Kayıt için burayı tıklayın

İkiliğin silmeyen,
Hakk’ı canda bulmayan,
"Gaybi" kendin bilmeyen,
Rabb’ın bilesi değil.

Sözleriyle, gönüllere seslenen ve erdiği sırlardan bazılarını fısıldayıveren bir şahsiyetten söz edeceğiz bu yazımızda...
Melamiliğin temsilcilerinden saydığımız ve belki de bu anlayışla kendine Gaybi mahlasını seçen Sunullah, Melami çevrelerinde İbrahim Efendi’nin halifesi olarak tanınır.

Hayatı hakkında detaylı bilgi bulunmamakta, ancak eserleriyle günümüze ışık tutmaktadır. Kütahyalı olduğu bildirilir. İlim tahsilinden sonra İstanbul’a gelip 1059’ da İbrahim Efendi’ye bağlanmış, şeyhi vefat edene kadar burada kalmıştır. 1065 yılında Kütahya’ya dönüp orada yaptırdığı zaviyede irşada başlamıştır. 1072’ de Ruhül Hakika adlı eserini kaleme aldıktan bir süre sonra da vefat etmiştir. Kütahya’da bir türbede medfundur.

1059’ dan 1065’ e kadar sohbetlerine katıldığı İbrahim Efendi ‘nin ahvalini ve sözlerini Sohbetname adını verdiği kitabında açıkça kaydetmiştir. Melamilerin akide ve görüşlerini de dile getirmesi açısından oldukça önemli bir eserdir.
Şeyhini hakkıyla temsil etmiş bir şahsiyet olan Gaybi, İbrahim Efendi’nin tarikat silsilesini ve Melami itikadını Biatname adlı risalesinde özetlemektedir.
1071’de yazdığı Tarikulhak Fitteveccühil Mutlak adlı yazısında da teveccühün Vücud-ı Mutlak’a muhabbetten ibaret olduğunu, bunun İnsan-ı Kâmili sevmekten başka yolu bulunmadığını, Vahdet mülahazası olmadan zikrin boşuna olacağını, zikirden muradın da ancak bu teveccüh, yani muhabbet ve fena olduğunu bildirmektedir.
Bir de divanı vardır. O divanda geçen  Keşfül Gıta adlı 99 beyitlik kasidesi Melamiler arasında çok meşhurdur.
"
Bir vücuttur cümle eşya, ayni eşyadır Huda,
Hep hüviyettir görünen, yok Huda’dan maada... "
Mısralarıyla başlar. Evvel ve ahirin izafiliğini, meydana gelen her şeyin ilahi tecelliden ibaret olduğunu anlattığı bu şiirde, Hüviyetin zuhurunu dile getirir ve Zâtına duyduğu aşkla güzelliğini seyretmek isteyen o Tek ve Mutlak olanın zuhura gelme muradıyla, gizli hazinesinin fetholup sırrın keşfedilir hale gelmesi için, Arşı, Kürsiyi, unsurları, nebat, ve hayvanı geçtikten sonra, en kemal haliyle kendini ancak insanda seyrettiğini anlatır.

Birçok şiir ve ilahisine konu olduğu üzere "âdem yani insan, varlığın özü ve kemal halidir. Âşık, özünü bilmek, Hakk’ı apaçık görmek istiyorsa, âdeme gelmelidir.  Hakk’a giden doğru yol "senden sana"dır.  Adem Kuran’ın sırrıdır, Rahmanın arşı ve Zât-ı Subhandır. Nişanı , izi olmayana nişan, âdemdir. "

"Ham olan puht olmadan yere düşerse nâgihân ,
Puht olunca nice bin yıl seyrede ol ham daha" 
(Ham olan ansızın olgunlaşmadan yere düşerse, olgunlaşıncaya kadar, ham olarak daha nice bin yıl seyre devam eder.)

"Puhtenin içi bütündür düşse yere ol dahi
Yine kendu mislinin aynına düşürür kaza"

(Olgun olanın içi bütündür, o yere düşse de, kaza onu yine kendi denginin / benzerinin aynısına düşürür)
Mısralarıyla bu alemde olgunlaşmayanların tekrar devre düşeceklerini ifade etmesi, bazılarınca tenasuh /reenkarnasyon gibi anlaşılmıştır, Gaybi’ye göre ise göre, devir ile tenasuh aynı şey değildir." Devir, Berzah aleminde olur. Eğer unsurlar aleminde olsaydı, Tecelliyatta tekrar ve aynılık olurdu" demektedir.
 Gaybi, insanın devrini tamamlayıncaya, aslına erinceye kadar dünyada kazandığı huya göre aldığı suretlerde gezeceğini söylüyor. Fakat bunlar manevi olup unsurlar alemiyle ilgili değildir.

"Hakikâte vasıl olanların bu alemden ayrılmaları halinde sırlarının başka bir mazharda ortaya çıkacağını anlatması da reenkarnasyona işaret değildir. Ona göre, Kâmilin tahakkuk ettiği hakikâtten biriyle zuhur anlamına gelmektedir. Arif bir kimse, vefatından sonra kendisi ıtlak aleminde olduğu halde, bu unsurlar aleminde olan diğer bir ariften görünür ve onun ayniyetiyle zahir olur.
İnsan en sonunda hakikâte erecek, ebedi bir söz olacak, vücudundan, vehmi ve mukayyet varlığından soyunacaktır.
Bu hedefe ulaşmada imam aşktır, aşkı inkâr eden, Hakk’ı inkâr eder. Âlem suret-i aşktır, aşk olmadan yapılan ibadetler de tam değildir."
Tacın, hırkanın, taklidin, ham softalığın, riya ve gösterişin bu yolda yeri yoktur. Melamiliğin esasları diyebileceğimiz bu görüşler aşağıdaki dizelerde iyice belirginleşir:
"
Tac marifet tacıdır
Sanma gayri tac ola
Taklid ile tok olan
Hakikâtte aç ola..."

Aynı anlayışa
Hararet nardadır, sacda değildir,
Keramet baştadır, tacda değildir,
Her ne arar isen kendinde ara, 
Kudüs’te Mekke’de, Hac’da değildir  diyen Hacı Bektaş Veli’ de de rastlanmaktadır.

Hakk’ın insanın özü olduğunu ve özünü bilene Rububiyetin tac olacağını anlatan Gaybi, "O bir ile bir olup cümle aleme dolan ve sultanlığı bulanın artık kulluk edemeyeceğini" söyler.
Vahdet zevkine erişmeyenin ise, Cennete bile girse gerçek lezzeti bulamayacağını bildirir.
Eğer abid eğer zahid 
Bu tevhidi anlamazlar
Dost zatına mazhar düşen 
Kendözünü insan görür 
Diyerek de görüşünü pekiştirir.
Ona göre,
"
Dost iline girmeyip varını yoğunu dosta vermeyen ve Hakk’ı burada göremeyenin yarın da görmesi mümkün olmayacaktır."

"Kendini bilene hakikâtin mirac olacağını" duyuran bu dost seslenişi duyanlardan olmak dileğiyle...

İstanbul - 26.5.2000
http://afyuksel.com


Üst Ana sayfa e-mail