233. Bölüm

HZ.MERYEM VE ÎSA'YA DAİR RİSÂLE

F A S I L V I I

Îsâ (a.s.)’ın âhir zamanda nüzûlü meselesi:

 tekevvünü (meydana gelişi) "siccîn" (cehennem) tesmiye olunan (denilen) tabîatten mutahhar (temiz, arınmış) olarak vâki' olduğu (oluştuğu, gerçekleştiği) ve bidâyeten (başlangıçta) nefs-i kesîf (kesif, koyu nefis) ile bu âleme (dünyaya) gelip, ba'dehû (daha sonra) riyâzetle (nefs terbiyesi) talattuf etmediği (çalışmalarında bulunmadığı) için, onun müddet-i urûcu (uruc zamanı) uzadı. Nitekim Hz. Şeyh-i Ekber (r.a.) buyururlar:

.............................

Hâtem-i enbiyâ (son nebi) (s.a.v.) Efendimiz'in bi'set-i seniyyelerine (Hz. Muhammed’in gönderilmesine) kadar velâdet-i Îsâ (a.s.) (İsa a.s.’ın doğumundan)’ dan 555 sene kadar bir zaman geçmiş ve Hz. Şeyh-i Ekber'in Fusûsu'l-Hikem'i yazdıkları târihe kadar 627 sene mürûr etmiştir (geçmiştir). Bunlar yekdîğerine (birbirlerine) zam olundukta (eklendiğinde) 1172 tutar ki, onların beyt-i şerîfte buyurdukları gibi "binden ziyâde" (fazla) seneler geçmiş bulunur. Ve zamânımıza nazaran (göre) Îsâ (a.s.’ın urûcundan (yükselişinden) iki bin seneye karîb (yakın) bir zâman mürûr etmiş (geçmiş) olur. İmdi bu urûc (yükseliş) mevt (ölüm) olmadığı ve ............................ (Ankebût, 29/57) mûcibince (gereğince) her nefis mevti (ölümü) zevk etmesi (tatması) hazret-i şehâdetin (içinde bulunduğumuz âlemin) iktizâ-yı zâtîsi (zatının gereği) bulunduğu cihetle (bakımından), İdrîs (a.s.) nasıl ki "İlyâs" ismiyle nüzûl edip (inip) ba'dehû (daha sonra) vefat etmiş (ölmüş) ise, Îsâ (a.s.) dahi öylece nüzûl edip (inip) hayât-ı tabîîyye (doğal yaşam) dâiresinde yaşayarak mevt-i tabîî (doğal ölüm) ile ölmeleri îcâb eder (gerekir).Nitekim öyle olacağı hadîs-i şerîfte de beyân buyrulmuştur (bildirilmiştir). Bu halde Îsâ (a.s)’dan hikâye buyrulan: ......................................... (Meryem, 19/33) âyet-i kerîmesindeki mevtın ba'den (ölümden sonra) nüzûl (iniş) vâki' olacak (gerçekleşecek) "mevt" (ölüm) olması lâzım gelir.

Îsâ (a.s.) ba'de'n-nüzûl (inmesinden sonra) ahkâm-ı Kur'âniyye'nin (Kuran hükümlerinin) icrâsını (yapılmasını) te'yîd buyurur (doğrular, destekler) .  Bu hadîs-i şerîfte beyan buyrulduğu (bildirildiği) üzere salîbi (haçı) kesr (kırar) ve hanâzîri (domuzları) katl eder (öldürür).  "Hanâzîr" den (domuzlardan) maksûd (maksat), kendi dişilerine karşı gayretsiz (kıskanç olmayan) “deyyûs” olan insanlardır. Zîrâ (çünkü) her bir hayvan dişisine karşı bir gayret (çabalama) ve bir kıskançlık beslediği halde, hınzır (domuz) bu duygudan ârîdir (paktır). Binâenaleyh (bundan dolayı) hınzırdaki (domuzdaki) bu duygu ile müşterek (ortak) olan insanlârın bâtınlarında (içlerinde) bu hayvânât (hayvanlar) ile iştirâk (ortaklık) vardır. Eğer sıfât-ı gâlibe (üstün sıfatları) ve bâtınesine (ruhuna) nazaran (göre) bu insanlara birer sûret-i zâhire (dış suret, madde beden) verilmek lâzım gelse, "hınzîr" (domuz) sûreti (şekli) münâsib (uygun) olurdu. Nitekim berzahtaki (öteki âlemdeki) halleri böyle olacaktır. Neûzü billah!.. (Allah korusun) Yoksa Îsâ (a.s.) bî-günah (günahsız) olan hayvanları mahzâ (sadece) ba'zı insanlar tarafından etleri ekl edildiğinden (yenildiğinden) dolayı katl edecek (öldürecek) değildir. Belki tarîk-ı Hak'tan (Hak yolundan) udûl edip (vazgeçip) isti'dâd ve kâbiliyyetleri hasebiyle ıslâhları (düzeltilmeleri) gayr-i mümkün (mümkün olmayan) ve izâleleri (giderilmesi, yok edilmesi) vâcib (lazım) olan birtakım kimseleri katl eyliyecektir (öldürecektir) ve halkı  zamân-ı saâdetteki (yaşadığı zamandaki halkı) şerîat-ı Muhammediyye'ye (Hz. Muhammed’in şeriatine) dâ'vet edecektir. Zîrâ (çünkü) aralarında hayât-ı tabîiyye (doğal yaşamı) ile yaşayacağı ümmetin isti'dâdı İncîl'e değil, Kur'ân'a muhâtab olmaktır. Nitekim, bunun hakîkati bâlâda (yukarıda) mürûr etmiş (geçmiş) idi. Ve bu nüzûl (iniş) netîcesinde Îsâ (a.s.)’ın mazhariyyetinde de (göründüğü mahalde (vücudunda da) i'tidâl (ölçülülük, denge) vâki' (olmuş) olacak, ya'nî ism-i Zâhir'in (zahir isminin) ahkâmı (hükümleri) dahi, hayât-ı tabîiyye (tabii, doğal yaşam) dâiresinde yaşayacağı cihetle, (bakımından) kendisinde zâhir olacaktır (açığa çıkacaktır, görülecektir). Ve onun tezevvücü (zevce edinmesi, evlenmesi) ve mevt-i tabîî (tabii, doğal ölüm) ile fevti (kaybolup gitmesi, ölmesi) bu zuhûrun (meydana çıkışın) iktizââtındandır. (gerektirdiklerindendir)

........................................... (Meryem, 19/34)

Sallallâhü alâ seyyidinâ Muhammedi'n-nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihi ve sahbihî ecmâin ve selâmün ale'l-mürselin ve'l-hamdü lillâhi Rabbi'l âlemin. '

28 Kânûn-i sânî 338 ve Cemâdi'l-âhire 340

el-Fakîr ilallâh

Ahmed Avnî

Derleyen:
Asliye Tavşanlı
asliye@hotmail.com
İzmir
-28.08.2006
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail