Bazı
insanların peşlerinden koşarak hayatlarının her anına
taşıdıkları şeyleri, şayet bir nedenle kaybedecek olurlarsa,
sanki bir boşluğa düşüyor, bambaşka bir ruh haline
bürünüyorlar. Yaşamdan aldıkları keyif bir anda sönüveriyor,
adeta bir ölü haline giriyorlar.
Çünkü o güne kadar mantık kullanmayı, mantıksal düşünmeyi ve
mantıki davranmayı kendilerine şiar edinememişler. İşin
ilginç yanı, kimlik kaybına uğradıkları anda asabi bir
ruh hali ile yaşamaya başlamaları.
Bu durumda alınganlıkları had safhaya varırken, kara
kara ne yapacaklarını düşünüp duruyorlar. İletişim
noksanlığı, uyuşukluk, bedbinlik gibi, insana yakışmayacak
olumsuz haller, adeta yaşam biçimine dönüşüyor. Ben bu hali
'Boşluğa düşmek' şeklinde tasvir ediyorum
Boşluğa düşmek; hayatın akışına tutkunluk derecesinde sıkı
sıkıya bağlı olanlar, ya da mutlaka ‘her şeyden önce ben’
anlayışıyla yaşayanlar için geçerlidir. Çünkü, istediği, arzu
ettiği şey kendisinden alınınca veya bir nedenle ayrılık olunca,
boşluk da ister istemez kişiyi buluyor.
Çok renkli, çok heyecanlı bir hayatı kabullenirken, aksini asla
aklına getirmemiş, her an her şeyin olabileceğini düşünememiş,
yaşamın getirilerinden, evrenin çalışma sisteminden habersiz bir
bireyin bu badireleri kolay kolay atlatabilmesi asla mümkün
değil. İtiraf etmek gerekir ki; böyle bir yapıya sahip olanların
belirli bir düşüncesi, ideali bile yoktur.
Etrafımızda bu
koşulları yaşayan, hazırlıksız, bir yığın insan var. Onları
tanımak için uzun uzadıya araştırma yapmanız gerekmiyor.
Dikkatinizi çekmiştir istenilen düzeye bir türlü konfirme
olamamış bu türden kişiler, genelde, çevresindeki insanlara
kendi sıkıntısını anında yansıtır. Bağımlı olduğu şey elinden
alındığında, zihinsel ve fiziksel bozukluk emaresi gösterir.
Kapıdan içeri dalıp yanınıza gelir gelmez, gözlerini tavana
dikip kısık bir sesle marifetlerini sayıp dökmeye başlar. Siz
onun bu anlamsız ziyaretinden, mutlaka bir boşluk içinde
olduğunu ve kendine potansiyel güç elde etmek amacıyla bu
yaklaşımı gerçekleştirdiğini düşünürsünüz.
Aslında; sıra dışı insan olarak kabul edilen evliya
zümresinin ve inanç sahibi bireylerin dışında, boşluğa
düşmeyen insan da hemen hemen yok gibi. Ancak yüreğinde bir
buğday tanesi ağırlığında iman bulunan kimselerin, yaşam boyu
yaptıkları çalışmalardan elde ettikleri pozitif güç, boşluğa
düşmelerine engel teşkil ediyor.
Buna mukabil, toplumda en aydın gösterilenlerin, istekleri her
an yerine gelen bireylerin, iflasa sürüklenerek kaçınılmaz
akıbeti yaşayacak olan büyük iş adamlarının, basit aile içi
kavgalarının boşluğa düşürdüğü kişilerin, boşluk anında aklına
ilk plânda intiharı getirdiği, istatistiklerden anlaşılıyor. Bu
enerji yoksunluğu, maalesef, kendini dokunulmazlık hüviyetinde
bulup yaşayanı bile, bir yerde bulup pençesine almakta.
Değerli dostlarım, söz konusu meseleyi sadece kişisel değil,
toplumsal boyutlarda da ele almak doğru bir yaklaşım olur. Bu
bakımdan, insanları yanlışlarından ötürü kınayıp suçlamamak,
yaptıklarını utanılacak bir şeymiş gibi göstermeden, olumlu
yaklaşımlarda bulunmak şart.
Eminim ki, bu tür kişilere uzanacak eller, onları
bunalımlardan kurtaracak, olası bir depresyona girmelerine mani
olacaktır.
İstanbul - 26.02.2004
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com
|