Güzel Yazı Yazma Sanatı
XIII. Bölüm



"Bütün bilgilerimizi ve bilgilerimizin çoğalmasını hiçbir zaman bir noktayla bitiremeyiz, tam aksine bir soru işaretiyle noktalarız. Bilgilerimiz arttıkça, sorularımız da artmak zorundadır ve bunların her biri devamlı olarak başka sorular tarafından sadece nöbet değiştirirler...“ (Hermann Hesse)

MÜKEMMEL BİR ROMAN NASIL YAZILIR?

Roman gerçek anlamda bir hikayeler bütünüdür. Hikaye ise bir olaylar zinciridir... Ancak olaylar ilginçliğini o olayları yaşayan kişiler üzerinde yarattıkları duygusal değişimlerle kazanırlar. Hikaye konusuna diğer yazılarda değinmiştim. Fakat yine de yinelemekte fayda görüyorum. Şimdi bakalım bir hikayeyi hikaye yapan acaba nedir?

“Ayşe o sabah erkenden kalktı. Arkadaşlarıyla kantinde kahvaltı etti. Sonra üstünü başını düzeltip, çarşıya çıktı. Çarşıda biraz dolaştıktan sonra bir dükkanın vitrininde bir cüzdan gördü. Cüzdan çok hoşuna gitmişti. O günü bir imtihandan pekiyi almıştı. Elindeki bütün parayla o cüzdanı satın alarak kendi kendini mükafatlandırdı ve yurda öğrenci arkadaşlarının yanına döndü...“

Bu bir hikaye değil? Bu sadece kuru bir olaylar zinciri... Şimdi bundan nasıl bir hikaye çıkacağını açıklayalım:

Ayşe çok fakir bir aile kızıydı... Yatılı bir devlet okulunda okuyordu. Okulun en fakir öğrencisi olduğundan, arkadaşlarının yanında kendini çok ezik hissediyordu. Bir fincan kahve bile almaya parası yoktu. Günlerden bir gün herkes gibi o da çarşıya gitme ihtiyacı duydu. Elinde biraz harçlığı vardı. Mağazaların vitrinlerine bakınırken, bir vitrinde oldukça güzel bir cüzdan gördü. Ayşe bordo rengini çok severdi. İçeri girip, cüzdanın fiyatını sordu. Elindeki para cüzdana ancak yetiyordu. Fakat cüzdanı satın alırsa, hiç harçlığı kalmayacaktı. Biraz düşündükten sonra onu almaya karar verdi. Cüzdanın bir köşesi kola takılır şekilde kayışlıydı. Ayşe o günü bir imtahandan pekiyi almıştı. Cüzdanı satın almakla kendi kendisini sevindirmiş, mükafatlandırmıştı. Yurda geldiğinde çok sevinçliydi. Yolda elindeki cüzdanı sallaya sallaya, şarkı söyleye söyleye arkadaşlarına yaklaştı. Kızlardan biri Ayşe’nin sevinçli durumuna anlam veremeyerek: „Oh, bu ne sevinç! Kızlar Ayşe’nin elindeki cüzdana bakın! İçi para mı dolu, yoksa?” Ayşe gülümseyerek: Evet, para dolu!“ dedi. Oysa onun hiç harçlığı kalmadığını kimsenin ruhu bile duymuyordu... Ayşe bir taraftan kendini sevindirmiş, bir taraftan da eziklik hissettiği arkadaşlarına biraz hava atmıştı. Bu onun o günkü sevincinin kaynağıydı.“

Mükemmel bir romanın içinde hiçbir zaman kuru bir olay zinciri bulunmaz. Tam aksine hikayeler öylesine birbirine bağlıdır ki, alfabedeki harfler gibi birbiri ardından birbirini tamamlarlar.

Romanlarda önemli olan olaylar zincirinin neresinden başlanılacağı. Örneğin: Çalışan bir insanın hayat hikayesini yazmak niyetindesiniz. İşten çıkışı eğer onun hayatını kötü yönde etkileyecekse, o zaman okuyucu onun iş hayatının neden kötü olduğunu başından bilmek ister. Yanı çıkış noktası iş hayatının getirdiği sorunlar olmalıdır...

Tanınmış romanlardan birkaç örnek:

• Michael Corleone „Der Pate” kitabında savaştan yeni dönmüş bir gazidir. Kendini yurtsever ve kanun adamı olarak tanımlayan biri. Romanın başında babasının kanun dışı işlerinden dolayı babasını hor görmektedir. Bu romanın çıkış noktasıdır, ta ki adamın biri Corleone’nin ailesini uyuşturucu ticaretine bulaştırıncaya kadar. Adamın kötü iş teklifi romanın ana konfliktini teşkil eder.

• Guguk kuşu yuvasından biri geçti kitabının ilk sayfaları tasvirle başlar. Romandaki hikaye Mc Murfy’nin hastahaneye gelişi ile başlar. Çıkış noktası onun hastahaneye
havale edilişidir.

• Soğuktan gelen ispiyoncu kitabının başkahramanı istihbarat örgütünden saf değiştirme teklifine kadar soğuk kanlı bir Profidir... Yani onun çıkış noktası başlangıçta başka işlerdir...

• Lolita romanında yazar Humbert Humberts’in hayat hikayesinden başlar. Bu
romanın çıkış noktasıdır. Lolita çok sonraları takdim edilir...

• Tolstoy´un Anna Karenina romanı Anna’nın yengesinin eşinin karısını aldatmasıyla başlar. Anna daha sonraları göze görünür. Yengesini ziyarete gelirken, tren istasyonunda sevgilisi olacak adamla karşılaşır. O andan itibaren olaylar zinciri alır başını gider...

Roman yazarları kitaplarına bir çıkış noktasıyla başlarlar, olaylar daha başlamadan önceki durumun nasıl olduğunu, tıpkı bir yemekten önce verilen çorba veya salata gibi okuyucuya sunarlar... Alternatif olarak başlangıçta çıkış noktasını sunmayan yazar, olayların gelişmesi sırasında geriye dönüp, çıkış noktasının ne olduğunu açıklamak zorundadır.

İyi yazılmış romanlar iki yönde okuyucuyu etkileyebilir: Ya „mutluluktan mutsuzluğa”, veya “mutsuzluktan mutluluğa” doğru... Yani romanın kahramanı bir kutuptan diğer kutuba doğru bir gelişme göstermek zorundadır... Örneğin; korkaklıktan cesurluğa, dostluktan düşmanlığa, karamsarlıktan neşeye vs... Romanınızı yazmaya başlamadan önce figurlarınızın gelişme planını çizmelisiniz... Figur basamak basamak değişime uğramalıdır. Bir kutuptan diğer kutuba yavaş yavaş gelişme göstermelidir. Bunun için figurun gelişmesini kısa yazılmış bir basamak diyagramıyla olayların sırasına göre A’ dan Z’ ye kadar çizmeniz gereklidir. Bu şekilde hikayeniz “sebep ve etkileme” yoluyla nedensellik (kozalite) kazanır, bu da ince dokunmuş bir halı gibi okuyucunun gözüne çarpar...

Basamak diyagramını aşağıdaki örnekle, hikayedeki olayların ve yaşanan iç çatışmanın figuru nasıl ve ne yönde etkilediğini, hikaye ilerledikçe figurun nasıl değiştiğini birlikte inceleyelim:

BASAMAK DİYAGRAMI:

A. Murat Kahraman ondokuz yaşlarında biraz korkak ve çekingen bir gençti. Yıl 1981 ve Türkiye’de sıkı yönetim dönemiydi. O sıralarda askere gitmesi gerekliydi. Murat üniversitede sosyoloji okuyordu, askere gitmemek için sınıfta kalmamaya özen gösteriyordu. (Bu romanımızın çıkış noktası... Ve sahne başlıyor).

B. Murat’ın nişanlısı onun mühendis olmasını istiyordu. Onun düşüncesine göre, sosyologlar fiozoflar gibi ekmek parası kazanamaz, aile geçindiremezlerdi. Ama mühendis olursa, çok para kazanacağını düşünüyordu. Murat sonunda nişanlısının istediğini yapıp, tekrar üniversite imtahana girdi ve inşaat mühendisliğini kazandı. (Hikayenin başlangıcı).

C. İnşaat mühendisliği onun pek hoşuna gitmedi ve derslerinde çok zorluk çekiyordu. Bütün dersleri “geçer“ ile geçiyordu. Belli bir süre sonra derslerini tamamen boş verip, salak salak gezmeye başladı. Birdenbire derin bir çukura düşmüş gibiydi, tam o sıralarda arkadaş çevresi de azalmış, iyice depresyona girmişti. En ufak şeylere sinirleniyor, kendi çevresini kendi elleriyle yok ediyordu.

D. Nişanlısı Murat’ı anlayamıyordu. Sonunda nişanı da bozuldu. Murat bütün bu problemler sonucunda tamamen hastalandı ve sabahları yatağından kalkamaz oldu.

E. Okulunu askıya aldığından askere çağrıldı. Askerdeyken birden şizofrenik bir atak yaşadı. Asker yeminini yaptıktan sonra nerede olduğunu bile bilmiyordu. Vatanını sevmesine rağmen, askerlikten pek hoşlanmıyordu. Onu doğu sınırına gönderdiler. Tam bu sıralarda Murat kişisel gelişmesinin en dip noktasındaydı. Herşeyden korkuyordu, kendini kimsesiz ve oldukça güçsüz hissediyordu.

F. Temel askerlik eğitiminde kumandanın dediğini harfi harfine yerine getirirse, kendisine disiplin cezası verilmiyordu. Birkaç hafta sonra mavzeriyle çok güzel ateş edebildiğinin farkına vardı. Hayatında ilk defa bir işi güzel yapabilmenin sevincini yaşıyordu. Kısa sürede içinde bulunduğu birliğin en iyi ateş eden askeri olmayı başarmıştı. Ve birlik teröristlere karşı en iyi mücadele veren birlik olmuştu. Sadece ateş etmekte değil, dağ bayır koşturmakta ta Murat en önde gelen askerdi. Bedenen güçlü olmasa da, diğer askerlerden daha dayanıklıydı. Askerlikte Murat kendine güvenini iyice kazanmaya başlamıştı.

G. Tam o sırada kommando birliklerine ihtiyaç vardı. Ve en iyi askerleri o birliğe alıyorlardı. Murat o yüzden Irak sınırına gönderildi. Burada daha sıkı bir eğitimle askerliğini yapmak zorundaydı. Koşarak üç metre bir duvarı aşması, saatlerce antreman yapması gerekliydi. Çok iyi bir silahşör olması onun bu birlikte de iyi bir asker olmasını sağlamıştı. Birliği beş saat süren bir çatışmada oldukça zor bir duruma düşmüştü. Murat durumu kavrayıp, arkadaşlarını kurtarmanın çaresini aradı.

H. Orman yolundan tepeye çıktı, gizlice. Kendisine kayalar arasında iyi bir sığınak bulup, düşmana yukarıdan ateş açtı. Ve diğer asker arkadaşlarının ateş çemberinden kurtulmalarını sağladı. Bu olaydan sonra kendisine bir madalya verildi. Murat birdenbire kendini en yüksek noktada buluverdi... Hayata, geleceğe güvenle bakmaya başlamıştı.

I. Askerden teskeresini aldığında tamamen mutlu ve cesaretli biri olarak vatanına geri döndü. Nişanlısı Neslihan Murat’la tekrar barışmak istedi, fakat Murat buna artık taraftar değildi. Murat bir kaç ay sonra ailesiyle Istanbul’a taşındı ve İstanbul Üniversitesinde sosyoloji dalında eğitimine yeniden başladı. Ve okulunu yüksek başarıyla bitirip, Serap isminde bir okul arkadaşıyla evlendi. (Bu romanda kahramanımız korkak bir genç iken, cesaretli bir genç olma gelişmesini göstererek bir kutuptan diğer kutuba doğru bir değişim sergilemiş oldu. Basamak diyagramı işte bu şekilde yazılır).

Bazı yazarlar figurlarının gelişmelerini en ince detaylarına kadar yazarlarken, bazıları da yüzeysel bir diyagramla yetinirler. Amaç ikisinde de aynıdır, olayları sırasına göre birbirine bağlamak ve romanda bir “nedensellik“ yaratmaktır. Olaylar zaman kavramı içerisinde birbirine bağlanarak, bir organik bütünlük, yani “mantıki bir anlatım tarzı” geliştirilir...

DORUK NOKTASINA NASIL ULAŞILIR?

- MAKSADIN İMTİHANA TABİ TUTULMASI

1. Maksadınızı gez göz arpacıktan geçen hedef
olarak veya attığınız okun geride bıraktığı
yol olarak düşününüz...

2. Veya kıyının öteki tarafına kurduğunuz bir
köprü olarak,

3. Veya oyunda karar belirleyen gol olarak,
4. Veya bir boksörün diğer bir boksöre vurduğu
en son kao yumruğu olarak...
5. Hikayenizi bir soru işareti, doruk
noktasını ise ünlem işareti olarak
düşününüz...
6. Hikaye heyecan ise, onun doruk noktası
tatmindir...
7. Hikaye bir düello ise, doruk noktası
çekilen tetiktir...
8. Hikayenin doruk noktası onun çıkış
noktasının SON’udur...

Hikayenin doruk noktasında figurlar üzerindeki baskı artar, öyle ki hikayenin gidişatı figur için adeta bir imtihan haline gelir. Doruk noktasında cesaretsiz aniden cesur olur, isteksiz bir adam birden evliliğe karar verir, kaybeden aniden kazanan olur, kazanan ise kaybeden, mümin günah işler, günah işleyen affolunur vs... Yani herşey ters düz olur. Hikaye bir yerde bir mücadeledir... İlkönce tasvirle başlanılan hikaye kahramanın önüne bir problem çıkarılarak, engelli bir koşu gibi bir problem dizisi ile doruk noktasına erdirilir... Figur problemle savaşır, problem gitgide bir krize ulaşır. Kriz de bir doruk noktasına varınca çözüme sıra gelmiş olur. Sonuç iyi de olabilir, kötü de, fakat çatışma sona ermek zorundadır. İçinde bulunulan genel durum değişmek zorundadır. Hangi yöne doğru olursa olsun çözüm adeta bir devrim niteliğini taşır... Bütün mükemmel romanlar bu özelliği taşırlar...

Kahraman eğer bir idam mahkumuysa onun ölümüyle merkezi konflik bitmiş olur. Fakat maksada yine de erişilmemiştir. Maksat doruk noktası ile çözüm arasındaki birlikten doğan şeydir. Bu da demek oluyor ki, doruk noktası ile çözüm arasını belirlemek neredeyse mümkün değildir. Ancak okuyucu hikayenin içindeki çatışmanın sona erdiğini farkettiği anda hikayenin doruk noktası sona ermiştir...

Örneğin „Aşırı hırs insanı ölüme sürükler“ maksadıyla bir roman yazmak istiyorsunuz. Diyelim normal bir vatandaşı milletvekili yapmak niyetindesiniz. Bu adam son derece gaddar biri. Yalancılık, dolandırıcılık, rüşvet vermek onun genç yaşlardan itibaren tanıdığı şeyler... Adam eşinden ayrılmış, çocuklarını sokağa atmış, anne babası tarafından evlatlıktan çıkarılmışın biri... Kendisi muhafazakar bir partiye lider olmak isterken, çocukları komunisttir... Hedefine ulaşmak için hiçbir şeyden geri durmayan bir adam. Seçim günü adaylar arasında kafa kafaya bir yarışma gözlenmektedir. Fakat bizim gaddar adam kaybetme korkusundan neredeyse çıldıracak gibidir. Karşı partiden aday olanı pusu kurarak öldürmek ister. Ancak adamın ceketinin cebindeki saatten dolayı kurşun adayın ölümünü engeller. Bu dehşet verici olay bütün oyların diğer milletvekiline verilmesine neden olur. Bizim hırslı ve gaddar adam seçimi kaybeder. Yalnız seçimi değil, kendini de kaybeder. İçki içmeye başlar. Suç işlediğinden polis tarafından aranır ve hapishane hayatı gözünü korkuttuğundan ve bu yenilgiyi kabul edemediğinden bir kurşunla kendi hayatına son verir. (Bu hikayede belirlediğimiz hedef, hikayenin doruk noktası seçim olayı değil, intihar olayıdır. Aşırı hırs figurumuzu intihara sürüklemiştir).

Hikayede her figurun bir kader çizelgesi vardır. O yüzden her ana figurun kendine özgü bir yan maksadı ispat etmesi gereklidir. Örneğin Madam Bovery kitabında ana maksat “yasak aşk ölüme sürükler” iken, Madam Bovery’nin eşinin romanda ispat etmek istediği maksat: „büyük sevgi insanı ümitsizliğe düşürür’ dür. Aynı durum Tolstoy’un Anna Karenina’sında da mevcuttur. Anna Karenina’da her kahraman bir maksada hizmet eder. Anna macera dolu bir hayat yaşarken, Kitty sade bir hayatın simgesidir. Anna’nın eşi büyük bir aristokrat ve iyi bir hristiyan iken, Kitty’nin eşi köy hayatının güzelliklerini simgeler...

ŞAHESER BİR DORUK NOKTASINA NASIL VARILIR?

Fıkra anlatmak kendi başına bir sanattır. Herkes her fıkrayı aynı şekilde anlatamaz... Çünkü fıkrada en önemli nokta, işin püf noktasını mükkemel bir şekilde aktarabilmededir.... Bazı insanlar çok mükemmel fıkra anlatabilir, insanı gülmekten yerlere yatırabilirler...

Fıkradaki „püf noktası” mükemmel bir romanda „romanın doruk noktası”dır.

İçinde iyi bir püf noktası olmayan bir fıkra ne denli güzel anlatılırsa anlatılsın, güzel bir fıkra değildir. Aynı şekilde her ne kadar güzel yazılmış bir roman olursa olsun, içinde „doruk noktası” ve “çözüm” bulunmayan bir roman mükemmel bir roman değildir...

Bunu en güzel bir şekilde yapabilmenin yolları:

1. Okuyucuya sürpriz hazırlayınız!

Okuyucu romanın son sayfalarına yaklaşmış ve artık hiç bir sürpriz beklememektedir, diyelim. Romanın kahramanı bir bataklığın içinde ölüm kalım savaşı vermektedir. Adam boğazına kadar mil içinde iken, okuyucu onun öleceğinden kesin emindir. Tam o sırada pantolonunun kayışını bir ağaca bağlamasını ve var gücüyle kendini bayıra çıkaracağını okuyucu asla düşünmemektedir. Kahraman bu şekilde davrandığı taktirde mükemmel bir çözüm sergilemiş olur...

Der Pate kitabında aile reisi öldürülmüş, diğer aile fertleri mafya tarafından köşeye sıkıştırılmış durumdadır. Sürpriz: Michael Corleone düşmanlarını bir gecede temizlemeyi ve intikam almayı başaracaktır.

2. Büyük duygulardan yararlanınız!

Romanlarda esas amaç figurların duygularını paylaşmak olduğundan, roman okumak da duygusal bir aktivitedir. Figurla birlikte gülmek, onunla birlikte ağlamak, onun acılarını paylaşmak, onunla birlikte kazaynıp, onunla birlikte kaybetmek okuyucunun temel intensiyonudur... Roman yazarı o yüzden okuyucunun bütün duygularına hitap eder...

Heyecan verici bir romanda duygular en konsentre şekilde aksettirilir. Örneğin: Anna Karenina kendini tren rayına attığında, ağlamamak elde değildir. Michael Corleone’nin intikamını bir gecede almasına sevinmemek mümkün değildir... Veya Emma Bovery’nin zehir içip, hayatına son vermesine, Humbert Humbert’in ümitsizliğe kapılıp, intihar etmesine üzülmemek olanaksızdır.

3. Doruk noktası ve çözüm romana kapalı bir
bütünlük vermelidir!

İyi bir doruk noktası ve iyi bir çözüm okuyucuda hikayenin sonunda herhangi bir duygu bırakmalıdır... Tıpkı eski arkadaşımın ailesini ziyarete gitmesi gibi: Arkadaşım ailesini ne zaman ziyarete gitse, babası ona: „Oğlum ziyaretini kısa kes ki, senden güzel bir hatıra kalsın bize!“ dermiş. Mükemmel bir roman da okuyucu için güzel bir hatıradan başka birşey değildir.


DEVAM EDECEK!

NURAY  LALE, Eğitim ve Sağlık Bilimcisi
lalenuray@yahoo.de
www.nuraylale.de
İstanbul -13.09.2005
http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail