bir yapı halinde bulunmaktadır. Her biri bir evrene tekabül eden bu noktaların patlamasıyla oluşan Bütünsel yapıdaki bu evrenler ayrıca Kurtdelikleri, Karadelik- Akdelik bağlantılarıyla da her an  iletişim halindedirler.
Bunu kafada canlandırmanın bir diğer yolu da Ünlü Nobel ödüllü Fizikçi Steven Weinberg’in de işaret ettiği gibi tüm kainat (evrenler); sonsuz big-bang lerin hiçbir merkez olmaksızın aynı anda ve her an devam edegelen patlaması sonucu  her bir parçacığın, gezegenin, yıldızın ve galaksinin diğer parçacıklardan, yıldızlardan, galaksilerden hızla uzaklaşması suretiyle meydana gelmiş Tekil bir yapıdır. Bu evrenlerden kimi kendi üzerine çökerek vakum boyutuna geri dönüp tekrardan patlayarak farklı bir şekilde açılım yaparken, kimisi belli bir ısıl ölümle dönüşüme uğrayıp ortadan kaybolur, kimisi de yerel anlamda birden çok patlamalarla sürekliliğini devam ettirir...vs. Ancak kâinat bazındaki evrenin ne bir sınırı vardır ne de bir sonu ve de yok oluşu. Bu durum sadece lokal ve algıladığımız sınırlı evrenler için söz konusu olabilir.
Daha öz boyutlarda “nokta” ve “nokta”lardan oluşan yapıya yaklaşım sağlamak, o sistemleri daha iyi anlamak amacıyla maddesel anlamdaki evrenlerin yapı taşları olan fotonlardan yola çıkarsak, bu fotonların aslında “big-bang” noktasındaki “akdeliğin” aynısı olduğunu görürüz. (2) Yani, ondan çoğalmak suretiyle meydana gelmiştir. Bu “akdelik” gibi sonsuz “akdelik nokta”larından da düşünebildiğimiz ya da hayal bile edemeyeceğimiz evren içre evrenler yani Kâinat oluşur ki, bu da Tek bir “nokta” olarak “Nokta” Bilincine bağlanır. Dolayısıyla evrenimizi var kılan bu “big-bang” hiçlik noktası (ki bilimde de bu tabir kullanılmaktadır) herkesin bildiği üzere “Mutlak Nokta Bilinci” ile aynı şey değildir. Çünkü her ne kadar big-bang noktası Özü itibariyle bu “Nokta” ise de aralarındaki boyut farklılığından ötürü Planck boyutu itibariyle aynısı değildir. 
Yani, bizim maddesel boyuttan, aşağıdan yukarı bakış açısına göre sonsuz-sınırsız “big-bang” noktaları ve oluşturdukları evrenler, aslında yukarıdan aşağıya baktığımızda, Mutlak Vakum boyutundaki yine sonsuz ve sınırsız holografik düzenli enerji dalgaların bir “an”lık “nokta” daki  dalgalanmaları sonucu var görünürken, bu sonsuz “an” lık dalgalanmalar  yani “nokta” lar da Tek bir dalgalanma olarak “Mutlak Karanlıktaki” sonsuz “An” lardan Tek bir “An” daki tasavvurun neticesinde meydana gelmiştir. Mistik dille, Mutlak Bilinmezliğin bu Tek bir “An”daki tahayyülüne, Noktadan çıkışına  ilmi yönüyle Aklı Evvel, Hayatiyeti ve Kudreti (Enerji) yönüyle Ruhu Azam, Hüviyeti yönüyle Hakikat-ı Muhammedi, Kişiliği yönüyle de İnsanı Kâmil denir. Ancak, “Nokta”dan var olmasına karşın, “Nokta”dan ayrı bir yapıya sahip değildir. Onunla bağlantılıdır. Çünkü O’nun zahir yönüdür. Batını ise “Nokta”. Mutlak Bilincin varlığa dönük yönü olduğu gibi, Özü, Hakikâti olan “Nokta” ya dönük yönü de vardır. Bu yönüyle “Mutlak Bilinç”, “Nokta” ile “Nokta”nın kendisi olarak Mutlak Bilinçsizliğe açılır.
Bu konuyla ilgili olarak Abdulkadir Geylani Hazretleri de, kalpteki bir kara Nokta’nın varlığından bahseder. Ancak bu bildiğimiz anlamda bir et parçasından ibaret olan kalpte, kalbin içinde bulunan bir karalık, karaltı değil, Şuurun Özünde, boyutsallığında var olan Hiçlik boyutu yani “Nokta Bilinci” dir.     
Bununla birlikte, nasıl ki sonsuz-sınırsız evren içre evrenler, Tek Bir “An” daki “Nokta” nın Projektesiyse, bu “Nokta” da, yine sonsuz-sınırsız bir platformda yer alan sonsuz “Nokta”lardan sadece bir tanesidir. Şimdi de bu “Nokta”ların üzerinde bulundukları platformu ne olduğunu anlayabilmemiz için öncelikle sonu ve sınırı olmayan “Nokta” lardan oluşmuş düz bir çizgi hayal etmeye çalışalım. Sonra da bu çizgilerin her iki yanına  aynı çizgilerden sonsuz tane yerleştirdiğimizi düşündüğümüzde ise, iki boyutlu sonsuz-sınırsız bir alan... Bu düzlemlerden sonsuz tanesini bu alanın altına ve üstüne yerleştirdiğimizde de, sonuz-sınırsız üç boyutlu bir hacim elde etmiş oluruz. Aynı şekilde bu işlemi sonsuz kez devam ettirirsek her defasında sonsuz-sınırsız dört, beş, altı,...........ve en sonunda da Platform adını verdiğimiz bu sonsuz boyutlu sonsuz ve sınırsız bir şeye ulaşırız ki, bunun da ne anlama geldiğini artık siz idrak etmeye çalışın. İşte,  Allah’ın sonsuz ve sınırsız varlığını ve ilmini “Nokta” lar dan oluşmuş bu platform gibi düşünürsek, bu platformdaki “Nokta” lardan sadece birinin açılımıdır Kâinat. 
Söylenildiğine göre, Hz. İsa (as)’nın günde on altı defa “Allah” diyebilmesi de gün içinde on altı kez bu boyut ve boyutları müşahede etmesiyle ilgili olsa gerek. Acaba bizler, Allah dediğimizde ya da denildiğinde bırakın yaşantı ve hissedişleri  en alt asgari şartlarda da olsa bu şekilde düşünebiliyor muyuz? 
Tüm bunlardan sonra bir de şunu irdelemeye çalışalım: Mutlak Bilincin imajında bir hayalden ibaret olan Salt enerjiden bir “an” da var görünüp bir sonraki “an”da tekrar yok olan ve tekrar var görünüp tekrardan yok olanın varlığından, dolayısıyla bunların boyutsallığındaki  varlıklardan söz edilebilir mi? Söz edilebiliyorsa her biri kendi boyutlarında olmak üzere Varlıkla yokluğun birleştiği, bir arada olduğu nokta (yer)neresidir? Böyle iki farklı kavramdan bahsedebilir miyiz?
Bahsedilir diyorsak: Mutlak vasıfsızlığın yanında, salt enerji ve Enerji dalgalarıyla da  sonsuz-sınırsız ve parçalardan oluşmamış Tek ‘in bitip varlıkların kendilerine özgü “benliklerinin” başladığı sınır neresidir ki, bu Tek’ e ait irade ve kudret bitsin de beşere ait olan irade ve kudret başlamış olsun?
Bununla birlikte, böyle bir sınırın olduğunu söylüyorsak, o zaman bu Tek’in dilediğini yapma hükmü ne kadar geçerlidir? Ayrıca bu durumda kayıt altına girmez mi? Eğer “giriyor” diyorsak, bu sefer de varlıkların kendi iradelerinin mevcudiyetinden ne kadar söz edebiliriz? Veya en ufak bir biçimde de olsa bu varlıkların kendilerine has iradeleri var olabilir mi? Çünkü, Sonsuz ve sınırsız Tek’ in dilediğini yapma hükmü varsa, hiçbir şekilde kayıt altına girmez. Eğer bir kayıt ya da bir sınır varsa bu takdirde de dilediğini yapma hükmü olmaz.


(Bkz. Allah / İnsan Ve Sırları II / Tek’in Seyri / Okyanus Ötesinden I / Akıl Ve İman– Ahmed Hulusi, Hadisler – Sorular – Yorumlar 1 – Ahmed Fevzi Yüksel)

Bitti

hologramk@yahoo.com
İstanbul - 27.11.2003
http://gulizk.com
 

(1) Buna matematikte Fourier açılımı denir.
(2)
Fotonlar boyutsuz birer noktadır, fakat tüm evreni boyutlandırırlar. Bir foton sonsuz tane fotonu içerebildiği gibi, bunları açığa da çıkartabilmektedir ki, evrenlerin oluşumu da böyledir. Eğer fotonları bir anda ortadan kaldırmış olsaydık, madde ve evren diye bir şey kalmazdı. Fotonların hepsi noktasal (yani plank çaplı) olmalarına karşın, enerji ve kütleleriyle farklılıklar göstermektedir. Örneğin ışık fotonları, elektromanyetik kuvveti taşıyan fotonlar ile güçlü nükleer ve gravitasyon kuvvet taşıyıcısı olan gulon ve graviton fotonları kütlesizken, zayıf nükleer kuvveti taşıyan w(+), w(-) ve Z fotonları hem kütle hem de birer yüke sahiptirler. Big-bang fotonunun kütlesi ise 10 üssü (-5) gr ve 10 üssü (19) Gev. lik enerjiye sahiptir. Eğer bir fotona, bu kütleli bosonlara, elektron, proton...gibi parçacıklara ya da  big-bang ak noktasına eşdeğer düzeyde enerji verilirse bu foton sırasıyla, bosona, bu parçacıklara ve 10 üssü (-5) gr lık kütle ile 10 üssü (19) Gev. lik enerjiye dönüşür. 


Üst Ana sayfa e-mail