Gerçek / Mecaz


Bir süredir malum konularla haşır neşir olan toplum, nihayet kendisi için elzem olan, mutlakıyet arz eden şeyin İlim olduğunu gözlemledi !...
Ve en önemlisi; Mistisizmde, ilim boyutunda Kur’an ve Hadis’lerde ya da tasavvuf felsefesinde bugüne değin bildiği ve öğrendiği çok önemli şeylerin ve bazı isimlerin çoğunun mecaz/sembol anlatımlar olduğu kanısına vardı.
Örneğin:

Mecazları değerlendirirken, Yunus Nebi’nin gerçekte böyle bir olayı yaşamadığını, bu simgesel anlatımda beşeriyet düzeyine düşmesinin tasvir edildiğini, Hz. Musa’nın dağa baktığında koskoca dağın un ufak olması gibi bir şeyin mevzubahis olmadığını; ama mecazen bu şekilde anlatıldığını, aslında ifade edilmek istenen şeyin bir üst boyuta geçebilmesi için varlığını oluşturan manaların yaratıldığını müşahade etmesi gereği olduğunu, yine Kur’an’daki ifadeye göre Hz. Musa’ya ateşten bir hitap geldiğini; ancak Hz. Musa’nın bu hitabı dıştan değil, özünden bildiğini, Vahiy alan bir Nebinin dışa bağımlı olmasının mümkün olamayacağını, Adem Nebi’ye yasaklanan şeyin seks olduğunu ve bunun bir akde bağlanmadan yapıldığı takdirde tardı gerektirecek bir işlem olabileceğini, ağacın burada sembol olarak kullanıldığını düşünmeye başladı.

Bizler ayrıca kavramların içeriğinden yola çıkarak, meselâ “Uluhiyet” ve “Bekabillah” kelimelerinin neye işaret ettiğini, anlamlarının aynı olmadığını; Uluhiyet kemalatı ile Mutlak Varlık’ın var ettiği boyutların hakkını verdiğini, dolayısıyla genele ait olabileceğini, Ahadiyet kavramını dahi kapsadığını, Bekabillah’ın ise bireye ait bir vasıf olduğunu biliyoruz.
Uzun bir aradan sonra başlatılan bu yönelişin getirilerini gözlemlemek şart sanırım. İnsan en azından neyin ne olduğu konusunda bazı şeylerin farkına varırken, Mesajlar-Mecazlar-Semboller bu şekilde değerlendirilebiliyor. Ve bazı olayların insanların aklının alabileceği biçime dönüştürüldüğü, bir kelimenin anahtar görevini üstlendiği ve bu nedenle tespitin yerine oturtulması için mutlaka o isimle anılması gerektiğine karar veriyoruz. Zira, herhangi bir mecazi olay ya da soyut bir kavram etrafında yönelişteki katı bir tutum, ister istemez bazı tercihlere, yanlışlıklara yol açabiliyor.
Dikkâtle incelerseniz, mistik verilerdeki anlatımda, zamanın pozitif biliminin yeterlilik düzeyi göz önünde bulundurularak özellikle koşullandırılmış. Vahiy yoluyla alınan bilgiler deşifre edilirken, bireyin veri tabanına uygun mecazlarla sunulmuş. Ayrıca kişinin ruhsal alanda kaydedeceği aşamalarda biyolojik yapının direnç noktası üstünde özenle durulmuş. Yani bir bakıma, eskilerin deyimiyle “Hazım” öncelikle ilk plana alınmış .Tabi ki, bunların önemli nedenleri bulunuyor. Üstüne üstlük Allah Resulü Hz.Muhammed’in, insan potansiyelini dikkâte alarak, onları girdaba düşürmemek için titizlikle yaptığı birbirinden değerli uyarıları var.
Diğer yandan tasavvuf ehli, insanlara anlatım sadedinde kullanılan isimlerin, neye işaret ettiğini bilmek şartıyla kullanımını yerinde buluyor. Zira, başka bir isimle anlatım imkânsız gibi bir şey; karşılığı yok çünkü.
Mesela Ahad, Mutlak Ben, Hak ve Allah kavramları aynı varlığa ait. Ancak esma boyutunda Hak ismi kullanılıyor. Eğer herhangi bir işlev bu isimle anılmış ise, bizler bu boyutun, esma düzeyi, yani MANALAR ile ilgili olduğunu biliyor ve ona göre yaklaşım yapmaya özen gösteriyoruz.
Mecaz, sembol ve isimlerin kalıplarında takılıp kalmamak, elimizi kolumuzu bağlayan sebeplerden kısaca bilgisizlikten arınmak, bunun için kafa yormak, çaba göstermek, yapılacak işlerin en doğru olanıdır.

Her zaman daha iyisini hak eden İnsan bu yolda yürümeyi sürdürürken, zihinlere kazınan mecaz ve sembolleri ve kelimelerin işaret ettiği anlamı sezinlemeli, yeri geldiğinde de onları kolaylıkla terk etmesini bilmelidir.

İstanbul- 08.11.2003
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com

 

8.11.2003 Akşam gazetesi


Üst Ana sayfa e-mail