Güzel Yazı Yazma Sanatı
2.Bölüm

- YAZMAYI ÖĞRENMEK – EĞLENCE Mİ, YOKSA İŞ Mİ?

Okula giden her insan az buçuk okuma ve yazma bilir. Ancak az buçuk yazabilmek ve güzel yazabilmek arasında büyük bir fark vardır. Her kim ki, bu konuda alıştırma yapmamış ise, söylemek üstediğini dilediği gibi yazamaz, çünkü yeteri kadar kelime hazinesine sahip değildir, veya imla kurallarını bilmiyordur. Yazma sanatını becerebilen insan ise, ne demek istediğini açık bir dille ifade edebilir ve okuyucusunu ikna etme kabiliyetine sahiptir.

Yazmak doğuştan gelen bir kabiliyet değildir. Her ne kadar insanlar arasında kabiliyet farkı var ise de, en kabiliyetlisinin bile yazma sanatının tekniğini ve ana hatlarını öğrenmesi şarttır.

Konuşma sanatı ile yazma sanatı arasındaki farka baktığımızda yazma işinin daha zor bir sanat olduğunu görürüz.

Bazı insanlar tanırız, toplumda saatlerce konuşup, bütün gün boyu hiç zorlanmadan herkesi eğlendirebilirler. Konuşurken sanki kelimeler bir pınardan fışkırır gibi akar durur, ve bu tür insanların sohbetine doyum olmaz, çünkü çevrelerindeki insanlara çok şey verir, onları hem güldürüp, hem ağlatabilirler...

Ancak ne var ki, güzel konuşabilen, güzel yazabilme kabiliyetine otomatikmen sahip değildir. Konuşurken karşımızda bir veya birden fazla insan bulunur ve onların gösterdiği reaksiyonlardan nasıl konuştuğumuzu fark ederiz. Eğer konuşmamız sıkıcı ise aramızdaki iletişimden bu konuşmanın ne yöne gittiğini anlarız. Eğer ilgi çekici birşeylerden konuşuyorsak, yine aynı şekilde karşımızdaki insanın reaksiyonundan bunu hemen fark ederiz. Konuşurken sadece kelimeler değil, bakışlarımız, ellerimiz, yüz ifademiz, hareketlerimiz de birlikte konuşur. Konuşma tempomuz, vurgulama yöntemimiz, arada nefes almalarımız ve duraksamalarımız hep karşımızdaki insana hitap eder.

Hayatımızda yazdığımız kelimeleri toplasak, büyük bir olasılıkla 50.000 kelimeyi geçmez. Bu sayı çok gevezelik ettiğimiz bir günde konuştuğumuz kelime sayısına eşit gelir. Bu da demek oluyor ki, hemen hemen her insan yazma sanatı konusunda bir çocuk seviyesindedir... Konuşmaya gelince ise, saatlerce konuşabilir, dertlerimizi anlatabiliriz. Rüyada bile konuşuruz...

Neden konuştuklarımızı yazamayız? Elimize boş bir kağıt aldığımız vakit veya bilgisayarımızın ekranını açtığımız vakit, dakikalarca ne yazacağımız ve nasıl başlayacağımız hakkında düşünür dururuz. Kelimeler öyle kolay akmaz, konuşur gibi fikirler yağmaz. Bazen beynimiz durur gibi olur, kalem tutan elimiz ise sanki bir anda felç olmuş gibi hareket etmez. Neden acaba? Konuşma ile yazma arasında neden bu kadar fark var?

ÇÜNKÜ  KONUŞMAYI  KESİNTİSİZ  VE  UZUN  SÜRE  DENEYEREK, ÖĞRENMİŞİZ...

Yazarken yukarıda sıraladığımız şartlar yoktur. Kendi kendimizle başbaşa olduğumuzdan, bize herhangi bir tepki gelmez. O yüzden kullandığımız dilin okuyucuya ne şekil yansıdığını göremeyiz, sadece kendi yazdıklarımızdan sezinleyebiliriz.

Kelimeler dilin eti ve kanı gibidirler. Gramer ise yazılanın yaşayan organizmasıdır. Küçücük bir hata, herhangi bir organda bir bozukluk ve hastalık yaratır. Yazma sanatındaki bu hastalıkları sıralamaya kalksak, neler neler görürüz:
Boş laflar, eğri karşılaştırmalar, şişirmeler, zincirlemeler, kirli benzetmeler, yanlış ifadelerin her biri dilimizi hasta eder...Açık ve isabetli düşünce ise bu hastalıkların tek tedavi yöntemidir...

Geleceğin yazarlarının dikkat etmesi gereken en önemli nokta Türkçe’ye hakim olabilmeleridir. Türkçe dünyanın en güzel ve en canlı dillerinden biridir... Ve onu kullanırken, coşkunca ve tutkulu olmaya özen gösterilmelidir.

Hatasız yazabilmek, etkili yazabilmek değildir. Her yazarın etkili yazabilmeyi öğrenmesi gerekir...Bunu yapabilmek demek büyük adımlarla yürümek, fikirleri anlamlı bir düzene sokabilmek ve doruk noktalara çıkabilmekle mümkündür...

Hayatta hiçkimse başarının yollarını elleri cebinde çıkmamıştır. Herşeyin bir zor ve bir kolay yolu vardır. Bazı kimseler için yazmak bir ceza gibi gelirse de, bazıları yazma sanatına yaratıcı bir ihtiyaç gibi bakarlar... Emek, sabır ve disiplin yazma sanatının temel taşıdırlar...

YAZIYA NASIL BAŞLAMALI?

İlk önce yazacağınız şey hakkında bir fikriniz olması gerekir. Yani ruhunuzda bir konu belirlemesi yapmanız şarttır. Sonra bu konuya ait fikirlerinize şekil vermek gelir. Elinize bir kalem kağıt alıp, ilk fikirlerinizi hemen yazmaya başlamalısınız...

Eski yazarlar genellikle el yazısıyla yazmışlardır, ve bu methodu kullandıkları için, hep yazdıklarının yan taraflarına notlar almış, önemsiz yerlerin üzerini çizmişlerdir. Bir yazıyı son şekline getirmeden önce üç dört nüshadan geçirmişlerdir. Ünlü yazarların hemen hemen hepsi eserlerinin oluşmadan önceki elyazısı yazılarını da bırakmışlardır...

Onun için yazarken bilgisayara yazıları geçirmeden önce kağıda yazmanın birçok fikrin kaybolmaması açısından önem taşıdığını unutmamak gerekir. Boş ve beyaz kağıdı nasıl aşacağımızı da Herman Hesse’yi ibret alarak öğrenebiliriz. Hermann Hesse bir yazının ilk şeklini kullanılmış kağıtlara yazarmış. Ön tarafı basılmış faturalara, takvim yapraklarına, mektuplara ve kalitesi düşük her çeşit kağıda. Bu methotla başlama anındaki güçlüğü ve tutukluğu yenermiş...

Bilgisayar çağında alışkanlık icabı hemen bilgisayara düşüncelerimizi aktarmayı seçiyoruz. Ancak bazen bir yazıyı tam bitirmek üzereyken, aniden hepsini kaybettiğimiz veya birşeyi sildikten sonra bir daha asla geri getiremediğimiz de oluyor bazen.

Önemli olan ilk adımların mükemmel olması değil, önemli olan bir başlangıç yapabilmektir. Yazarken de konu tesbiti yapılmadan hiçbir şey yazılmaz, hiçbir fikir gelmez. Not almadan veya herhangi bir konuda birkaç fikir üretmeden de içerik oluşmaz. İçerik meydana gelmeden de bir yazıya form verilmez. Yazarken bütün bu adımlar dikkate alınmalıdır.

İçeriğe alınacak tüm şeylerin ilk önce not edilmesi gerekir. Bir konuyu işlerken de okuyucuya o konuyu elle tutulur, gözle görülür bir şekilde yansıtmak gerekir.

Bir örnek vermek gerekirse:
‘Araba ağzına kadar tıklım tıklım doluydu. Kadınlar, erkekler, çocuklar vardı içinde. Nefes kokusu ve gürültü son derece rahatsız ediciydi. Pencereyi açmak mümkün değildi, çünkü bozuktu pencere.’ Bu ifadeleri daha güzel şöyle anlatabiliriz:

Noah Gordon’un ‘Şaman’ kitabından alıntı:

‘Uzun Vagon askerlerle, işadamlarıyla, köylülerle ve kadınlarla tıka basa doluydu, bazılarının da yanlarında çocukları vardı. Çocuk sesleri değil de, Vagonun içindeki ekşi çorap kokusu, kirli çocuk bezleri, kötü sindirim kokusu, terli ve kirli insan vucutları ve sigara dumanıydı insanı asıl rahatsız eden.’

YAZMAK DEMEK ANLATABİLME SANATIDIR...

Kendini bir başkasına veya bir seyirciye öyle anlatabilmek ki, okuyucu yazılandan bir akıntıdan sürüklenir gibi sürüklensin...

Yazarın biri, James Thurber, bir öyküsünü tam onbeş kez yeniden yazmış ve şöyle demiş:

‘Bilmiyorum, neden, ama benim ilk nüshalarım öyle geliyor ki bana, sanki temizlikçi kadın yazmış. Sadece bir kere yazmak istediğim bir yazıyı bir kalemde yazmışımdır, şimdiye kadar.’

Amerika’lı Stefen King ise ‘Hayat ve yazmak’ kitabında şu notu sunmuş okuyucularına:

‘Kapalı kapılar ardında yazdığım yazı çeşidi pişmemiş yazı çeşididir: Çıplak bir hikaye, üstünde sadece bir çorap ve bir kilot vardır. Onun için Size tavsiyem, düzeltilmiş şekli okumadan önce, çıplak şekline bir göz atınız’. Biraz ilerde de: ‘Şimdi Sizlere yazımın düzeltilmiş şeklini sunuyorum, üzerinde kıyafeti olan bir hikaye, saçları taranmış, kulağının ardına kolonya sürülmüş şekli. Bu değişiklik kayıt edildikten sonra, kapımı bütün dünyaya açmaya hazırım’, diyor yazar.

Yazının başlangıcı nasıl olması konusuna gelince:

BAŞLANGIÇ ETKİLEYİCİ OLMALIDIR!..

Başlangıçla okuyucu kendine çekilir... Şimdi başlangıçtaki büyü yöntemlerini sıralayalım:

Okuyucuya neyi hissettirmekse amacınız, onunla başlayın!.. Mesela: Yakalayıp, sürüklemek mi, şok etmek, heyecanlandırmak mı, sürpriz yapmak mı, duygulandırmak mı? Ya da dikkatli ve sessizce başlamak mı, canlı, gözalıcı, akıllıca mı veya amacınız bir şakayla başlamak mı? Canınız nasıl istiyorsa, öyle başlayabilirsiniz... Başlangıçla ilgili hiçbir kural ve tarife yoktur, herşey ne yazmak istediğinize bağlıdır. Etkileyici bir başlangıç derken, hızlı bir efektten bahsediyoruz. İyi bir başlangıçta yazar bütün sanat anlayışını sergiler, çünkü ilk satırlarıyla okuyucuyu yazısının akışına sürükler.

Bakın Douglas Adam ‘Per Anhalter durch die Galaxis’ (Otostopla Galaksinin içinden) kitabında dünyayı nasıl tarif etmiş:

‘Uzaklarda, dışarıda daha henüz keşfedilmemiş, modası geçmiş bir Galaksinin sağ spiral kolunda önemsiz, küçük sarı bir güneş vardır. Onun etrafında yaklaşık doksansekiz milyon kilometre uzaklıkta önemsiz, küçük mavi-yeşil bir gezegen dolaşır, üzerinde maymunlardan türeme ilkel yaratıklar vardır ve o ilkeller hala digital saatlerin inanılmaz bir buluş olduğuna inanırlar’.

Bu başlangıçla Duoglas Adam hem dünyayla, hem de insanlarla gır gır geçiyor tabi...

Bir başka örnek:

‘Jenö’yla ilk tanıştığımda dokuz yaşımdaydım, o zamanlar Edgar Wallace’ı ve Cannon Doyle’yi okuyordum. Sınıfta kalmıştım ve Hint domuzları yetiştiriyordum.’ (Wolfdietrich Schnurre: Jenö arkadaşımdı, kitabından alıntı).

Şok edici başlagıçlara bir örnek:

‘Gregor Samsa bir sabah korkunç bir rüyadan uyanınca, kendisinin yatağında devasa bir böceğe çevrildiğini gördü.’ (Franz Kafka: Die Verwandlung (Dönüşüm) kitabından alıntı).

Başlangıç her zaman sihir dolu sözler içermelidir ve okuyucuya bir atmosfer yaratmalıdır. İyi yazarların romanlarında, hikayelerinde, öykülerinde kullandıkları başlangıç methodları ya tasvir edicidir, ya mizah doludur, ya şok edici, ya da şaşırtıcıdır. Onların kalemlerinden insan kendi başlangıç methodunu çıkarabilir.

Okuyucuya nasıl bir methodla hitap edeceğinizi, onu nasıl etkileyeceğinizi bilmelisiniz. Bir mizahla mı? Şaşırtıcı bir teşhisle mi? Yoksa okuyucuyla kurulan bir diyalogla mı?

Eğer kesin bir stile sahipseniz, şaşırtıcı bir teşhisle yazınıza başlayabilirsiniz. Bu tür başlangıçlarda okuyucu ilk önce kendini kaygan buzlarda yürüyormuş gibi hisseder, sinirlenir ve merakla şaşırtıcı teşhisinize iştirak eder. Çünkü olağanüstü birşeyler beklemektedir...

Bir Çin Atasözüyle noktalıyorum, devam edecek olan bu yazı dizisini:

‘Bin kilometrelik bir yol bir tek adımla başlar’.

NURAY  LALE, Eğitim ve Sağlık Bilimcisi
lalenuray@yahoo.de
Bielefeld - 06.04.2004
http://gulizk.com
 


Üst Ana sayfa e-mail