Rüya tabirinin yapılabilmesinde, rüyayı gören ve görülen oldukça
önem taşır ve herkesin rüyayı yorumlayabilmesi beklenmemelidir.
Rüyada ölüm, halk arasında ‘ömrün uzaması’ biçiminde
anlatılırsa da böyle bir değerlendirme doğru olmaz. Ve
büyük bir olasılıkla söylendiği gibi çıkmaz. Herhangi bir
kişinin öldüğünü görmek, genelde görülen kişinin beşeri
bazı noksanlıkları gidermesine işaret sayılır. Bu, onun yaşamı
için oldukça önemli ve pozitif bir
durumdur.
Belki çok enteresan ve de tuhaf gelebilecek bir başka yorum
örneği ise şöyledir: Bir
çocuğun annesi ile cinsel
temasta olduğunu görmesi, edep dışı bir eylemin
aksine, aktif durumda olanın diğerine bir şekilde faydası
dokunacağının işaretidir. Ve bu rüya bizatihi gündelik yaşamda
ortaya
çıkar.
Bu bağlamda, geçtiğimiz aylarda genç bir kızın öyküsünü
basında ilginç bir haber olarak okumuşunuzdur. İstanbul'da
yaşayan on dört yaşında bir kız, rüyasında öldüğünü ve annesi
tarafından gömüldüğünü görür. 'Dur anne, ben ölmedim'
dese de annesi sesini duymaz. Üç gün aynı rüyayı görerek
uyanır.
Arkadaşlarına, "Ben yakında öleceğim" der.Vasiyeti
"beni alkışlarla gömün!" şeklindedir.
Kardeşiyle birlikte Edirne'de bulunan annesini alıp getirmek
için babasına rica eder, arabayla gidip onları alırlar, dönüşte
yolda babası kaza yapar ve bir kamyona arkadan çarparlar.Genç
kız, kardeşiyle birlikte yaşamına veda eder! Daha sonra da
vasiyeti üzerine alkışlarla gömülür.
Bu olayın önem taşıyan yanı, aynı rüyanın üç kez arka arkaya
görülmüş olmasıdır.
Bu durum, misal âleminde vuku bulan bir olayın çok açık ve net
bir şekilde kısa zamanda ortaya çıkışını göstermektedir.
Ayrıca bu örnek; rüya âleminde görülen her ölüm olayının,
kişideki beşeriyet artıklarının yok olması anlamına gelmediğini
de vurgular.
Zaman zaman yaşadığımız bu tür hadiseleri 'bilim dışı'
olarak kabul edip
“safsata” diye nitelendirerek karanlıkların
ardına atmak doğru olmaz. Rüya somut bir olaya dönüştüğüne göre,
genç kızın başına gelen kazanın ve buna benzer olayların
izahının bir şekilde mutlaka yapılması gerekir.
İşte bu noktada din devreye girer.
Hadislerde “Rüya vahyin kırk altı parçasından biridir”
denmektedir. Anlaşılacağı üzere vahiy, ilk altı ay rüya
şeklinde zuhur etmekteydi. Bu da konunun önemini bizatihi ortaya
koyar.
Rüyaların net bir şekilde gündelik hayata yansıması, Rahmani
ve Şeytani rüyalar şeklinde değişik türlerinin olduğunu
göstermektedir. Dolayısıyla, her rüyanın çıkması beklenemez.
Çünkü şeytani rüyalar sınıfında yer alır.
Bu söylenenler, insanın 'ölüm' gibi bazı özellik arz eden
durumları önceden bilme yeteneğine sahip olduğunu da ortaya
koymaktadır. Evliya zümresinin uhdesinde bulunan ve gayba vakıf
olma anlamına gelen bu niteliğe tasavvuf âleminde ‘keşif’
adı verilir.
Keşfin dahi
türleri vardır. Onun bir üst kademesi ise
fetih sahibi
olmaktır. Mutlak yaratıcı tarafından dünyada bir insana
verilecek en
önemli/kıymetli hediye de budur. Çalışmakla elde
edilemez. Ancak, makalenin ana teması dışında olduğu için bu
noktalara girmeyeceğiz. Dileyen, tasavvuf kitaplarında bu
hususları bulabilir okuyabilir.
Diğer yandan, bilinen fizik yasalarına aykırı bir konuyu
araştırmaya kalkmak, belki bir bilim adamına pek uygun
düşmeyebilir, ama bazı şeyleri de izah edememesi kendisini
gülünç durumlara düşürebilir.
Anlaşılan şu ki bu tür olayları görmezlikten gelmek ve sadece
'bilimsel' takılmak hiçbir yarar sağlamıyor.
İstanbul
- 23.06.2005
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|