12. Bölüm


Fasıl VII
İSÂ ALEYHİSSELÂMIN ÂHİR ZAMANDA NÜZULÜ (Tekrar Bu Âleme İneceği) MESELESİ

Sûre-i Mâ'ide'nin 110. âyet-i kerimesinde (seni Ru-hu'1-Kudüs ile te'yid ettim. Nâsa beşikde, sabi iken ve bü yüdükten sonra kehl iken söz söyledin) buyurulınuştur. Bu âyet-i kerimeyi bazı tefsir yazarları Hazret-i İsa'nın âhir zamanda; nüzul edeceğine delil, sayarlar. Ve derler ki İsa aleyhisselâm İbn Abbas hazretlerinin rivayetine nazaran otuz yaşında peygamber oldu. Otuz ay asaletten sonra gayb oldu. Halbuki kehl otuzbeş yaşındaki adama derler. Şu halde İsa aleyhisselâm kühûlet halinde iken yani otuz beş yaslarında iken insanlar ile konuşmaksızın âlemi şehadet dediğimiz bu âlemden çekildi. Binâenaleyh âhir za manda yine bu âleme gelecek ve bu suretle velayeti âm meyi hatmetmiş yani mühürlenmiş olacak ve tabiî hayat maşayub tabiî öümle vefat edecek ve kehl halinde insanlar la konuşacaktır. Tefsir yazanlardan bazılarıda İsa aleyhis selâm gâib olmadan önce «sabîlik halinde insanalara söz söyledi ve onun mu'cizesi idi. Sonra büyüyüb ba's olun duktan yani peygamber olduktan sonra kehl halinde, yani otuzbeş yaşları sıralarında halkı hakka da'vet etmek sureti le insanlarla konuşmuşdur derler.

İsa aleyhissel-âmın nüzulü aşağıda meâlen beyan edilen hadis-i şerifler ile teyid edilmiştir. Hazret-i Huzeyfe radı yallahü anhden naklolunan hadis-i şerifde meâlen (on âlâmet zuhura gelmedikçe kıyamet kopmaz: Duman kapla ması, deccâlın zuhuru, dâbbetü'l-ard denilen mahlûkun zu huru, güneşin batıdan doğması, doğuda batıda ve Arab ya rımadasında olmak üzere üç adet ay tutulması, Hazret-i İsa'nın nüzulü, ye'cüc ve me'cücün arzı istilâsı....) buyu-rulur ki, kıyametin büyük alâmetlerinden biride Hazret-i İsa aleyhisselâmın nüzulü olmuş olur. Ve Ebi Hüreyre ra dıyallahü anhden nakledilen hadisi şerifdede meâlen (ne mutlu o bolluk zamanındaki Hazret-i İsa aleyhisselâmın nüzulünden sonra çok bereket olacak taş üstüne ekilen to hum bile mahsûl verecek vahşî hayvanlar bile insanlara in kıyad edecek kuşla yılan uzlaşacak) buyuruluyor. Keza İbn Abbas hazretlerinden naklolunan hadisi şerifdede yine me âlen (evveli ben âhiri Meryem oğlu İsa ortada Mehdî olan ümmet helak olmaz) buyuruluyor. Keza Ebi Hüreyre haz retlerinin nakleylediği hadisi şerifdede yine meâlen (dec câl üzerine ancak Meryemin oğlu İsa müessir olabilecek) buyurulmaktadır. Diğer bir hadis-i şerifde de yine meâlen (Meryemin oğlu İsa Samda beyaz minarenin doğusundan nazil olacaktır) buyurulmuş ve bunlara benzer başka hadisi şeriflerde rivayet edilmiştir. Ve bir meşhur hadis-i şerifde Hazret-i İsa aleyhisselâmın nüzulünden sonra evlenecek ve sonra vefat edecek, sallallahü aleyhi ve sellem efendi mizin ravza-i mutahharelerine defn olunacağı beyân buyu rulmuştur. Eshab-ı keşf plan, evliyâullâhdan hiç birisi şim diye kadar bu hadisi şeriflerin mevzûiyetlerine bir şey de meyüp, bilâkis kıymetli eserlerinde bunların zikri ile be yanlarını te'yid eylemişlerdir.

Ezcümle Şeyh-i Ekber radıyallahü anh Fütûhit-ı mek kiye adlı eserlerinin, âhir zamanda zuhur edecek Mehdî'ye dâir olan 366. babında meâlen şöyle buyurulur: (Hazret-i İsa aleyhisselâm iki meleğin omuzlarına dayanarak yorgun ve terlemiş bir halde Şam'da beyaz minareden nüzul ede cek, nâs ikindi namazını kılmak üzere camie toplanmış iken imam Hazret-i İsa'yı görecek hemen onu mihraba da'vet edecek namazı şeriati Muhanımediye üzere Hazret-i İsa kıldıracak. Ve putları kıracak: Domuzu katledecek, Ce nâb-ı Hak Mehdiyi kabz edecek. Deccal ağaç dibinde kat lolunacak vesaire...)

Ancak bazı zevat ne Mehdî'nin çıkması ve nede İsa aleyhisselâmın nüzulü keyfiyetleri vaki' olmayacağını ve bunlardan murad, başka mânâlar olacağını beyân etmekte idelerde Cenab-ı şeyh radıyallahü anh hazretlerinin (Muha daratül-ebrâr ve Müsâmeretül-ahyâr) nâmındaki telif-i âri fânelerinin (Harâbül-bûldân fî ahirüz-zemân) faslında be yan buyurdukları vukuatın zamanımızda peyder pey zuhur ettiğine bakılırsa Hazret-i Mehdî ile İsa aleyhisselâmın ref'i ve nüzulü keyfiyetleri İdris aleyhisselâmın ahvali ne benzer. Cenâb-ı Şeyh-i Ekber radıyallahü anh "Füsûsül-hi kem" adlı eserlerinde Ba'albek karyesine meb'us olan Ü yâs aleyhisselâmın İdris aleyhisselâmdan başkası olmadı ğını beyân buyururlar ve bu münasebetle bu eserde fassı İlyasda birçok hakikatler açıklamışlardır. İdris aleyhisselâ mın cismi, çok rıyazât hasebile beşeriyet tabiatlarına aid sıfatlardan tamamen soyunmuş olub ruhanî sıfatlan ve nu rânî heyeti ile baki kaldı. Ve nefis karanlığının hey'eti nur lu ruhunun hey'etine tehavvül etti. Ve sûret-i dahi ruhanî hey'ete münasib olan sûret-i misâliye-i nûrâniyeye tehav vül etti ve bu sebeble yüksek mekâna çıktı. Şimdi böyle bir lutfa uğrayan cesed, ruhu musavverdir, yâni şekillen mis ruhdur. Ve böyle kimsenin kuvâ-yı tabiiyyesi kuvâ-yı ruhâniyesinde mahv-i müstehlek olmuştur, yani erimiş yok olmuştur. Mâhâzâ halkın nazarında cesedinin sureti görün düğünden ehl-i kesafet ile anlaşıb görüşür. Ve lâtâfet-i rû hâniyeti cihetilede ehl-i lâtâfet olan melâike-i kiram ile ün-siyet ve musâhebe eyler. İdris aleyhissejâmın hâli bu lutûf lara nail olduktan sonra bu hususta İsa aleyhisselâmın hali ne benzemiştir. Fakat İdris aleyhisselâmın lâtâfeti kisbî, yani çalışarak kazanılmıştır. İsa aleyhisselâmın lâtâfeti ise vehbîdir, yani Hakkın hediyesidir. Şimdi Nuh aleyhisse lâmdan evvel nebi olan İdris aleyhisselâm ba'del urûc gö ğe çıktıktan sonra İlyas ismile Ba'albek karyesine pey gamber olarak gönderilmiştir. İşte İsa aleyhisselâmada ya pılan sûi kasd üzerine vaki' olan göğe çıkması ve âhir za manda inmesi buna benzer. Bu inişden tenasüh vehmin; düşülmesin. Zira tenasüh ruhun bir bedenden ayrıldıktan sonra araya zaman girmeksizin diğer bir bedene alâka pey da etmesi, girmesinden ibarettir. Ve bu itikada göre ruhun cismanî bedene alakası daimîdir. Halbuki bunlar ruhu mu savver olarak urûc ettikleri gibi, yani şekillenmiş ruh ola rak göğe çekildikleri, gibi yine öyle inecekler. Şimdi urûc yani göğe çekilme hususunda enbiyâ ve evliya müşterek tirler. Fakat vücudlarmda kesafet bakiyesi kalmış olanların urûcu, beşerî suret ve şekilleri gözden gâib olmaksızın va ki' olur. Ve kemalile vücudları lâtifleşmiş olanların urû cunda ise, beşerî suret ve şekiller gözden gâib olur. Ve bu urûc kimin de az ve kiminde çok olarak devam eder. İsa aleyhisselâmm tekevvünü yani zuhura gelişi siccîn denilen tabiattan, yani kötü huylardan temiz olarak vaki' olduğu ve baslangıcda kesif nefs ile bu aleme gelüb sonradan rıyazatla latifleşmediği içun onun urûc müddeti uzadı, Nite kim Hazret-i Şeyh-i Ekber, Radıylallahü anh. Sellem Efen dimize peygamberlik gelinceye kadar İsa aleyhisselâmın doğumundan 555 sene kadar bir zaman geçmiş peygambe rimizden Hazret-i Şeyh-i Enberin "Füsûsü'l-hikem" yaz dıkları tarihe kadarda 627 sene geçmiş. Bunları yekdiğeri ne ilâve ettiğimizde 1182 tutarki onların beyt-i şerifde bu yurdukları gibi binden ziyâde seneler geçmiş bulunuyor ve zamanımıza nazaran ise İsa aleyhisselamın urûcundan iki bin seneye yakın bir zaman geçmiş oluyor. Şimdi bu urûc ölüm olmadığı ve (her nefis ölümü tadacaktır) mealindeki âyet-i kerime mucibince her nefis ölümü zevk etmesi, Hazret-i Şahadet dediğimiz bu âlemin zâtının iktizâsı ola cağı cihetle İdris aleyhisselâm nasılki İlyas isimle nüzul edüb sonra vefat etmiş ise İsa aleyhisselâmda öylece nüzu ledip tabiî hayat dâiresinde yaşayarak mevt-i tabiî dediği miz tabiî ölümle vefatı icab eder.

Nitekim öyle olacağı hadisi şerifde beyan buyurulmuş tur. Ve bu hal İsa aleyhisselâmdan hikâye buyuruları (doğ duğum günde ve vefatım gününde ve ba's olduğum günde, Yahya aleyhisselâm gibi selâmullah benim üzerimedir) mealindeki âyet-i kerimesindeki ölümün, nüzulden sonra vaki' olacak ölüm olması lâzım gelir. İsa aleyhisselâm nü zulden sonra Kuran hükümlerinin icrasını te'yid buyurur. Ve hadis-i şerifde beyan buyurulduğu üzere salîbi yani pu tu keser ve hınzırları katleder. Hınzırlardan maksad kendi dişilerine karşı gayretsiz (deyyus) olan insanlardır. Zira her bir hayvan dişisine karşı bir gayret, bir kıskançlık bes lediği halde, hınzır yani domuz dediğimiz hayvan bu duy gudan mahrumdur. Binaenaleyh hınzırdaki bu kıskançsızlık duygusu ile müşterek olan insanların bâtınlarında, yani iç âlemlerinde bu hayvanlar ile iştirak vardır. Eğer kendi lerinde gâlib olan iç alemlerine aid sıfatlara göre bu insan lara birer dış suret verilmek lâzım gelse hınzır denilen do muz sureti vermek en münasib olurdu. Nitekim ölümden sonraki berzahda halleri böyle olacakdır. (Allaha sığını rız.). Yoksa İsa aleyhisselâm günahsız olan hayvanları sırf ba'zı insanlar tarafından etleri yeniliyor diye kati edecek değildir. Belki Hakkın yolundan uzaklaşanları isti'dat ve kabiliyetleri dolayısıyla ıslâh olmaları mümkün olmayan ve yok edilmeleri vâcib olan bir takım kimseleri kati ede cektir. Ve halkı zaman-ı saadetteki şeriat-ı Muhammediye ye davet edecek'tir. Çünkü tabiî hayat ile aralarında yaşa yacağı ümmetin isti'dadı, İncile değil Kurana muhatab ol maktır. Nitekim bunun hakikati ve izahı evvelce geçmiştir. Ve bu nüzul neticesinde İsa aleyhisselâmm mazharıyiye tindede i'tidal vaki' olacak yâni zahir isminin hükümleri dahi, tabiî hayat dairesinde yaşayacağı cihetle, kendisinde zahir olacaktır. Ve onun evlenmesi ve tabiî ölümü ile gâib  olması bu Zuhurun iktizalarındandır.

(İsa bin Meryem'in bu söylediği kelâmları hakdır Ye hûd ve nâsara, ânın şanında şek ve ihtilâf ettiler kimi sâhir kimi Hüvallalı kimi ibnuîlâh dediler) Ve sallallahü ala sey yidinâ Muhammedinnebiyyil-ümmiyyi ye ala âlihi ve sah bihi ecma'îne ve selâmün alel-mürselîn ve'1-hamdüllillâhi Rabbil-âlemin.

Ahmed Avni Konuk
İstanbul - 11.02.2003
 http://sufizmveinsan.com

 


Üst Ana sayfa e-mail