Terazide Sen!

denilecek söylenecek binlerce kelime ağzıma büzülmüş gibi
içimde dolandıkça sadece karmaşa olarak ortaya çıkan bir durum..
ama kendime moral veriyorum.
kendim.

ben de bazen senin okuyan gözlerini okuyorum..
geceleri…
farazi olmalar…
uzağa dair açılım hiç olmayacak noktalarına basıyorum
piyanonun.
nota arayışları biraz olsun özgür kılıyor ruhumu..
şekil ve şemalsiz ama bana yakın.

durmak zorundayız.
belki de zorunda mıyız?.
o halde kendimize dair bir açılım
gözlerimizi yumduğumuzda
açılan bir hayat.
dağıtmayan, toparlayan bir mesken şart.
sessiz ve sitemsiz konuşmaların ardında sahibi, salibi, sadakati, sanatı
kendimiz olabilecek bir duruş.
çok mu delice bu dediklerim?

kıskaçlar çok...
o kadar çok ekmişiz ki bu tarlalara kendimizi.
çıkacak başka mevsimimiz kalmamış.
başak vermemek de bize göre değil,
yağmur iklimimizde
gezinmiyorsa bulutlara inat yeşerelim bu diyarlarda.

kendimize ulaşan yollar aslında çok geniş daraltanlara vah olsun!..
yazık edilmek istenmeyen isek,
yazık edenlere vah olsun!..
bozmadan imar etmekse yol,
iyi bir tamirci yamağı olmamız lazım.
onarılacak o kadar girift şekilsiz zahmetlerimiz oluşmuş ki zamanla,
baktıkça arkasındaki duygu yığınlarıma içim ürperiyor.
metanet ile medet dilemek arasında dilim, ama lal olmayı tercih ediyoruz..
biz söylemeye bile çekinenler.
küçük bedenlerin ölü vücutlarını yıkıyoruz sadece görselliğimizde

Bu aralıkta sen!
heceler cismin hücre halinde benek benek yok ettikçe
var ediyor yeniden simanı
bir yanın azalırken bir yanın çoğalıyor.
artık kum saatisin.
yapman gereken sadece kendini çevirmek.
dönmesi için zamanının kendi haznende.
buruk buruk olmuş nem kaplayan zerreler,
zamanına ket vurmuş ve akmamışsın,
o hangi zamanda ise orda kalmışsın.
şimdi tekrar çevir ve hep çevir saatini ki
zaman seni sende yeniden bilsin.
senle bilsin,
sana dair bilsin.
bu soluksuz nefes almaları bitirsin.
başka türlü geçmez zaman.

sükunetindeki şimale yönlenmiş soğuk duruşları kır.
buzul ülkesinden çık.
ve yönel amade olan
ram olan..
kesb eden.
zahiri sevdaların ülkesine…
şehadet ise bu yine yönel
perdelerinden girsin rüzgâr.
üşüme orada.
ve yaz meyvelerinin tadını yaz ruhuna

dışarda zemheri varken içerde nasıl bahar olsun?

hislerin hissizliğinde olur.
eşyanın tabiatından sıyrılıp gerçeğin tabiatına sığın.
son raddesinde kum saatin.
sıcağı hissedemezsen donacaksın ve biteceksin.
orada kalacak zamanın..
her hücreni yenilenen içindeki cevherin akışı duracak.
Kul tadında çevir saatinin zembereğini
ama
Lütfen çevir...

aşkın ilk hali ile
olmuş hali arasındaki.
tatla gelsin sıcak ve sarsın seni.
ısın onda.

aşk mı? güldürme beni
aşkı kim kaybetmiş biz bulalım

aşkı beste yaparsan bulamazsın.
güftelerde hiç bulamazsın.
aşk basmaktır bir notaya..
eylemdir kendi içinde,
duruş değil,
olgu değil.
nasıl olacağını bilmeden
alabildiğine çalmaktır.
cazz gibi ne çıkacağını bilmeden melodinde .
karakalemdir aşk.
üretmektir.
talaştır aşk…
kalanlardır..
olanlar değil.

kendine biçtiğin odunlardan rendelenen talaş olmayı denersen olur.
ama sen şekillere bakarak kalmışsın
şaşkınlığında...
ben bunu yapmak istemiyordum ama!
dercesine hem
yaptığın esere hem de kendine..
bu eserlerle sen sergi açma bence.

burada suç yok suçluda aramaya mecal.
şimdi kilidine bir ince dokunuş zamanı.
afaki düşlerden öte…
zahirde sevinen bir sen ve bir daha sen yap
biri söyleyen sende sen
diğeri söylemeyen bir söylenmeyende sen..
artık baskülünden in.
çekiyorsun işte bin yük dünyada.
şimdi terazi zamanı.
bir sen bir de sen yap kendine..
bir söyleyen bir de söylenmeyen sen.
daranı al.
boşunla gel.
ki tekrar doldurasın kendini.
mevsim balının tadında kovanlara
Şimdi terazi zamanı…
Hesaplaşma zamanı.
Kalu beladan bu yanaki cisimlerin saf saf olup
Üflenen sura karşı kalkma zamanı.
Kalk ve hesap ver kendine artık.

Murat Çavga - Edirne
irwinbukowski@hotmail.com
19
.09.2006
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail