üz yıllardır olduğu gibi, günümüzde de bir takım insanlar bazı Hadîs-i şerîfleri yanlış yorumlayıp, âdeta, "BEYAZ ATLI, ELİNDE SİHİRLİ KILIÇ" olan bir "MEHDİ"nin sanki gökten iner gibi gelip; bütün insanları zorla müslüman etmesini, dünya devletlerinin rejimlerini değiştirmesini bütün fakirleri zengin edip, kurtla kuzunun dost bir halde yaşatılmasını beklemektedirler.

Böyle olağanüstü güçlü bir kişi gelebilir mi?.. Gelirse, uzay teknolojisine sahip Amerika'nın tüm gücüyle arka çıktığı İsrail'i nasıl ortadan kaldırır?.. Elindeki sihirli kılıçla, nasıl bir anda tüm rejimleri yıkıp İslâm dinini esas alan devlet düzenini kurar!?.. Bilemiyorum!.

Allah'ın yeryüzündeki en sevgili kulu olduğuna inandığımız Hazreti Muhammed Aleyhisselâm’ın sahip kılınmadığı böylesine olağanüstü güç O'na verilir mi verilmez mi bilemem!..

Toplumların çok çok büyük çoğunluğu, dünyevî menfaatlerini ölümötesi menfaatlerden üstün tutarken; ölümötesi yaşamın gerçeklerini idrak etmeyip, sadece âdet kâbilinden, şartlanma yollu bazı ibadetleri tatbik edip; idrak düzeyinde din hakkında hiçbir karara varamazken; böyle bir "BEYAZ ATLI"nın pat diye orta yere çıkacağını hiç sanmıyorum!..

Geçmişte sayısız değerli âlim ve evliyâdan olduğu söylenen zevâtı kirâm Mehdî'nin önlerindeki yüzyılın başında geleceğini umduklarını söylemişler ve bunların hiçbiri de gerçekleşmemiştir.

Esasen, gelmemesi için gerekli işaret de söz konusudur ki, gözlerden kaçmıştır. Bu işaret şudur:

Bu konuyla ilgili Hadîsi şerîflerde şu hususun üzerinde durulmaktadır.

Hazreti Mehdî görevde iken İSA Aleyhi's-selâm dünyaya inecektir. Ve beraberce bir süre yaşıyacaklardır. Ve bu arada Deccal çıkmış olacak, Hz.isa tarafından da öldürülmüş olacaktır.

İşte Hz.iSA'nın gelişi sırasında, müslümanların başında olacağına işaret edilen "MEHDİ"den

"Sizden olan imamınız başında olduğu halde"

diye bahsedilmektedir konuyla alâkalı Hadîsi şerîflerde. Yani, çoğunluk, İslâm dînini bütünüyle kabul etmiş ve dinin gereklerini tatbik eder hale gelmiş iken anlamı da mevcuttur muhtemelen bu ifadede.

Oysa bugün dünya üzerinde, genelde islâmî esasları arzulayan bir çoğunluk mevcut değildir. Ve -sizden olan imam’ yani böyle bir topluluğa dayanan -lider’de gelemez.

Hazreti Rasûlullah , yaşamını insanların belli şeyleri idrak edip, iman edip tatbik etmeleri ve böylece ölümötesi yaşamın tehlikelerinden kendilerini kurtarabilmeleri için değerlendirmiştir.

Bizlere de düşen, çevremizi, ölümötesi yaşamın gerçekleri hususunda uyarmak, ona göre tedbir alınmasını tavsiye etmek ve bildiklerimizi onların anlıyacağı şekilde izah etmektir.

Mehdî dahi geldiği zaman, -ki hadîsler böyle bir Zât’ın geleceğini haber vermektedir- insanları geleceğe yönelik tehlikelere karşı uyarma görevini yerine getirecektir zannediyorum. Ve bu çalışmalarında, üstün bir kâbiliyetle yaratılması sonucu takdir sonucu, öylesine muvaffak olacaktır ki; bir hac döneminde kendisini ilân etmesini isteyecekler; o neticede bunu kabullenecek ve daha sonra onu ortadan kaldırmak üzere Ortadoğu’dan üzerine bir ordu yollanacak ve neticede bu ordu yere batacaktır!.. Hadîs-i şerîflere göre!..

Cenâb-ı Hakk’ın kanunları asla değişmez. Dolayısıyla, yaşamda kitleleri altüst edecek olağanüstülüklere de katiyyen yer yoktur!.. Endonezya'lı veya Pakistan'lı veya Arabistan'lı ya da bir başka ülkeden çıkıp,insanlığa İslâm Dini'nin niye, niçin, hangi gayeyle gelmiş olduğunu idrak ettirici bu yüce kişi gelip çalışmalarını ortaya koyana kadar, esas bizim kendi bünyemizde yapmamız gereken çalışmalar önemlidir.

Mehdî gelmeden öldüğümüz takdirde; "biz Mehdî'yi bekliyorduk da onun için daha hazır değiliz" gibi bir mazeret, asla bizi ölümötesi yaşamın gerçeklerinden kurtarmayacaktır!..

Mehdî, zamanı geldiğinde, gelir ve vazifesi neyse yapar ve ölümü tadar!..

Ancak, biz varız ve ne zaman da ölümü tadıp, bu dünyayı terkedeceğimiz meçhul!!!.. Belki çok kısa bir süre sonra.

Soralım kendimize...

Ölümötesi yaşamın gerçeklerini biliyor muyuz ve o yaşama hazır mıyız?..

Şayet cevabımız "hayır" ise, bize düşen, her şeyi düzeltecek olan Mehdî hazretlerini beklemek değil, bir an önce kendimizi ölümötesi yaşama hazırlamaktır.

Kendisinin MEHDİ olduğunu iddia eden; ve MEHDİ ile âhir zamanda yeyüzüne inecek olan İSA`nın aynı şahıs olduğunu söyleyen; ve sonuç olarak, işte kendisinin "bu" kimse olduğunu sanan Mirza Gülam Ahmed Kadyani, kaba görüşle her ne kadar islamiyeti yaymış ve genişletmeye çalışmış ve bunda bir ölçüde de başarılı olmuşsa da; mesele inceden inceye araştırıldığı zaman görülür ki, ortada, CİN`lerin önce bir kişiyi, sonra onun aracılığıyla binlerce kişiyi kendilerine bağımlı kılmaları; ve bu iş için de İSLAMİYETİ KOZ olarak kullanmaları durumu mevcuttur...

CİN`lerin kendilerine bağımlı kılıp, bu tip özelliklerle donattığı kişlerin en üstün vasıfları, Muhyiddin A`rabi Hazretlerinin "Fütuhatı Mekkiye" kitabında da bahsettiği üzere, "kibir ve gurur"dur...

Bu gibi kimseler genellikle kendilerini zamanın en yüksek kişisi olarak görürler... Hatta dikkatle incelendiğinde, son Nebi Hz Muhammed Aleyhisselâm’dan sonra gelmiş, en yüksek kişi olduklarını iddia ettikleri dahi tesbit edilir...

İslam topluluğuna bağlı olanların bir kısmına göre, kıyametin kopmasından yüz veya ikiyüz yıl önce yeryüzünde görülecek ve dünyaya İslamiyetin yayılmasına sebep olacak; bir çok olağanüstü güçlere sahip bulunacak bir dini liderin lâkabıdır "MEHDİ"!..

CİNler, aldatıp kendilerine bağımlı kılarak büyüttükleri pek çok kişiye kendisinin beklenen "MEHDİ" olduğunu ilham etmiş; ve onların bu sanı ile yaşayıp; çevrelerini de kandırmalarını sağlamışlardır...

İşte konumuzla bu yönden ilgisi dolayısıyla "MEHDİ ve MEHDİ`lik hakkında" kısaca bilgi vemeyi gerekli görüyorum...

*   *   *

MEHDİ VE MEHDİLİK

Mehdî, "tenzih" ve "teşbih" esaslarının eşit oranda bileşimi olan İslâm Dini`nin "Tevhid" ilmini ortaya koyan görüşü temsil eder..

Hz. Muhammed Aleyhisselâm`ın bazı açıklamalarında görüldüğü üzere, “ALLAH”u Teâlâ`nın her yüzyıl yılda, bir dini yenileyici, canlandırıcı kişi gönderdiği; ve bu kişinin İslam dini’nin yayılması için görev yaptığı, İslam dinini benimsemiş olanlar ve tüm mâneviyat ehli kişiler tarafından kabul edilmektedir.

Bu kişinin görevi, gene Rasûlullah açıklamalarına göre, "İslam dinini günün anlayışına göre izah etmek", dinin eski insanlara ait bir şey olmadığını onlara anlatmak; ve böylece onların hakikate yönelmesini sağlamaktır...

"MEHDÎ" adıyla anılan ve Hz.Rasûlullah’ın onikinci torunu olan kimse daha altı yaşındayken bir kuyuya düşerek boğulmak suretiyle ölmüş olduğundan, aslında beklenen şahsın bu kimseyle katiyyen bir alâkası yoktur...

Beklenen kişinin lâkabıdır "MEHDÎ"...

Bazı açıklamalarında Hz. Rasûlullah’ın "Benim adımı taşıyan bir müceddid gelir ki..." sözü bazı yorumcular tarafından, bu kişinin adının "Ahmed" veya "Muhammed" olacağı şeklinde tefsir edilmiştir... Nitekim yukarıda bahsettiğimiz Kadyanlı Mirza Gülam, adının Ahmed olması hesabıyla ve CİNlerin de iğfal edişleriyle kendisinin "MEHDİ" olduğunu sanmıştır...

Bu konuda "İbn MACE" isimli hadis kitabında epeyce bilgi vardır...

Tasavvuf ehlinin çok yakından bildiği 2000 yılının hicri tarih müceddidi diye nam salan İmam-ı Rabbani Ahmed Faruki Serhendi ise "Mektubat" isimli kitabında "MEHDİ"nin derecesi hakkında şu bilgiyi vermektedir:

"Geleceği haber verilmiş bulunan Hz. MEHDİ`nin de Rabbi, ilim sıfatıdır...

Bu zât da, Hz. Ali gibi İsa aleyhisselam`a bağlıdır...

Sanki İsa aleyhisselam`ın iki ayağından birisi Hz. Ali`nin başı üzerinde, ikinci ayağı da Hz.MEHDÎ'nin başı üzerindedir..."

İslam ansiklopedisinde ise, "MEHDİ" lâkaplı beklenen kişi hakkında özetle şu bilgi verilmektedir:

"MEHDİ`nin mânâsı, kendisine "ALLAH" tarafından yol gösterilen kişi şeklindedir... Kelime, geçmişte bazı kişiler; gelecekte de kıyamet öncesinde gelecek bir kimse için kullanılmaktadır.

Bu kelime ilk defa olarak Emevi halifesi 2. Ömer için "müceddid" olarak kullanılıyor ve 2. Ömer , "ALLAH"`ın rehberliğine mazhar kabul ediliyordu...

Daha sonraki devirlerde ise, müceddidlerin birincisinin 2. Ömer olduğu, nihayet 7`inci ve sonuncusun da, iki görüşe göre, "MEHDİ" veya "İsa" olacağı kabul edilmektedir..."

İbn-i Haldun`un "Mukaddime" isimli eserinin "Fâtıma nesli ve onun hakkında insanların düşündükleri ve bu meseleyi saran karanlığın kaldırılması" faslında "MEHDİ" lâkaplı kişi için de şöyle bahsedilmektedir:

"Muhtelif devirlerde İslam halkının hepsi tarafından genellikle kabul edilmiştir ki;

Zamanın sonlarında, kıyamete doğru, Rasûlullah ailesinden, dine yardım edecek ve adaleti muzaffer kılacak bir kimse zuhur etmesi zaruri olarak icabeder; ki müslümanlar O`na tâbi olacaklardır...

O, müslüman ülkelerde hâkim olacak ve kendisine "EL-MEHDİ" denilecektir...

Dünya`ya hâkimiyeti ise, İsa aleyhisselam`ın nüzulü ile birlikte olacaktır...

Mevsuk (sahih) hadislerle tesbit edilmiş olan, kıyamet gününü diğer alâmetleriyle Deccal`in zuhuru, ondan sonra vukua gelecektir...

İsa Aleyhisselâm O`nun ortaya çıkmasından sonra inecek; ve O`nun çıkışından bir müddet sonra ortaya çıkacak olan Deccal`ı öldürecektir"

İbn-i Haldun "Mukaddime"sinde "MEHDİ" ile alâkalı 24 hadisi uzun uzadıya nakledip 6 değişik şekli ilave ve hepsinin de sıhhatini münakaşa eder... Bu hadislerden 14`ünde yenileyiciye -müceddide- "MEHDİ" denilmiştir...

Evet, işte "MEHDİ" hakkında İslam dünyasında düşünülenler, konuşulanlar, bu minval üzere sürüp gitmektedir.

Keza kıyamet konusunda da, İslam dünyasındaki genel kanaat, hicri takvimle 1600 yılından evvel kopacağı şeklindedir... Ki bu da gene birgün Hz.Rasûlullah kendisine sorulan:

-Kıyâmet ne zaman kopar ya Rasûlullah?..

Sorusuna:

-Ümmetim iyi giderse 1000`i geçer!..

Şeklinde vermiş olduğu cevaptan çıkartılmaktadır...

Keza halk arasında dolaşan:

"1500`de varmam, "1600`e kalmam"

Şeklinde söyleyişler dahi aslında bu hadise dayanmaktadır...

Çünkü yorumcular 2000 rakamının verilmemesinden kıyametin 1000 ila 2000 yılları arasında kopacağını çıkartmışlardır ki, bu da yaklaşık bir hesapla 1400 ile 1600 yılları arasına rastlamaktadır.

Nitekim bu hesap üzerinde duran bazı müslümanlar, her müceddid`in 200 yılda bir gelmesi hesabına da katarak 7. ve son müceddid`in 1400 yılı başlarında geleceğini ve bunun da son müceddid olması hesabıyla lâkabının "MEHDİ" olması gerektiğini ileri sürmektedirler...

Gene bu çevreler, "MEHDİ" denilen kişinin en yüksek dereceli veli olacağını; istediği anda dünyanın istediği yerini görebilecek; istediği anda istediği yerde yönetim gücünü kullanabilecek güçte olacağını İslam dünyasından küfrü kaldıracağını; daha sonra da, nüzul edcek olan İsa A.S ile birlikte bütün yeyüzünde tek din olarak İSLAM`ı anlatıp bütün MEZHEPLERİ kaldıracağını; tarikatları kaldırarak, Rasûlullah Aleyhisselâm`ın devrindeki inanç sistemini ihya edeceğini söylemektedirler...

Çeşitli yerlerde ve tarihlerde bazen ortaya çıkıp, bazen de gizlice çevrelerine "MEHDİ" olduğunu empoze eden pek çok kişi yaşamıştır ve halen de yaşamaktadır.. Bunlar çevrelerindeki insanların bu konulardaki bilgilerinin son derece zayıf olmasından da istifade ile, insanları rahatlıkla kandırabilmektedir.

Öte yandan bu kişilerin büyük bir kısmı da zaten farkında olmadan CİNLERİN HÜKMÜ ALTINDA olan kişilerdendir. Ve CİNlerin oyununa gelerek kendilerini "MEHDİ" sanmaktadırlar. Çünkü ya gördükleri CİN kaynaklı rüyalar, ya da aldıkları çeşitli CİNNİ ilhamlar onlara kendilerini "MEHDİ" sandırmaktadır.

Kendilerindeki CİNni destek ile çevrelerindeki insanları etkileyebilen bu insanlara karşı, ilim sahibi olmak ile "CİN DUASINI" okuyarak etki alanlarından kurtulmaktan başka çare de söz konusu değildir, bildiğimiz kadarıyla..

Gelişi müslümanlarca her an beklenen "MEHDİ"nin kesin geliş tarihine dair hiç bir delil yoktur ve "DİVAN" ehli hariç, evliyaullah dahi bu konuda bilgisizdir..

İslami takvimle zamanın 1400 yılını onyedi geçeye yaklaşması, konuyu günümüzde daha da konuşulur hale getirmiş; ve bu yüzden çeşitli yerlerde kendini "MEHDİ" sanan kimseler bir hayli türemiştir!.

Günümüzde, esef vericidir ki, ilimsiz pek çok kişi, kendini sırf CİNlerin aldatıcı ilhamları yüzünden boş hayallere kaptırarak, "MEHDİ" sanmakta ve çevrelerini de yanlış yollara sürükliyerek topluca CİNLERİN EĞLENCESİ olmaktadırlar.

Oysa, "MEHDİ", Rasûlullah açıklamalarına göre, Mekke`de ortaya çıkacak; sonra Medine`ye geçecek; üzerine bir ordu gönderilecek ve bu ordu tamamiyle yere batacaktır. Bu olaylar, O`nun "MEHDİ" olduğunun delili olacaktır..

Aklı başında hiç bir insan, İstanbul, Ankara, İzmir, Denizli ya da başka bir şehirde oturup kendinin "MEHDİ" olduğunu iddia etmez!. Şayet ediyorsa, konu ya psikyatrinin sahasına, ya da CİN tedavicilerinin ihtisas alanına giriyor demektir..

Bu konudaki düşüncemize gelince...

Biz, bu konunun zamana bırakılması; ve "bekle gör" görüşünün tatbik edilmesi taraftarıyız.. Zira, her hac mevsiminde "MEHDİ" bu yıl ortaya çıkacak beklentisi içine girip; tüm geleceğe dönük planlarını yapan insanların yaklaşık yirmi yıldır sürekli hüsrana uğradığını gördük..

Buna rağmen...

Ne aczin dile gelişi anlamında inkâra sapar; ne de hakkında kesin deliller olmadığı ve imanın şartlarında bulunmadığı için, tasdik eder; eğer böyle bir kişi gelecek olursa, ve biz de onu görürsek, o zaman kesin kararımızı eldeki donelere göre verir; davranışlarımızı ona göre düzenleriz.

Şüphesiz ki zaman, en iyi açıklayıcıdır!.

Kıyâmet alâmeti olarak bildirilen Deccal’in çıkışı gerçekleşmeden, o devrin müceddidinin kim olduğunu da kimse bilemez!.

Çünkü, “Müceddid”lik bâtında görülen bir işlevdir; ve Kutbul irşad gibi bâtınen yapılan bir yayın sözkonusudur bu görevde... Geldikleri çağın toplumunun anlayışına göre İslâm Dini’ni anlatan, açıklayan, “Din” anlayışını geçmişteki eklenti ve hurâfelerden arındıran zâtlarmış “müceddid”ler.. Kendilerini yaşadıkları topluma açıklamaları gerekmezmiş…

Nitekim, şu an hicrî 1418’de olmamımıza ve yüzyıl başını 18 sene geçmemize rağmen, -kesinlikle bu devrin müceddidi gelmiş olmasına rağmen- ortada bir müceddid görememekteyiz Dünya üzerinde!

Demek ki bu yüzyıln müceddidi de, -Allah bilir nerede ve ne zaman- gelmiştir ve bâtınen görevini yapmaktadır… Ama ne yönde ve nasıl?

Ayrıca, “müceddid”ler, bir ülkeye değil, dünya toplumuna ve dünya yaşamına dönük olarak görev yaparlar duyduğum kadarıyla...

Halbuki insanların çoğu siyasi anlamda bir müceddid ve halife hayaliyle yaşamaktalar; siyasî anlamda İslam saltanatı beklemektedirler benim düşüncemin tersine olarak!.

İnsanlar İsa Aleyhisselâm’dan siyasi krallık ummuşlardır; yanılmışlardır; çünkü o kendi krallığına değil semânın krallığına yani ölümötesi boyutta saltanat sürmeye davet etmiştir onları.. İnsanlar yanılmıştır O'u değerlendirme konusunda..

İnsanlar Muhammed Aleyhisselâm’ı da siyasî lider gibi görmek, kral gibi düşünmek istemişlerdir; yanılmışlardır; çünkü O da insanları gidecekleri boyutun sultanı olarak yaşamaya davet etmiş ve bu dünyada bir yolcu gibi yaşamaya davet etmiştir onları..

Rasûlullah Aleyhisselâm’ın bütün vârisleri dahi, siyasetle ilgilenmemiş ve “Rasûl”lük yolundan yürüyerek, insanlara ölümötesi yaşama kendilerini hazırlamalarını; “Halife” olarak bu dünyadan ayrılmalarını tavsiye etmişlerdir…

Bizim tesbitimiz -yanılıyor olabiliriz ama- böyle!.

*   *   *

"MEHDİ"LER NİÇİN ÇOĞALDI(!)

Günümüzde "MEHDİ"lerin sayısında bir hayli büyük artış gözlenmektedir. Neredeyse her şehirde bir kaç tane "MEHDİ" olduğu hayaliyle çevresini kandırmakta olanlar vardır; ve üzücüdür ki, bu saf bilgisiz insanlar kendilerini o kişilerin CİNlerine kaptırmışlardır bir kere!.. Artık tesirden kurtulmaları çok zordur!..

Bunların kimisi basın aracılığıyla iyice şişirilerek patlatılmak isteniyor; kimisi de sessiz sedasız, elde kılıç kıyâm(!) edeceği günün hayâliyle yaşıyor!..

Neredeyse, kendisine her selâm vereni dervişi sayarak, kendisini onbinlerin "ŞEYHİ" kabul eden süper "MEHDİ"lerin böylesine çoğalmasının en önde gelen sebebinin, farkında olmadan hükmü altına girmiş oldukları CİNler olduğunu daha önce izah etmiştik..

Şimdi de işin ikinci yanından sözedelim...

Eğer televizyonda bir yayın arıyorsanız, şöyle bir durumla karşılaşırsınız...

Önce, o aradığınız yayının parazitli, çarpık-çurpuk, görüntüsü net olmayan dalgaları ekranınızı kaplar!.. Sonra seçilemeyen dalgaları ekranınızı kaplar!.. Sonra, biraz daha yayına yaklaşırsınız, çarpıklıklar kaybolur ve karlı bozuk görüntüler ekranda yer alır... Ve nihayet biraz ötede net orijinal yayının görüntüsü ile karşı karşıya kalırsınız!..

Daha önce de anlattığımız gibi, dünyada oluşan, tüm olup bitenler çeşitli kozmik dalgaların etkisiyle, aşama aşama meydana gelir... Sıfırdan başlar en yükseğe kadar çıkar, zirveyi bulur; tekrar inişe geçer ve sıfır olur!.. Sistemin kesin ve şaşmaz düzenidir bu!..

Her şey dünyada belirli sikluslar halinde oluşur; belirli devirlerde belirli akımlar ve eğilimler günümüz tabiriyle "MODA" olur!...

Bize belki 20 yıldır, çeşitli çevrelerden o yıl "MEHDİ"nin çıkacağı söylenirken cevabımız hep "Hayır" oldu!. Ve de ilâhi lütuftur ki mahcup olmadık!... Çünkü, yaptığımız araştırmalar "MEHDİ" denen kişinin çıkışına daha epeyce zaman olduğu yolundaydı...

Öyle iken, niçin günümüzde daha "Âmentü"nün getirdiklerini ve sonuçlarını idrak edemeyen; hayali tanrı ve din anlayışı içinde olan kişiler kendilerini "MEHDİ" zannediyorlardı!..

Bu durumun iki ana sebebi vardı...

Birincisi, farkında olmadan CİNlerin hükmü altına girerek ihtiyatsız bir şekilde olaya kendilerini kaptırmaları ve bu konuda ilmi olmayan kişileri de böylece peşlerinden sürüklemeleri...

İkincisi de, orijinalinden önce gelmeye başlayan parazitli yan dalgalar!..

"MEHDİ"lik anlamını ve duygusunu taşıyan yan dalgalar dünya üzerine ulaşmaya başlamıştır...

Keza "MESİH"iyet dalgaları da öyle!..

Bu sebeple önümüzdeki yıllarda çeşitli şekillerde kendilerini "MEHDİ" ve "İSA" olarak kabul edip çevresindekilere yol göstermek isteyen daha bir çok insan türeyecektir!..

Bu durum karşısında insanların kanmamaları ve gerçekçi bakış açısına sahip olabilmeleri içi bazı belirli ve kesin gerçekleri bilmeleri gerekmektedir...

Başta Kütüb-ü Sitte denen hadis kitapları olmak üzere pek çok eserde ittifak halinde, Hz. İSA`nın yeryüzüne geri geleceği bildirilmektedir. Ve bu geliş Hz. İSA tarafından, o devirde yapılan açıklamaya göre 2000 yıl sonra olacaktır...

Bu arada dikkat!...

Hz. İsa eğer 2000 yıl sonra geleceğini söylemiş ise, ve bunu ölmeden önce söylemişse, 33 yaşında yani milâdi 33 yılında söylemiş olur ki; bu olayın gerçekleşmesi de 2033 yılını bulur; anlamına gelebilir.

Hz. İSA yeryüzünde ortaya çıkmadan önce "DECCAL" ismiyle işaret edilen ve olağanüstü sayısız güçler ortaya koyan bir varlık insanlık için büyük bir fitne olacaktır...

Kendisinin “TANRI” olduğunu; göklerden geldiğini; yıllardır beklenen, insanlığın "RABBİ" olduğunu belirtecek bu varlık yeryüzünde 40 gün kalacak ve bu sürenin sonunda yeryüzüne inecek olan Hz.iSA tarafından öldürülebilecektir!..

Hz. İSA yeryüzünde 40 yıl yaşayacaktır. Bu 40 yıllık sürenin 9-11 senelik süresi de MEHDİ ile birlikte geçecektir.

Yani, "MEHDİ" ömrünün son 9-11 senesini İSA Aleyhisselâm`la birlikte geçirecek ve ondan sonra ölümötesi yaşama geçecektir.

Deccal da, "MEHDİ" lâkaplı kişinin ömrünün son 9 veya 11 sene öncesinde ortaya çıkacaktır.

Rahmetli hocam, (Medine`li veya Beykoz`lu da denilirdi) Hacı Osman Efendi, 1963 yılında bana şöyle demişti:

-MEHDİ`nin yıldızının doğmuş olduğunu yaklaşık şu kadar yıl önce Kahire gazeteleri yazmıştı, Mısır`lı müneccimlere atfen... O şimdi aramızda(dünyada) büyüyor..."

Bütün bu bilgiler ve yazamadıklarıma dayanarak görüşüm odur ki...

Allah'ın sünneti olduğu üzere, önce insanları ALLAH'a inanmaya, O'nun SONSUZ - SINIRSIZ TEK olduğuna; tapınılacak bir TANRI olmadığına, her türlü, şekil, renk, ışık ve bu tür kavramlardan münezzeh yüce bilgi ve güç sahibi evrenüstü, enerji üstü bir kavram olduğuna işaret edip uyaracak olan "MEHDİ" lâkablı kişi çıkacak.

Arkasından da bu anlayışın imtihanına tâbi tutulmak üzere insanlar, DECCAL ortaya çıkacak; ve insanların asırlardır tapındıkları gökyüzündeki TANRISI olduğunu bildirecek ve onları kendine tapınmaya, kendi TANRI'lığını kabul etmeye davet edecek.

"MEHDİ"nin açıkladığı ALLAH kavramını idrâk etmiş olanlar, bu gerçeği farkettikleri için, ne kadar olağanüstü olaylar ortaya koyarsa koysun, DECCAL lâkablı TANRI"lık iddiasındaki varlığa inanmıyacaklar ve Hazreti Muhammed'in Kur'ân-ı Kerîm ile bildirmiş olduğu esaslara bağlı kalarak ölümötesi yaşama geçeceklerdir.

Kur'ân-ı Kerîm'de "İHLAS" sûresinde açıklanan "ALLAH" kavramının mânâsını anlamamış; kafasında yarattığı bir TANRI'ya "ALLAH" ismini etiketliyerek yönelen insanlar ise, tasavvurlarındaki gökte bir yerde yaşayan TANRI'larını karşılarında bulunca, hemen O'na koşacaklar ve sonuçta, kendilerine yapılan uyarıya kulak vermemenin cezasını büyük bir hüsran ile alacaklardır.

MEHDİ`nin ortaya çıkmasından önce, 3. dünya savaşının olacağı, Avrupa da taş taş üstünde kalmayacağı; bunlardan sonra "MEHDİ" lakaplı kişinin bir Hac sırasında Mekke`de Ricali Gaybın ısrarları üzerine ortaya çıkacağı; sonra Medine`ye geçeceği; orada üzerine Şam tarafından bir ordu gönderileceği ve bu ordunun Medine yakınlarında tümüyle yere batacağı; ve O, İstanbul`da iken DECCAL`ın ortaya çıkacağı; çeşitli değerli kaynaklarda anlatılmaktadır...

Dolayısıyla MEHDİ`nin Mekke`de ortaya çıkmadan önce; Avrupa, Amerika, Rusya ve Ortadoğu`da çok büyük siyasi değişiklikler ve savaşların beklenmekte olduğuna işaret edilmektedir.

Kısacası bu olayların başlanıcı, nereden bakılsa, en yakın 2000`li yılların başlarına doğru uzanmaktadır...

Zaten astrolojik veriler de Uranüs`ün 1996`da Kova burcuna geçişinden sonra önemli olayların başlamasına dikkati çekmektedi... Keza, yaklaşık aynı tarihlerde, Plüton`un, Yay burcuna gireceği de dikkate alınırsa, ne gibi önemli olaylarla karşılaşılacağı konunun ilgilileri tarafından görülebilir...

Evet. bu sürenin böylesine yaklaşması kendini "MEHDİ" veya "İSA" Aleyhisselâm gibi düşünenler çıkmasına yol açacağı gibi, sahte DECCAL`lar çıkmasına da sebep olacaktır.

Hz. Rasûlullah’ın bir açıklamasına göre, gerçek DECCAL çıkmadan önce 30`a yakın sahte DECCAL ortaya çıkacak ve bunlar kendilerinin "PEYGAMBER" olduklarını iddia edeceklerdir...

Bu da her orijinalin öncesinde ve sonrasında yan dalgalardan oluşan sahtelerin ortaya çıkacağına işaret etmektedir...

Yukarıda bir TANRI; veya "ALLAH "ı âdeta bir "GÖK TANRISI" gibi kabul etme yanlışlığının sonucu olarak insanlar, bekledikleri DECCAL`a kavuşunca, onu TANRI olarak kabullenme gafletine düşeceklerdir!..

DECCAL`a karşı insanların kendilerini koruyabilmelerinin tek yolu ise Hz. MUHAMMED`İN AÇIKLADIĞI "ALLAH"`ın ne olduğunu iyi idrak etmeleridir...

Kur`ân-ı Kerim`in tarif etmiş olduğu "ALLAH "ın ne olduğunu idrak etmemiş olanlar ise bir sahte "TANRI"nın kurbanı olmakla yüzyüzedirler bizim görüşümüzce!..

Herkes, Hz.Muhammed’e tâbi olup yolundan gitmekle mükelleftir ;kendi yararı için...Bunun dışında hiç kimseye tâbi olmakla mükellefdeğilsiniz...

Herkes kendi ilmi ve aklı kadarıyla kendi yolunu çizecek ve sonucuna da hiçbir mâzeret gösteremeden kendisi katlanacaktır...

Bu konu sizin için ne kadar önemli ise , ona göre değer ve zaman verip ona göre de yolunuzu çizersiniz...Kimsenin kimseye tâlimat verme veya din koltuğunu kullanarak hükmetme hakkı ve yetkisi yoktur...

Artık şunu iyi bilin ki...

Günümüzde bir takım insanlar hâlâ bir müceddit, bir MEHDİ, bir kurtarıcı bekliyorlar; gelip kendilerini kurtarsınlar diye...

Eğer bugüne kadar kendini Mehdi ilan edenler(!) bir yana konursa, bilin ki, bundan sonra ortaya çıkacak olan bir müceddit veya Mehdi olmayacaktır!.

1400''ün ilk on yılı içinde (İmamı Rabbani’ye göre), ya böyle biri çıktı ve Dünyanın herhangi bir yerinde kendi halinde görevine devam etmede; ya da böyle biri hiç gelmeyecek..

İşte bu sebeple, beklentileri bırakıp, herkes kendini geliştirmeye ve hazırlamaya baksın... Öbür boyuta geçiş, beklentilerimizden çok daha yakın bizler için!.

Önemli olan mertebe isimleri değil, yaşamının kendini tatmin etmesidir...

İsimler daima perde teşkil etmektedir müsemmâya!..

*   *   *

BAZI VELİLERİN "MEHDİ" SANILMALARI

Ancak burada, sırası gelmişken, bir konu üzerinde daha durmak istiyorum...

Gerçekten CİNlerle ilgisi olmayan, bazı büyük velilerin yolunda ve onların koruması altında yetişen kişlerde de "MEHDİ"lik anlayışı ve zannı meydana gelmektedir... Peki, CİNlerin etkisi olmadığı halde ve korumada bulunmalarına rağmen nasıl olup da bunlar kendilerini "MEHDİ" zannetmekte ve çevrelerindekilere o zannı verebilmektedirler...

Tasavvufta, kişinin devam ettiği yolda ilerlemesi sırasında rastladığı ve geçtiği bazı haller vardır... Meselâ "Makamı Gavsiyet", "Makamı Hızır", "Makamı MEHDİyet" gibi...

İşte bu yolda ilerleyen kişi, ehlince bilindiği gibi, bu makamdan geçerken, kendisine o makamın özellikleri yansır... Ve o da aynen kendisine yansıyan güneş ışıklarını çevresine aksettiren ayna gibi, bu defa kendisini ışık kaynağı zannetmeye başlar...

İşte bu durumda olan kişiler, bulundukları yerin verdiği zevk dolayısıyla da bazan uzun bir süre oradan ayrılamazlar ve kendilerini makamından geçtikleri kişiler sanmaya başlarlar... Keza, çevresinde hakikatı henüz tam anlayamamış olanlar da onu, makamından geçtiği kişinin hakikatı sanmaya başlarlar...

Bu durumda olan kişi eğer, yürütücüsü kuvvetliyse, kolaylıkla oradan kurtulur ve hakikatı anlar... Fakat yürütücüsü zayıf ise, kemale ulaşamamış bir kimseyse, bu takdirde uzunca bir zaman, 5-10 sene hatta bazan da bir ömür boyu orada kalır ve kendini öyle sanmaya devam eder... Ve çevresindekileri de elinde olmadan kandırmış olur...

Deccal devrinde olacakları söylenenlerin neredeyse hepsi gerçekleşmiş… İnsanlar, cennet diye cehenneme davet ediliyor; cehennem cennet gösteriliyor; cennetse cehennem!…. Ve hâlâ daha, DECCAL bekleniyor!.

Dünya Mehdî’lerden geçilmiyor, belki de bunlardan biri gerçeği; biz hâlâ eli kılıçlı beyaz atlı Mehdi gelip yeldeğirmenleriyle savaşacak beklentisi içindeyiz!

Acaba gerçek Mehdi ya da nezir veya her ne isimle anılırsa anılsın o işlevde biri, böyle bir dünyada elinde kılıçla ortaya çıkıp yeldeğirmenleriyle savaşacak kadar salak bir savaşçı olabilir mi!.

Beyni iflas etmiş, düşünmesini unutmuş, emir-komuta ile denilenleri yayan yaşayan ölüler olan zombiler arasında kalmış beyin sahiplerine, iman ehline, Allah güç kuvvet, direnç, sabır ve yürek ihsan buyursun… Gerçekleri idrâk ettirsin.

17.12.2000
http://afyuksel.com

Kaynak:
Ruh İnsan Cin - Ahmed Hulûsi

 


Üst Ana sayfa e-mail