 
Bugün en
hızlı yayılan ve gelişen teknolojilerden olan cep telefonlarının
etrafa yaydığı radyasyon konusu halen tartışılmaktadır. Kimi,
zararlı olduğunu hararetli bir biçimde savunurken, kimi de
yayılan radyasyonun zarar verecek kadar kuvvetli olamayacağını,
bunun için somut kanıt olmadığını savunur. Cihazlarla
konuşmasanız bile onlar zaman zaman etrafa ışık hızında elektrik
sinyalleri gönderir. Sorumsuzca davranıldığında bu sinyaller
zarar verici olabilir.Tedbirli olmak için cebin nasıl
çalıştığını öğrenmekte fayda var.
Cihazların bizi etkilediği gibi karmaşık elektronik aksama sahip
uçak, otomobil, otobüs vb. hassas araçların da işleyişlerinde
bazı sorunlara yol açabileceğine birlikte bakalım.
Fakat incelemeye girmeden önce konunun özü hakkında biraz daha
bilgi tazelememiz gerekiyor. Tehlikenin nereden geldiğini bilmek
ve gerekli tedbirleri "önceden" alabilmek için GSM nedir, nasıl
çalışır, temel prensipleri nelerdir gibi soruların cevaplarını
bilmemiz gerekir. Şimdi gelin GSM (Global İletişim Sistemi) adı
verilen mobil telefon sisteminin gizemini birlikte çözelim.
NASIL
ÇALIŞIR?..
Cep telefonuyla konuştuğumuzda sesimiz, yazdığımız kısa mesaj
veya gönderdiğimiz resimler
telsiz sinyaline dönüştürülür.
Sinyallerin doğru adrese gitmesi için sizin ve iletişim kurmak
istediğiniz kişinin "kapsama alanı" içerisinde olması gerekir.
Kapsama alanı "hücre" adı verilen küçük bölgelerin bir araya
gelmesiyle oluşan dev bir ağdır. Bu yapı aynı kocaman bir bal
peteğine benzer. Birbirine yapışık çok sayıda hücre bütün bir
şehri, ülkeyi hatta kıtayı kaplar. Her küçük hücrenin içerisinde
bir "baz istasyonu" bulunur. Cep telefonu sayısı ve kullanımı
arttıkça hücre ve baz istasyonu sayısı da artar.
Bu artışla birlikte her baz
istasyonunun yaydığı ışıma (radyasyon) miktarı "artmaz" tam
tersine düşer.
Zira
çoğalan baz istasyonlarıyla birlikte her istasyonun üstlendiği
iş hacmi azalır.
Böylece aygıtlar hiçbir zaman tam kapasite ile çalışmak zorunda
kalmaz. Bu da az radyasyonun açığa çıkması anlamına gelir.
Konuşma esnasında telefon anteninin gönderdiği sinyaller
içerisinde bulunduğumuz hücrenin baz istasyonu tarafından
algılanarak "merkezi bilgisayar"a yönlendirilir. Radyasyon
bağlantı aşamasında en üst seviyeye çıkar. Bağlantı sağlanınca
azalır. Bu yüzden
numarayı çevirir çevirmez telefonu hemen kulağınıza
yapıştırmayın.
MERKEZİ
BEYİN HER ŞEYDEN HABERDARDIR…
Merkezi bilgisayar tüm sistemin beynidir. Kimin nerede olduğunu
bilir. Bunu şu şekilde yapar:
Açık
olan her cep telefonu belirli aralıklarla içerisinde bulunduğu
hücrenin baz istasyonuna "ben buradayım" sinyali gönderir. Eğer
cep telefonu hareket halindeyse ve sürekli bir hücreden diğerine
giriyorsa cebiniz algıladığı her baz istasyonuna "ben geldim"
diye haber verir. Bu durumda da eğer telefonunuzun “Hücre
Bilgisi” bölümü açıksa-aktifse, siz gezindikçe ekranınızda
sürekli olarak hangi baz istasyonundan yayın alıyorsanız onu
görürsünüz. Bu da pili daha çok çalıştırarak şarjınızın çabucak
bitmesini sağlar.
Yani
hareket halindeyseniz bu "yoklama" işlemi 3-5 dakikada bir
tekrarlanır. Ancak, telefon sabit duruyorsa hep aynı hücrenin
içerisindeyse bu süre yarım saate kadar çıkar. Bu olayı kendiniz
de test edebilirsiniz. Cep telefonunuzu televizyon veya
radyonuzun yanına koyun bir süre sonra hoparlörlerden hepinizin
yakından tanıdığı garip sesler duyacaksınızdır.
İşte bu
baz istasyonunun yoklamasıdır ve en çok bir saniye sürer. Sizin
nerede olduğunuzu anlayan baz istasyonu bu bilgiyi kablo veya
telsiz sinyali üzerinden merkez bilgisayara geçer. Bilgisayar bu
yöntemle kimin nerede olduğunu öğrenir. Böylece dünyanın
neresinde olursanız olun ister sabit ister mobil telefon
üzerinden size ulaşmak mümkün hale gelir. Ayrıca, yapılan
görüşmenin nasıl ücretlendirileceği de sizin bulunduğunuz yere
göre değişeceğinden, yerinizin bilinmesi çok önemlidir.
SANİYEDE 217 GÖNDERME İŞLEMİ…
GSM teknolojisinin frekans aralığı sınırlı olduğu için
operatörler mevcut hatlardan en yüksek verimi elde etmek
zorundadır. Bu yüzden iletişim esnasında kullanılan hat yalnızca
karşılıklı konuşan iki kişiye ait olmaz. Hat aynı anda en çok 8
kişiyle paylaşılır. Söylediklerimiz bir bütün halinde değil,
küçük paketlere bölünerek baz istasyonuna gider.
Bölme - gönderme işlemi 4.6
"salisede" bir yapılır ve 1 saniye içerisinde tam 217 (!) defa
tekrarlanır. Ve işte
tam bu noktada da sorunlar başlar. Tekrar sayısı elektrik
dalgası olarak açığa çıktığı için çevreyi etkiler. Ancak
etkileme insan ve hassas cihazlar üzerinde farklı şekillerde
kendini gösterir.
İnsanlarda "termik etki" adı verilen ısınma sorunu ortaya çıkar.
Elektrik dalgalarını emen dokularımız ısınmaya başlar. Bu ısınma
çok düşük miktarda da olsa organlarımız bunu hisseder.
Özellikle elektrik sistemiyle çalışan sinir sistemimiz bu tür
dış etkilerin hemen etki alanına girer. Baş ağrısı, titreme,
uykusuzluk, kalp çarpıntısı gibi bünyeye bağlı birçok farklı
tepki ortaya çıkar. Bu belirtiler uzun süreli cep telefonu
kullanımı veya ışımanın bol olduğu yerlerde kendini gösterir.
Yani hemen fark edilebilecek, ani olaylar değildirler.
Görülmeleri için zaman gerekir. Alçak basınç sonucu üzerimizden
geçen elektrik yüklü yağmur bulutları da birçok insanı benzer
şekilde etkiler.
Böyle
havalarda bazı elektronik cihazların düzgün çalışmadığını
görmüşsünüzdür. Tüm
bunların nedeni, havadaki yoğun miktardaki manyetik alanlardır.
Kaynaklar:
http://www.tubitak.gov.tr/
http://www.pclabs.gen.tr/
volkan@ulcbilgisayar.com
İstanbul - 03.05.2005
http://sufizmveinsan.com
|