Mevlana'dan Jung'a
Hakan Kırkoğlu  




Rekabet, dışsal hedefler ve hırs bir insanın aynasındaki buğu gibidir. Kızgınlık, nefret ve kıskançlık kişiyi kendine yabancılaştırır, kişi artık kendini tanıyamaz, kendi iç dünyasına dönemez olur.

ABD'de George Washington Tıp Fakültesi eski öğretim üyelerinden Reza Arasteh, Sufizm'in bir yeniden doğuş sanatı olduğunu söylüyor. Bir kişinin kendi doğallığını yeniden kazanma süreci ise hayata, kozmik yasalara uyum sağlayabilme fırsatıdır. Hemen bu girişte Maşuk ile Maksud'dan söz etmek gerek. Maşuk aşık olan kişi, Maksud ise aşık olunandır. Sufiler de tarih boyunca bu ikiliyi değişik anekdotlarla anlatmaya çalışmışlar, Mevlana da pek çok eserinde kendini bu aşkla özdeşleştirmeyi denemiştir. Aslına bakarsanız, bu aşk filmlerdeki aşka pek benzemez. Bu yücelme durumu kişinin yaratıcısıyla girdiği bir aşktır. Mevlana'nın Mesnevi'sinde bu konuyu çok güzel örnekleyen bir bölüm var (Kaynak: "Sufi Psikolojisi", Kemal Sayar). Hikayeye göre, bir grup Rum ve bir grup Çinli ressam en iyi sanatçıların kendileri olduklarını iddia ediyorlarmış, derken Sultan her iki tarafı da sınava sokmuş. Birbirine açılan, fakat bir perdeyle ayrılmış iki odada çalışmaya başlamışlar. Rumlar çeşit çeşit boyayı kullanarak resim yaparlarken Çinliler zamanlarını duvarı, bir ayna gibi parlayana kadar temizlemek ve cilalamakla geçirmişler. Daha sonra Sultan, Rumlar perdeyi kaldırınca aklını başından alan güzel bir resimle karşılaşmış. Ancak Çinliler de perdelerini kaldırmış ve Rumların karşı duvardaki resmi aynaya benzettikleri duvardaki yansıması çok daha güzel görünmüş, Sultan'ın gözleri kamaşmış. Bu hikayede cilalı duvar hırstan ve mükemmeliyetçilikten ve önyargının pasından arınmış olan Sufilerin kalbini temsil eder. Mevlana'nın deyişine göre ruh karanlıktayken, kişi aklının fenerine ihtiyaç duyar ve aklına göre hareket eder ancak eğer ruh zaten aydınlanmışsa, o aklın fenerini aramaz.

"Astrolojiyi farkındalık sanatı olarak görmeliyiz"
Bu yönde düşününce aslında rekabet, dışsal hedefler ve hırs bir insanın aynasındaki buğu gibidir. Kızgınlık, nefret ve kıskançlık kişiyi kendine yabancılaştırır, kişi artık kendini tanıyamaz, kendi iç dünyasına dönemez olur. Arayış içinde olanlar ise, seven ve sevilen ilişkisi içinde, adım adım, özellikle kendilerine yol gösteren bir kılavuz eşliğinde, ki örneğin Mevlana-Şems ilişkisi böyle bir beraberliktir, bir hayat yolculuğuna çıkarlar. Daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi, sufizm yolunda bireyleşme iki şekilde olur. Bunlarda ilki nefisten, sosyal benlikten, hırslardan kurtulmak, egoyu bırakmak olan fena hali, bunu tamamlayan diğeri ise Beka halidir. Beka evrensel benlikle birleşme, kendi bütünlüğünü kazanmadır. Ne kadar ilginç ki, yüzyıllar öncesinden gelen bu bilgelik, 20. yüzyılda İsviçreli psikanalist Carl Jung'un da disiplini içinde yer almaktaydı. Freud'un sadece cinsel dürtülere dayalı modelini reddeden Jung, kendi psikolojisini bireyselleşme ve bütünleşme süreci üzerine kurmuştur. Astroloji ile de yakın bağlar kuran Jung, astrolojik haritanın insanın kendini (self) bütünleştirme aracı gibi değerlendirir. İnsanoğlunun kolektif bilincinde yer alan tüm arketipler astrolojik harita içinde gezegenler ve burçlar olarak yer almaktadır. Sufizm ise tarihten gelen bu birikimi günümüzde, insan psikolojisini sağaltma, ruhu aydınlatma yönünde kullanabiliyor. Mevlana yine şöyle diyor (Fihi ma Fih) "Herkes kendi konfor ve keyfinin peşinde koştuğu şeyde yattığına inanır. Yine de ardına düştüğü nesne ile tatmin olmaz ve geri döner. Bir süre sonra aslında zevk ve rahat peşinde olmadığını söyler, yeni bir şeyler arar ama tekrar hayal kırıklığına uğrar, böylece sürer gider."
Astrolojiyi bir farkındalık sanatı olarak görmek durumundayız. Ancak bu farkındalık sayesinde rolümüzü daha iyi anlayabilir ve kılavuzumuza eşlik edebiliriz. Kişi eninde sonunda aşığına geri döner.

web: www.hakankirkoglu.com
Faks: 287 74 37
e-mail: hkirkoglu@superonline.com

İstanbul-11.09.2005
http://sufizmveinsan.com

Milliyet Gazetesi
11/09/2005


Üst Ana sayfa e-mail