Sure
hakkında genel bilgiler ve açıklamalar:
Mekke döneminin son yıllarına doğru veya Medine döneminde nazil
olmuştur.
Her ikisine ait rivayetler vardır…
Hz. Ali
r.a.a dayanan bir rivayette, Hz. Resulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir gelini, süsü vardır;
Kur’an’ın gelini de Rahman Suresidir”. Bu itibarla Arûs-ül
Kur'an ; Rahman Sûresinin bir diğer adıdır.
Şimdi Kuran ve Hadisler ışığında şekil ve kuru bilgiler dışına
taşarak bu konu hakkında yorumlarımıza geçelim.
Sure ile ilgili şu veriler söz konusudur:
Hz. Muhammedin mutlak yaratıcıdan
vahiy alan bir nebiy/resül olduğuna inanmayan
müşrikler/münafıklar, O’nu şair, sihirbaz diye
nitelendirerek, bütün bunları kendisine kabiliyetli başka
insanların öğretmiş olduğunu iddia ediyorlardı…”Ant olsun ki
biz onların Kur’an’ı ona ancak bir beşer öğretiyor dediklerini
biliyoruz… Onların nispet etmeye uğraştıkları kişinin lisanı
yabancıdır. Oysa bu apaçık Arapça lisanıdır”(Nahl:103),
ayeti tartışmadan gözü dönmüş bu insanlara çok açık ve net bir
cevap niteliğindedir.
Diğer yandan “Onlara, Rahman’a secde edin denildiğinde,
Rahman da ne? dediler”(Furkan:60) ayetinde işaret edildiği
gibi “Rahman ne demektir, Rahmanı tanımıyoruz” diyenlere
karşılık bu sure nazil olmuş ve ilk ayetinde Rahman ile
başlayarak izah etmiştir.
Sure insan/cin sınıfına; İnanç, kulluk, ahlak sistemlerine
dayanılarak lütfedilen ortak ilahi nimetlerden, varoluş
felsefesinden bahsetmektedir.
İlahi nimetlerin başında gelen en önemli şey, Rahman’ın
insan’a öğretmesi dir. Diğer ayetlerde Sema’dan, o’na
konan ölçüt/denge’den; Saman yolundan, Güneş
sistemimizden, planetlerinden, insan ve cin’in yaratılmasından;
birlik ve bütünden, iman faktörünün kaybedilmemesi
gerektiğinden, kıyamet yaşamından, sağlıklı ve verimli ilişkiler
kurulmasından, potansiyel zararlardan,
cehennem/cennetlerden bahsedilmekte, hülasa çok
renkliliğe sahip insan fıtratını doğrudan ilgilendiren konularla
ilgili geniş açıklamalar yapılmaktadır. Görmek, anlamak isteyen
bu noktaları yakalayacaktır.
Anlaşılan o ki, Rahman bu payesini hidayete erecek insanla
paylaşmak durumundadır.
“Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?”
ayeti sure içinde tam 31 kez tekrarlanmaktadır. Bu
Ayetlerin yinelenmesi tesadüfi olamaz. Anlatılmak istenen en
önemli şey, temel ilkelerinden taviz vermeye yanaşmayan, genelde
potansiyel bir olumsuzlukla yaşama durumunda bulunan insanoğlunu
uyarmak, toparlanmasını sağlamaktır.
Elmalı Hamdi Yazır Kur’an tefsirinde bu noktaya şöyle
değinmektedir. “Nİ’METİ
TEKZİB, inkar ile nankörlük etmektir. Nimetin nimet olmasını
inkar veya mümin’e nispetini inkâr veya her ikisini inkâr
hususlarına şamil olur. Mesela Kurân talimin hem bir nimet
olduğunu hem de Allah’ın bir nimeti olduğunu inkar ederler.
Hılkatin, lisanın, Arz-u Semanın, Adl-ü Mizanın nimet olduğunu
inkar edenler bile bulunabiliyor. Meyvaların, yiyeceklerin,
kokacakların nimet olduğunu inkar etmeseler de münhasıran
Allah’a nisbetini sarahaten veya delâleten inkar edenler de
çoktur. Hitap aşağıda tasrih olunacağı üzere İns-ü Cin
sakaleynedir ki enamda dahildirler. Rububiyet ünvanının tasrihi
de tevbihte kuvvet ifade etmek içindir. Yani ey o enamın gizli
ve aşikâr iki kısmını teşkil eden İns-ü Cin! Şimdi siz bunları
dinledikten sonra rabbiniz Rahman Teala’nın şu dinleyip
gördüğünüz türlü nimetlerinden hangi birine yalan deyip de
nankörlük edersiniz! Hiç böyle bir veliyi nimete nankörlük
edilir mi?
Hz. Rasulullah
bu sure’yi ashabına okuduğunda, sükut ettiler... Bunun üzerine “Niye
ben, cinlerden sizden işitmediğim güzel cevaplar işitiyorum?
Cinlerin gecesinde bu sureyi cinlere okuduğumda, ‘Şimdi
Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? ayetini
dediğimde’ Hayır Rabbimiz, nimetlerinden hiçbir şeyi
yalanlamıyoruz; Hamd senindir, dediler”. Bu anlamlı sözler,
cinlerin insanlara göre daha zeki bir yaratılışta olduğu
gerçeğini vurgulamaktadır
Ne var ki zeka günlük, kısa vadeli bir programı içerir.
Meal ve açıklama:
1) Rahman
2) Öğretti Kur’an’ı
3) Yarattı İnsan’ı
4) Belletti ona o güzel BEYANI...
Sure’nin ana teması bu dört ayette toplanmaktadır
İşin ilginç yanı herhangi bir aracı kat söz konusu olmadan
Rahman’ın Kur’an’ı ta’limi yani öğretmesidir. Nitekim bir başka
ayeti kerimede , Hz. Muhammet’e (s.a.v) “Onu, kuvveleri
şiddetli olan (Cebrail) talim etti”(Necm:5) der. Şu
halde talim kime yapılmaktadır sorusunun akla gelmesi olasıdır..
Necm suresinin 5. ayeti Talim yapılanın bilinen anlamdaki insan
olmadığını göstermektedir. Talim mutlak/evrensel bilince
yapılmaktadır. Nitekim Et-Tin suresinde bu hususa
değinilmektedir. Rahman kendindeki bütün manaları/vasıfları en
mükemmel bir şekilde yaratılana yüklemiştir. Talim olma işlevini
bir başka ifade ile herhangi bir kayıp olmaksızın soyutun somuta
dönüşmesi şeklinde düşünmek gerçekçi olacaktır. Bu boyut
kesinlikle bilinen manadaki İnsanın yaratılmasından öncedir.
Anlaşılacağı üzere, Cebrail a.s. Hz Muhammet’e
yaptığı talim ise daha dışta kalan aşamadır. Merhum
Elmalı Hamdi Yazır’ın bu konudaki görüşü şöyledir.
“İnsandan murat Adem, bazıları da Kur’an karînesiyle Muhammed
Aleyhisselam demişler ise de hepsine şamil olmak üzere cinsi
insan olması daha zâhirdir. Mamafih Kur’an’ın ta’limine mahal
olan insanı kâmil murad olunması da melhuzdur.” (Bknz.
Elmalı Hamdi Yazır Kur’an tefsiri 6ncı cilt sayfa 4658 )
Bilinen manadaki insana gelince, onun yaratılmasından maksat
Kur’an’ı okuması, ve Rahmanî vasıflarla
örtüşerek yaşamasıdır. Anlatılanlara paralel bir Hadis-i
Şerifte buyurulan “Allah Adem’i Rahman sureti üzere yarattı”
şeklindeki açıklama konuyu netleştirmektedir. Bu açıdan
bakıldığında, İnsanın varoluş/yaratılış gayesi ortaya çıkar.
İnsanın tefekkürle ulaşacağı nokta ise, “Allah”
ve “İçinde yaşadığı sistemi” için var olduğudur.
Burada “Rahman” isminin geçmesinin üstünde durmak
gerekiyor... Şöyle ki: “Allah” her şeyin Haliki ve Rabbı
iken sadece “Rahman” “insan” ın Haliki ve Rabbı
olmaktadır..Bu nedenle insan’ın gaybının Rahman olması söz
konusudur. İblis ve insansı gibi şeytaniyet boyutunu
yaşayanlar için ise ayette “Rahman’a asi oldular”
denmektedir.
Diğer yandan Kur’anda Mutlak kulluk hali ile yaşayan melekler
için Rahman’ın kulları şeklinde bir ifade var. Kanaatimce bu
işaret meleklerin mukarrebun zümresi(meleklerin kendi aslı ve
hakikatlerini bilen sınıfı) ile alâkalıdır. Değinilmesi gereken
bir başka önemli bir nokta ise Rahman’dan, sadece “insan’ın”
haşyet duyabilmesidir. Haşyet kavramını lügat manası ile ele
alıp korkma şeklinde kabullenmek doğru olmaz. Haşyet sözcüğü
hissedilen yakiyn/yaşam hali olarak
değerlendirilmelidir.
Bu açıklama bir nebze olsun anlatılanları daha kolay
algılanabilir bir hale getirecektir diye düşünüyorum.
London -
19.10.2004
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|